Cadıyı Yakmak: Pınar Selek

“Örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir antimilitarist olarak bombacılıkla suçlanırsın! Ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Yani bir odağın üzerine yürürken, kendinle uğraşmaya başlarsın. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır…” (Pınar Selek, 2006)

pınar selek mısır çarşısı
Pınar Selek

 

Fransa 1894 yılında, Paris’teki Alman Askeri Ateşesi’nin çöp kutusunda Fransız Ordusu’na ait bilgileri içeren notların bulunmasıyla ‘Büyük Utanç’ davasına sahne oldu! Yahudi asıllı Dreyfus’un casus olduğuna dair söylentiler Genelkurmay tarafından basına sızdırılır. Bulunan notlardaki yazıların Dreyfus’a ait olduğu kanıtlanamamasına rağmen, yaratılan algı ile suçluluğu kamuoyu tarafından kabul edilir. Mahkeme tarafından atanan bilirkişiler yazının Dreyfus’un olmayabileceği konusunda kuşkularını belirtince, operasyonun istenilen sonucunu verebilecek yeni uzmanlar atanarak Dreyfus ‘Vatan Haini’ ilan edildi. Davanın Savcısı iddianamesinde Dreyfus’u suçlarken, ‘Dikkat çekecek ölçüde güçlü bir bellek sahibi olması; fazla kültürlü ve bir çok dili bilmesini’ casusluk yapması için yeterli gördü!


Dreyfus davasında dönemin aydınlarının aksine, korkunun susturmasını reddeden Emile Zola ‘Suçluyorum’ başlıklı mektubunu iktidara ve onun hukuk sistemine karşı kaleme alır:

Suçladığım kişilere gelince:Hiçbirini tanımıyorum. Onları hiç görmedim. Kendilerine karşı ne hıncım var, ne kinim. Onlar benim için topluma kötülük eden kişilerden, kafalardan başka bir şey değildir. Benim buradan yaptığım şey gerçeğin ve adaletin ortaya çıkmasını hızlandırmak için devrimci bir araca başvurmaktan başka bir şey değildir. Bir tek tutkum var; bunca acılar çeken ve mutluluğa hakkı olan insanlık adına duyduğum aydınlık tutkusu. Coşkulu protestom, yüreğimden kopan çığlıktan başka bir şey değildir!

Sistemin Karşısında Muhalif Bir Kadın: Pınar Selek

Pınar Selek kimdir?Bu çığlığın benzerini Pınar Selek adına atmış veya atabilecek kaç aydın kaldı Yeni Türkiye‘de? Albert Camus ‘Ne Kurban, Ne Cellat’ denemesinde, 20. yüzyılın bir korku dönemi olduğunu vurgular:

“Korku tek başına ele alındığında her ne kadar bir bilim sayılmaz ise de, onun bir teknik olduğundan kuşku duyulmaz!”

Bir sabah yolda yürürken binlerce, on binlerce insanın yaşadığı ve tanığı ya da sanığı olduğu anılara daldığında, kendini gülümserken yakaladı Pınar Selek… Düşündükleri, yıllarca vereceği hukuk mücadelesinin önsözüdür sanki.

“Heyecandan kalbimizin göğsümüzü parçaladığı anılar. Adnan Cemgil, Nazım’ın trendeki ilk TKP (Türkiye Komünist Partisi) randevusunu ne güzel anlatırdı. Sonra genç abilerden, ablalardan dinlerken soluk soluğa kaldığım kovalamaca hikayeleri. İllegal evlerde neler yaşanmamış ki? Çocukluğumda bana masal gibi gelirdi. Şiir okumanın, kitap okumanın, dergi okumanın maceraya dönüştüğü bir coğrafyanın çocuklarıyız. Büyüdükçe bu maceraya biz de atıldık. Evet macera! Bu coğrafyada muhaliflik bir macera oldu! Neler yaşadık! Oscarlık filmler solda sıfır kalır. Sonra bir gün izlediğimiz filmlerde oyuncu olmaya karar verdik. İçine girdik!”

[quote]1998 yılı komploların, andıçların gündemden inmediği bir dönemdi. Zamanın ruhuna uygun olarak Pınar Selek’in suçlanması kaçınılmazdı; aydınlara ve sistemin muhaliflerine önemli bir gözdağı verilmesi gerekiyordu! Araştırmacı, aydın, muhalif hem de ‘Kadın’ olan Pınar Selek, mahalle baskısının üzerine yüklediği suçlara karşı kendini nasıl savunabilirdi ki?[/quote]

Sosyoloji çalışmalarını sokak çocukları, hayat kadınları ve travestiler gibi toplumun yer altına kilitlemeye çalıştığı insanlar üzerinde yürütmesi; davalar boyunca değişecek iktidarların üretim ve siyasi mekanizmalarının yöntemlerini ya da barış mücadelesi gibi sakıncalı bir alanda yoğunlaşması; 1997 tarihinde Kürt sorunu ile ilgili araştırmalara başlaması Pınar Selek’in hedefe alınmasında önemli etkenler oldu!

