Abdullah Öcalan’ın akıbeti ne olacak? Öcalan için önümüzdeki süreç kendisine ne getirecek? Bu soruların cevabını bundan 8 yıl önce üniversitede yaşadığım bir olaydan çıkarmaya çalıştım. Bu yazıyı okuduktan sonra eminim siz de bu konuyu sorgulayacaksınız.
Öcalan Cezaevinden Çıkıyor mu?
Hiç unutmuyorum… Üniversiteye gitmek istediğim yıllardı. Ve 2006 yılının yaz döneminde üniversite için Düzce’ye gideceğimi haber verdi Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) bana. Düzce’de üniversitede ilk yılımın birinci dönemini tamamlamış, yıl 2007 olmuş (bu yıla dikkat!) ilk yılın ikinci dönemine girmiştik. Derslerimiz arasında hukuk da vardı. “Bizim hukuk dersi ile ne işimiz var?” diyorduk arkadaşlarımızla. Bir süre sonra hukuk dersinin günü geldi çattı. Arkadaşlarla okul dışında bahçede otururken takım elbiseli bir adam indi siyah jipinden. Merak ettik; herhalde iş adamıdır diye düşündük. Bir süre sonra saat geldi ve hukuk dersi için girdik sınıfa. Bir taraftan da düşünüyorduk kim gelecek hukuk dersine diye. Çünkü dersle ilgili hoca da yoktu okulda. Sonra o adam, jipinden inen takım elbiseli adam girdi sınıfa. Bu kişi mi yoksa hoca derken, kendini tanıtmaya başladı bize. Adının Metin olduğunu, Düzce merkezden Akçakoca’ya hukuk dersimize girmek için geldiğini, kendisinin avukat olduğunu söyledi. Şimdi konuyla ne alakası var bu anlattıklarının; hikaye mi yazmaya çalışıyorsun diyeceksiniz. Geliyorum konuya… Metin Hoca bizlere sadece hukuk dersini anlatmadı. Bunun dışında düşünmeyi, sorgulamayı, analiz etmeyi, Türkiye’yi, dünyayı anlattı bize. Kısacası çok idealist bir insandı. Çünkü okuldan aldığı ücret, jipinin benzinine dahi yetmiyordu. Söylediklerini küpe ettim kulağıma. Dersler işlenip dönem ilerlerken bir gün derste (daha önce yaptığı gibi) durdu, bir süre konuştu ve o soruyu sordu:
“Arkadaşlar biliyorsunuz 1999 yılında Abdullah Öcalan Kenya’da yakalandı ve Türkiye’ye iade edildi. Sizler gençlersiniz, belki bizden farklı düşünebilirsiniz. Öcalan bugüne kadar maddi boyutunu geçtim; 30 binin üzerinde kişinin şehit olmasına neden oldu. Bu kişiye idam kararı çıkmışken, idamı kaldırılıp cezası ömür boyu hapse çevrildi. Şimdi size sormak istiyorum. Öcalan asılmalı mıydı, ‘asılması gerekirdi’ diyenler elini bir kaldırabilir mi?”
Öcalan Meclis’e girer mi?
Hukuk dersini iki sınıf birlikte alıyorduk ve okulun zemin katındaki amfide birlikte giriyorduk. Toplam sınıf mevcudu 90 ila 100 kişi arasındaydı. Kendi aramızda terör konusunu konuştuğumuzda Öcalan için söylenenleri tahmin edebilirsiniz! Ancak karşımızdaki de bir hocadan ziyade, mesleki kimliği avukat olan, beyaz önlüklü hocadan ziyade cübbesi olan bir hukukçuydu. Bu soruya nasıl bir cevap verilmeliydi, elimizi kaldırırsak bize ne sorar ki? Bu kadar kişinin içinde bu kadar hassas bir konuda ya yanlış bir ifadede bulunursak… O anda akla birçok soru geldi. Sadece benim mi? Hayır, tüm herkes de… Çünkü karşımızdaki dediğimiz gibi sıradan bir hoca değil. Avukat Metin Hoca vardı. Hem bir avukat hem de bu soru sonrasında siyasi kimliğini bilmediğimiz bir hoca vardı. Sorduğu soru sonrasında cevabını beğenmediğinde ya sınıfta bırakırsa! Öğrenci zihniyeti işte… Halbuki Metin Hoca notu hiç de umursamazdı. Zaten herkes dönem sonunda da bol kepçeyle dağıtılmış notlarla sınıfı elini kolunu sallayarak geçti. İdealist bir hukukçudan da başka bir şey beklemek de mantık dışı olacaktır. Soruya geri dönecek olursak, o kadar kalabalık sınıfta elini kaldıran 5-6 kişi oldu ve hemen onun ardından bu 5-6 kişiye Metin Hoca’dan beklenen soru geldi. “Peki neden?” arkadaşlar sırasıyla söz hakkı alıp nedeni herkesçe bilinen soruya cevap verdiler.
“Hocam o kadar askerimizi şehit ettiler.”
Başka bir arkadaşımız: “Hocam o kadar öğretmenimizi şehit ettiler.”
Yine başka bir arkadaşımız: “Hocam o kadar sivil halktan kişileri köyleri basarak öldürdüler.”
Sıradan kişilerdik, öğrenciydik sonuçta; her şeyi söyleyebilirdik biz. Ya o olaylara geniş perspektiften bakan, olayları derin analiz eden Avukat Metin Hoca ne diyecekti? Hepimiz gerçekten hayranlıkla dinliyorduk Metin Hocayı. Sonunda herkes cevabını vermiş söz hakkı Metin Hocaya geldi ve o 2007 bahar döneminde yani bugünden 8 yıl önce söylemiş o sözler ağzından dökülmeye başladı:
“Arkadaşlar, bu ülke çok tuhaf bir ülke, kısa sürede ne olduğunu anlamazsınız. Bir şeyler bir anda olur ve biter. Benim 13 yaşında (bugün 21 yaşında) bir kızım var. Bugün analar çıkıyor ve “Vatan sağ olsun!” diyor. Benim kızımın tırnağına zarar gelsin, dünyayı yakarım. Bu ülke, yani Türkiye, zamanında bir başbakanını astı; ardından üç fidanını dar ağacına gönderdi. Dediğim gibi burası çok tuhaf bir ülke… Bir gün gelir Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkıp mecliste konuşma yaptığını görürseniz şaşırmayın!”
Evet, size 8 yıl önce üniversitede yaşamış olduğum bir olaydan bugüne ayna tutmaya çalıştım. Metin Hoca’nın bu sözlerine ütopik diyebilirsiniz. Bilmiyorum belki de öyle ama Aydınlık Gazetesi’nin haberi bana bunun çok da uzak olmadığını düşündürdü. Bu konuyu seçime doğru ilerleyen süreçte daha detaylı olarak bugünkü verilerle incelemeye devam edeceğiz. Şimdi; değerli okurlar, yarın çok geç olmadan bazı şeylere bugünden dur demek sizce de doğru değil mi?