Türkiye nüfusunun yüzde 45’i çocuk ve gençlerden oluşuyor. Yani toplumun yarısı genç ancak meclisin yaş ortalaması 51…
Türkiye’nin bu işte bir gariplik olduğunu fark etmesi biraz zaman almışa benziyor. Artık gençler daha çok siyaset arenasında söz sahibi olmaya başlıyor. İşte o adaylardan biri olan Doğuş Doğukan Celasun, politikaya dahil olmak isteyen genç nesil için hikayesini anlatıyor.
Röportaj: Doğuş Doğukan Celasun
[divider]
Siyaset hep hayatımın bir parçasıydı
1982 yılında İstanbul’da doğmuş Doğukan Celasun. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş. Öğrenciyken Anadolu Yakası’nda açtığı, Lila Entertainment adında bir ajansın da hala başkanlığını yürütüyor.
“Siyaset arenasına nasıl girmeye karar verdiniz?” diye sorduğumda, “Siyaset hep benim hayatımın bir parçasıydı” diyerek başlıyor anlatmaya. “Okul zamanlarımda da hep bir siyasi mücadelenin parçasıydım. 1999 Yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldım. 2000 Yılında CHP Kadıköy Gençlik Örgütü Başkanlığı yaptım. Halen en çok bu sıfatımla gurur duyarım” diyor.
Bu yazıda benim amacım partiler üzerinden siyaseti anlatmak değil. Türkiye’deki politika ve siyaset olgularının gençleşebileceği ihtimalini sorgulamak. Ben de Ankara Siyasal mezunuyum ve az çok siyasetle ilgilenirim. Bana göre siyasetin temeli partiler değil, insanların kendisidir çünkü siyaset, insanların kendi kendisini temsil edebilmesi, dertlerini anlatabilmesi ve seçtiği kişilerle çözüm yolu üretebilmesi için ortaya çıkmış bir kavramdır. Buradan yola çıkarak, “Her siyasetçi, politika alanına bir derdi olduğu ve o derdi çözmek, üzerine gidebilmek ve büyük kitlelere duyurmak için girer. Peki, amiyane tabiriyle sizin derdiniz nedir?” diye soruyorum.
Bizim derdimiz aslında hepimizin derdi
“İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, özgürlük ve gelecek kaygısı… Bunlar hepimizin ortak dertleri” diyerek cümleye başlıyor Celasun.
“Beni farklı kılan şey bunlara olan yaklaşımım ve çözüm önerilerim olabilir. Ben gençlerle yaşayan, gençler için çalışan, genç bakış açısına sahip biriyim. Biliyorsunuz özellikle 80 sonrası kuşak ‘apolitik’ ve ‘dünyadan bir haber’ olmakla suçlanır. Ben bunun böyle olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Evinizde çocuğunuza, kardeşinize ‘Aman oğlum olaylara karışma. Aman kızım siyasete bulaşma’ derken başkalarının çocuklarının apolitik olmakla suçlanmasını ikiyüzlülük olarak görüyorum.”
Bu sırada merak ettiğim bir başka soruya da cevap vermiş oluyor Doğuş Doğukan Celasun. Ben gene de teyit etmek için tekrar soruyorum, “Yeni nesli apolitik olarak değerlendiriyor musunuz?” diye. Tek kelimelik, kendinden oldukça emin bir cevap veriyor: “Asla!..”
Türkiye’deki durumu çağ dışı buluyorum
Hızımı aldım bir kere. Genç bir siyasetçi yakaladığımda sormam gereken ne varsa hızla akıyor kafamdan. “Türkiye’deki siyasi sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce siyaset bilimi ve halkın isteklerini karşılamak, onlarla konuşarak onları temsil edebilmek açılarından politikacılarımız yeterli midir?” diye soruyorum aralarından birini yakalayarak.
Celasun, “Türkiye’deki durumu çağ dışı buluyorum” diye iddialı bir biçimde başlıyor cümlesine ve aynı hızla devam ediyor. “İnsanlarla konuşarak onları temsil edebilen, gerçekten beğendiğimiz vekillerimiz tabii ki var ve onlara müteşekkiriz. Fakat her konuda yeterli değiller. Halkla konuşsalar da, konuşmasalar da yetersiz kaldıkları noktalar var. Daha dinamik ve yenilikçi bir bakış açısı gerekiyor. Ezber bozduran genç fikirlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Binlerce kişiyle konuşup anlaşsanız da yarını, yarının sahiplerini yani bugünün gençlerini işe katmadan inşa edemezsiniz.”