Flaubert’in “Sosyolog, elbette bir çok hayatın içine girip çıkacak, hiç hissetmediği duyguları ve deneyimleri taşıyan insanları anlamaya çalışacak” sözünden hareketle Pınar Selek bir çok ötekileştirilen hayatların içine girdi; yaşamı hissetmeye, öznellikler arasında ilişki kurmaya çalışırken de ‘Bir Halk Düşmanı’ ilan edilmesi kaçınılmazdı!..

Oyunun kuralını üstünde kendi ayakları üzerinde durmaya çabaladığı bıçak sırtında öğrendi. Yasakların, sınırlamaların ve tutsaklığın şifresini yüksek sesle söylediğinden dolayı suçlu ilan edildi. Hep karşı durduğu şiddet ve tutumlar yüzünden suçlandı:

“Örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir antimilitarist olarak bombacılıkla suçlanırsın! Ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Yani bir odağın üzerine yürürken, kendinle uğraşmaya başlarsın. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır…” (Pınar Selek’in 17 Mayıs 2006 tarihli 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdiği savunmasından)

Pınar Selek’in Mısır Çarşısı Davası

9 Temmuz 1998 günü İstanbul’da tarihi Mısır Çarşısı‘nın girişindeki yiyecek büfesinde büyük bir patlama meydana geldi. Patlama, yedi kişinin ölümüne, yüzün üzerinde insanın da yaralanmasına neden oldu. Kürt terörünün etkili olduğu yıllarda, patlamanın bomba kaynaklı sanılması kamuoyunu şaşırtmadı. 11 Temmuz 1998 Pınar Selek‘in Terörle Mücadele Şubesi (TEM) tarafından gözaltına alındığı tarihtir. Görüştüğü kişilerin isimlerini vermediği için üzerinde çalıştığı araştırmalara el konularak TEM’de ağır işkencelerden geçirilir. Aleyhine düzenlenen sahte tutanaklarla kendisine ait, sokak çocuklarının sanatsal eğitim gördüğü atölyenin aslında hücre evi olduğu basına sızdırılır ve tutuklanır.

[quote]Kadın kimliği ile birlikte aydınlanma yolunda yalnızlaştırılan Pınar Selek, gördüğü işkencelerden dolayı aklın sınırlarına tutunarak kurtulabildi. Filistin askısında kolu çıktı; gördüğü elektrik şoklarından akıllılık- delilik sınırında bulunan bir kadının direnci ölçüldü.[/quote]

İndigo Dergi

Dava kapsamında patlama nedenini araştıran bilirkişi ve inceleme raporlarına baktığımızda:

2 Kasım 1998 Savcılık bilirkişi raporu: Nitroselüloz kalıntıları var.

15 Haziran 2000 İstanbul Üniversitesi Analitik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Reşat Apak’ın raporu: Nitroselüloz bir çok maddede bulunur, bomba olduğunun kanıtı değildir.


27 Temmuz 2000 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Raporu: Ölenlerin bedenlerinde parça tesirli bomba etkisi bulunmamıştır. İddia edildiği gibi bomba olamaz.

21 Aralık 2000 Mahkemenin tayin ettiği üç uzman profesörün raporu: Kesinlikle bomba değil, tüpgaz kaçağı!

Davalar – Beraatlar

Mahkeme bilirkişi raporlarına dayanarak 22 Aralık 2000 tarihinde Pınar Selek‘in tahliyesine karar verdi. Tahliyeden sonra Emniyet Genel Müdürlüğü, mahkemenin talebi olmamasına rağmen ve yetkisinin dışında bir davranış sergileyerek, patlamanın bomba kaynaklı olduğuna dair rapor hazırlar! Yıllarca sürecek suçlu – suçsuz mücadelesinin cadı avına dönüşmesi bu raporla başlar.

28 Aralık 2005: Savcı bilirkişi raporlarını görmezden gelerek müebbet ister. Mahkeme, patlama nedeninin anlaşılamamasından cezaya gerek görmez. Yargıtay 9. Dairesi, Mahkemenin kararını hüküm kurulamadığı gerekçesiyle bozar.

Kaçıncı Karar?
Kaçıncı Karar?

23 Mayıs 2008 tarihinde Mahkeme, hüküm kurarak kesin delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verir. Savcılık kararı temyiz ederek, davayı tekrar başlatır.

