İnandığımız yalanlar olduğuna göre inanmadığımız gerçekler de olabilir! Üstelik içten içe doğru olduğunu sezdiğimiz halde…
Yeni bir kandırma türü
Sezdiğimizin doğruluğunu çok rahat bir şekilde tasdik edebilecekken… Basit bir hamle ile apaçık ve net olarak ortaya çıkarabilecekken… Yapmadıklarımız ve yapmaya korktuklarımız… Korku ile inkâra sarıldıklarımız… Sevgi ile kucaklayamadıklarımız… Düzenimiz bozulur kaygısı nedeni ile hiçbir zaman gerçek düzen kuramadığımız zayıflıklarımız!..
Çünkü: gerçeğe dayalı bir hayat tercihi zannedildiği gibi değildir! Her insan her tercihe muhatap edilmemiştir. Ancak cesur kişiler gerçeği seçebilmektedir. ‘Seçim sizin’ sözü bu nedenle büyük bir yalandır. Yapamayacakları seçimi nasıl tercih edebilsinler ki? Üstelik anlayamadıkları bir yol ayrımında neyi anlamlandırabilsinler ki?
Yeni bir kandırma ve aldatma türü kol geziyor son yıllarda. Oysa gerçekle barıştırmak varken! Kurulu olan ama “gerçekte hiçbir zaman kurulamamış olan düzenlerine” sanki ihanet edeceklermiş gibi hissediyorlar! Diğer taraftan duyarsızlaşan ve duyamayanlar işitmiyorlar zaten gerçeğin bangır bangır çağrılarını ve insanlar ayaklarının altında eziyor ayaklanmaya çalışan ruh kalıntılarını!..
Uyum ve ahenk olmadan olur mu?
Bilenlerin şahsında ve eylemlerinde görmek istediğimiz faziletlerini kendilerinden henüz göremediğimiz için, cehaletin kendisinden beklenmeyen erdemine umudumuzu bağladık sadece. Umulur ki diye düşünen umutsuzlardan da değiliz. Edebiyatım, muhabbetim olsun diyenlerden ise hiç değil.
Bu dört paragraflık girişten sonra konumuza gelelim. Her türlü iletişim, haber ve ortak bilgi paylaşım ağlarından üzerimize sağanak sağanak yağan enformasyonlar başta kafa karışıklığı olmak üzere yönlendirme ya da yönsüzleştirmeye hizmet ediyor olabilirler.
Enformasyon ancak analiz edildikten sonra bilgi haline dönüşebiliyor. Analiz süreci çok az insanın öğrenebileceği bir şekilde insanların karşısına çıkarılıyor ve çok karışık hale getiriliyor. Ve ancak araştıranlar tarafından doğru süreç tespit edilebiliyor. Malumatın bolluğu eksiksizlik anlamına gelmiyor. Bazı önemli bilgiler, bu sağanak yağmurun içinde bulunmuyor elbette. Bu yüzden kafası karışan toplum da ardını aramıyor ve pes ediyor. Bollukta yoksulluk yaşanıyor ve sonuçta gizlenenler yine gizli olarak kalmaya devam ediyor.
Herkes bilgili ama herkes mutsuz
Bir şekilde bilişim çağı olduğu doğru ama bilgi çağı olmadığı ise çok açık. Malumata boğup bilgisizleştirme çağı gibi şu an yaşananlar. Herkes her şeyi biliyor ama kimse bir şey bilmiyor. Herkes bilgili ama herkes mutsuz. Mutluluk bilgisi yok bolluğun içerisinde. Bolluğun içerisinde huzur unutulmuş.
Henüz erken dönemlerini yaşayan bilgi dünyası daha birçok değişim ve dönüşüm geçirerek insanlığa hizmet edecek. Herkesin her şeyi bildiği değil, herkesin belirli şeyleri ‘gerçekten’ bildiği zamanlar ise serpilip ilerleyecek. Madem malumat bu kadar bol, biz de arada söz alıp düşüncelerimizi söyleyelim dedik. Sağanakta bir damla da biz olalım istedik. Bu yazının son sözü olarak: her şeyi bilenlerden özür diliyorum. Bu yazıdaki cehalet tamamen şahsıma aittir.