Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin!

Bell’in telefonu bulması, Arşimed’in hamamdan fırlayarak suyun kaldırma kuvvetini bulmasına benzer bir şekilde, rastlantı sonucu ortaya çıkmış, yine güzel bir rastlantı ki 14 şubat 1876 günü ne denk gelmiş, bu dahiyane buluşu ve şu anki zamanın paylaşımlarına etkisini iğneleyelim istedim!

Yanlış düşünüyorsam tartışmaya varım! Bu fırsat kaçmaz!

günü
Alexander Graham Bell

Gün, mucit Bell’in günü arkadaşlar! 

Tarihin buluşuna günlük kullanılabilme özelliği katan mucidimiz Bell, yememiş içmemiş bu güzel rastlantıyı, sevgilisinin evine ilk hattı çekerek devam etmesini ve gelişmesini sağlamıştır.


günüEy aşk sen nelere kadirsin…

Sonrasını eminim hepimiz biliyoruz, “neden alo?” sorusunun suçlusu Allessandra Lolita Oswaldo’dan başkası değil, iki sevgilinin uzun süren konuşmaları ve sanırım bu güzel icadın kendi aralarında suyunun çıkması sonucu alo olarak kısaltılmasına neden oluyor.

Bu cümle sonrası, çok değil azıcık; hangi çağda, hangi koşulda, hangi durumda ve hangi arayışta olduğumu düşünmem yeterli oldu, yüz seksen derece dönüş yapmam için. Yok, yok kesinlikle vazgeçtim, eskilerin ilişkileri sevgi anlayışı, özlemleri paylaşımları her ne olursa olsun özel ve kıymetli imiş… İlişkinin suyunun çıktığından değil de… Sanırım iki sevgilinin olaya sevimlice ve üstelik akıllıca yön vermesinden kaynaklı, evet kesinlikle öyle olmalı.

Asıl suyu çıkan günümüz değerleri!

Biz özellikle 80 kuşağı kendi aramızda konuşurken, yeni nesiller gibi değiliz, bir anlık heves, heyecan kurbanı değiliz, kıymetini biliyoruz, değerini biliyoruz, nefsimizle değil, değerlerimizle karar veriyoruz diyerek beylik laflar etsek de, bir bakış bir öpücük, tamamlıyoruz turu, sonra da hadi bana eyvallah…

Konumuzdan sapmadık, sakin olun, tam da ortasındayız konunun.


Asıl suyu çıkan günümüz değerleri! Öyle ki, ilişki – iletişim – diyalog, adına ne derseniz? Bu durumdan ağzı açılan herkesler muzdarip, herkesler şikayetçi fakat farklısını yaşamak isteyen, hissetmek isteyen, emek vermek, mücadele etmek, anlamak, dinlemek, bakmak ve görmek arasındaki farkı fark etmek kimin umurunda.

Hal böyle olunca; herkesin elinde bir telefon, caddede, yemek yerken, su içerken, karşıdan karşıya geçerken, çalışırken, yolda araba kullanırken, hatta ve hatta sözüm ona birileriyle yüz yüze konuşurken, eşler bir aradayken, arkadaşlar bir aradayken, dostlar bir aradayken, anne bebeğiyle vs. örnekler her birimizin gözü önünde, birbirimizden uzak, duygularımızdan uzak sohbet desem değil, muhabbet desem hiç değil, paylaşım demeye kalkıyorum, o da değil…

Hem her birimiz bu durumun karşısına geçip eleştiriyoruz hem de tutup bu eleştiri konusunun baş rol oyuncusu, konuk oyuncusu, ana maddesi – ham maddesi yani malzemesi oluyoruz.

Bugün sevgililer günü unuttunuz mu ?

Bırakın telefon hayatımızı sadece kolaylaştıran teknolojik bir alet olarak kalsın, bizi mekanikleştirmesin… Ve biz yine hayatı yeterince paylaşabiliyor muyuz, kaygısı yaşayalım, saatlerce dertleşmeye konuşmaya özlem duyalım, o mekanik aletlerle yazdıklarımızı sevdiklerimizin yüzüne de söyleme heyecanıyla sabırsızlanalım, karşımızdaki kişi her kimse içinden yükselen ışığına sıcaklığına ortak olalım.

Şimdi, şu an özel kılabiliriz ne varsa sevgiye dair…

Kılıfı da hazır, bu gün sevgililer günü unuttunuz mu? Hemen telefonunuza uzansın eliniz, sevdiklerinizle randevulaşın! Hemen hemen ama bu sefer yan yana oturup yüz yüze bakıp konuşmak için, ama bu sefer paylaşıp çoğalmak için, ama bu sefer anlamak dinlemek için, ama bu sefer kestirip atmadan anlatmak için tüm samimiyetinizle her ne kaldıysa içinizde… İçinizde kalanın ne kıymeti var ki dışınıza taşmadıktan sonra.


Bol şanslar!


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…