10 Mart 2009 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi, dosyada olayın oluşuna uygun olan bilirkişi raporuna göre Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın bomba sonucu olduğuna ve yapılan eylemin ülkenin bölünmesini istemek yorumunda bulunarak Pınar Selek için Türk Ceza Yasası’nın 125. maddesi uyarınca ağır müebbet hapis cezası verilmesi gerektiği için Mahkemenin kararını bozar!

2014 Aralık ayında İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın nedeninin, bir kısım bilirkişilerce tüpgaz olduğu, bir kısım bilirkişilerce bomba olduğu, bir kısım bilirkişilerce de verilen raporlarda patlamanın tüpgazdan mı, bombadan mı veya başka bir sebepten mi olduğunu tespit edemedikleri yönünde rapor verdiği vurgulanarak ‘Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan ‘Kuşkudan sanık yararlanır’ kuralı, sanığın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde suçu ispat edilemediğinden, mahkumiyet hükmü kurulamaz! denilerek beraat kararı verildi; karar, duruşma savcısı tarafından temyiz edilerek dosya Yargıtaya gönderildi.

[quote]Pınar Selek’in Notre Dame de Sion Lisesi’nden sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi alması; Fransa’da ekonomi üzerine yüksek lisans yapması; Türk- Kürt kirli savaşı üzerine yaptığı araştırmalar; sokak çocukları, travestiler, fahişeler yani ötekilerin yanında bulunması onu suçlu göstermeye yetti. Affedilmeyecek en büyük hatası ise , bu coğrafyada kadın kimliği ile öne çıkmasıydı üstelik![/quote]

Bir kaosun orta yerindedir Pınar Selek:‘ Kendi kendime tekrar ediyorum bazen, müebbet. Gerçekten müebbet… ve beni bir katil, katil mi, suçlu yaptılar. Evet şurası kesin ki, hukuki güvencem yok. Türkiye’de kimsenin yok, sadece benim değil. Pek çok kişinin hukuki güvencesi yok. Çünkü beraat bile olsa, ertesi gün değiştirebilirler!’

Pınar Selek, kariyerini çocuk yapmakla sınırlayıp evde oturmaya devam etseydi, hukuk mücadelesi yıllarca sürmeyecekti. Araştırmaya, yazmaya ve muhalifliğine aydın sorumluluğuyla devam etti. Vatansız ve süpürgesiz bir ‘Cadı’ olarak anarşizmle sosyalizmin öpüştüğü noktada inatla durmaya devam edecektir!

 

Pınar Selek kimdir?

pinar-selek- İndigo DergiSosyolog, araştırmacı, yazar. 1971’de İstanbul ‘da doğdu. Notre Dame De Sion Lisesi’den sonra 1996’da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünü Babiali’den İkitelli’ye, Mürekkep Kokusu’ndan Plazalara başlıklı teziyle, birincilikle bitirdi. Aynı üniversitede sosyoloji yüksek lisansını tamamladı. Fransa’da Sophiantipolis UDEL Üniversitesi’nde ekonomi-politik dersleri aldı.

Üniversite yıllarında sokak çocukları, seks işçileri, Romanlar ve eşcinsellere ilişkin çalışmalarıyla dikkati çekti. Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış mücadelesi, antimilitarizm, insan haklarıyla ilgili çalışan birçok STK ve harekete destek verdi.

Pınar Selek’in EZLN Zapatist hareketin bildirileri ve Marcos’un mektuplarından oluşan Ya Basta! Artık Yeter adlı çeviri/derleme çalışması 1996’da Belge Yayınları’ndan çıktı. Ülker Sokak’ta travesti ve transseksüellerin dışlanmasını konu alan Maskeler, Süvariler, Gacılar adlı araştırması 2001’de Aykırı Yayınları’ndan; barış mücadelesinin ve sol muhalefetin yaşadığı sorunların ele alındığı Barışamadık 2004’te İthaki Yayınları’ndan basıldı. 2008’de İletişim Yayınları’ndan çıkan ve erkekliğin iktidar aracı olarak oluşumunda askerlik hizmetinin rolünü inceleyen Sürüne Sürüne Erkek Olmak kitabı Zum Mann Gehätschelt, Zum Mann Gedrillt başlığıyla 2010’da Orlanda Yayınevi tarafından Almanca olarak yayımlandı. Pınar Selek’in ayrıca Su Damlası (2008,Özyürek Yayınları), Siyah Pelerinli Kız (2009, Şahmaran Yayınları), Yeşil Kız (2010, Özyürek Yayınları) başlıklı üç masal kitabı bulunmaktadır. Selek’in darbe sonrası yılların acılarını, tüm renk ve sesleriyle hayatın ve insanların canlılığına sarmalayarak anlattığı ilk romanı Yolgeçen Hanı 2011’de İletişim Yayınları’ndan çıktı.


Kaynak: Pınar Selek Savunma Notları