Meclis’in demografik yapısı değişmek zorundadır!
Biraz dolambaçlı da olsa sonunda konu gençlerin meclisteki yerine geliyor. “Çok genç bir siyasetçi adayısınız” diyerek sorunun önünü açıyorum ve devam ediyorum. “Sizce siyaset arenasında gençlere daha çok yer verilmemesinin sebebi nedir? Bu değişecek midir?”
Doğukan Celasun bir politikacı gibi değil, bir siyasetçi gibi doğrudan cevap veriyor soruma, “Değişmek zorundadır” diye.
“Bugün Avrupa’ya baktığınızda genç siyasetçilerin yükselişini görürsünüz. Türkiye’ye baktığınızda Avrupa’daki genç siyasetçilere olan sempatiyi görürsünüz. Biliyorsunuz İsveç’in 29 yaşındaki Sağlık Bakanı Gabriel Wikstrom, Sağlık Bakanı olduğunda Twitter’da binlerce Türk kullanıcı onu takip etti ve Wikstrom, ‘Türkiye’deki gençlere siyasete girmeleri için ilham vereceksem, bu iyi bir şey’ şeklinde bir açıklama yaptı. Türkiye’de de böyle gelişmelerin olması imkansız değil. Yalnızca tecrübeli büyüklerimizin daha destekleyici, gençlerimizin daha girişken olması gerekiyor. Ben şu an ki durumun değişeceğine ve bunun Türkiye’nin gelişimine büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.”
Türkiye’deki gençler, bir geleneği değiştirecek güce sahipler
Ankara Siyasal’daki üniversite yıllarımda da bolca sorguladığım bir konu vardı. Platon’dan beri siyasetin filozoflar ve yaş almış kişiler, tecrübeli insanlar tarafından yapılması dikte edilir. Antik Yunan’dan beridir pek çok parlamenter, siyasetçi, politikacı, hangi ismi verirsek verelim genelde yaşlı eşraftan oluşur. Aklıma gelmişken dilime de gelsin, siyasete adım atmış bir genç nesilden de cevabını almak için soruyorum, “Sizce gençlik yanında cesaret gibi avantajlarla birlikte, politika konusunda dikkatsiz davranılmasını da birlikte getirir mi?” diye. Celasun bu soruya sanki özel olarak hazırlanmışçasına cevap veriyor.
“Haklısınız, Platon’un toplum tasarımında ‘Gençler mantıklarından ziyade arzularıyla hareket ederler’ endişesi vardır. Ancak Platon’un sınıf belirleme sürecine bakarsanız orada da ‘Genç bir kişinin yürekli olup olmadığı belirlenecek, yürekli olup uygun ruha sahip olanlar, koruyucular sınıfında yer alacaktır’ der. Bugün bu ‘yüreğe’ ve ruha sahip milyonlarca genç yaşıyor Türkiye’de ve bir geleneği değiştirebilecek güce sahipler. Bugünün gençleri duygularına kapılıp hata yapacak gençler değil. Bu kaygıyla onları dışarıda tutmak bu topraklar için büyük kayıp. Bizler siyasetin dışındayken, bir parti mensubu değilken bile memleket meselelerine çok fazla kafa yoran, eğlencemize bakabilecekken haber okuyan ve dertlenen insanlarız. Bizlerin yapacağı hatalar, bizi dışarıda tutarak yapılan hatalardan daha büyük olmaz.”
İddiam gençliği Meclis’e taşımak
Politikacıların kürsüden seçim öncesi verdiği vaatleri dinlemek bende hep bir sabah programı izliyor neşesi yaratmıştır. O kadar da soyut gelir bana söylenenler. Aynı reklamlarda İsviçreli bilim adamları gibi… Ancak siyasetçiyi yakalamışken sormamak olmaz. “Gelecekle ilgili vaatlerden öte, neleri değiştirmek istersiniz?” diyorum en doğalından.
Celasun, “Benim iddiam şu: Gençliği meclise taşımak” diyerek başlıyor cümlesine. “Dokunulmazlığı onların dokunulmazlığı yapmak. Fikirlerini, geleceklerini, eğlencelerini, dertlerini, özgürlüklerini sırtlayıp onların sesini meclise taşımak. Çocuğunuzun huzuru yoksa sizin de huzurunuz yok. Kardeşiniz işsizse sizin de uykularınız kaçar. İki siyasi taraf birbiriyle çatışıyor diye yaz-boz tahtasına döndürülen eğitim sistemi yalnızca gençlerin değil hepimizin sorunu. Madenlerde ölmek için çalışmıyoruz. Taraftarı olduğumuz futbol kulübünün ideolojilere göre şekillendirilmesini istemiyoruz. Özgürleşmemiz gerekirken iç güvenlik yasa tasarısı adı altında polisle daha fazla muhatap olmak istemiyoruz. Rant kavgası yüzünden işçilerin özel sektörün kucağına bırakılmasını, şehirlerin her geçen gün daha da grileşmesini istemiyoruz.”
Her tele biraz dokunuyor elbette söyledikleri. Ancak eylem de görmek isteriz, ALS kampanyası döneminde sadece üzerine buz döküp çekleri kendilerine saklayan insanlar gibi havada kalmasın diye geçiriyorum içimden. Sanki bana cevap veriyormuşcasına devam ediyor Celasun cümlesine.
“Mesela bunun için de bir adım attık. Bizler yeşili, doğayı korumayı kendine görev edinmiş insanlarız. Doğaya minik bir katkıda bulunmak isteyen herkese fidan dağıtıyoruz. Ayrıca “Her Oy Bir Fidan” adı altında bir kampanya başlattık. Milletvekilliği adaylık önseçiminde aldığım her bir oy için İstanbul’a bir fidan dikeceğiz. Böylece “Oy vereceğim de ne olacak” düşüncesini ortadan kaldırmak istiyoruz. Hiçbir şey olmasa bile İstanbul’da bir dikili ağacınız olacak.”
Nitekim bir fidan da ben alıyorum bahçeye dikmek için ve devam ediyorum söyleşinin son kısmına doğru.
Dünyada Artık Dijital Aktivizm Diye Bir Kavram Var
Bir Y kuşağına dijital dünyadan bahsetmemek olmaz. “Genç ya da yaşlı, sizce siyasetçilerimiz dijital evreni yeterince verimli kullanabiliyor mu?” diye açıyorum konuyu. “Hayır kullanmıyor” diyerek her zamanki netliğinde cevaba başlıyor Celasun ve devam ediyor.
“Dijital evren de siyaseti yeterince verimli kullanamıyor burada karşılıklı bir sorun görüyorum. Dijital mecralarda siyasetin aktivizm noktasına gitmesinde bir sakınca görmüyorum. Dünyada artık Dijital Aktivizm diye bir kavram var ve gerçekten çok barışçıl söylemlerle bu yöntem kullanılabiliyor. Buradaki sorun şu; biz dijital mecralarda ağzımıza geleni yazıp kendimizi mi rahatlatıyoruz yoksa orayı bir fikir platformuna mı dönüştürüyoruz? İkincisini becerebildiğimizde politika açısından kitle iletişimi yaratmak çok daha sağlıklı olacaktır.”
Duygularımı saklamayacağım. Gurur duydum kendim ve tüm benim gibi siyasetin her yönünü bilen, takip eden ancak bir türlü taşın altına elini koyamayan “akıllı” nesiller adına. Son olarak, “Sizin gibi genç yaşta siyasete girmek isteyen gençler için tavsiyeleriniz neler?” diyerek imzamı atmaya doğru ilerliyorum.
“Benim tüm gençlere tavsiyem, bu ülkede birçok şeyi kaybetmiş gibi hissetseniz de umutsuz olmayın. Kendinize ve dert ettiğiniz davanıza yapacağınız en büyük haksızlık bu olur. Hiçbir şey için ‘olmaz’ demeyin, kalkın ve oldurun.”
Benim bu noktadan sonra atacak bir imzam yok. Söz, artık geleneksel partilerin, el kaldırıp indiren siyasetçilerin değil anlaşılan, derdi için ayağa kalkan tüm gençlerin…