Giderler artarken, gelir hep aynı kalıyor. Barınma ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlar ancak karşılanabiliyor. Hayatımız çalışma ve tüketim döngüsünün dışına çıkamıyor. Hepimiz otomatikleşiyor ve birer zombiye dönüşüyoruz.
Son zamanlarda haberlerde cinayet ve şiddet haberlerine çok sık rastlıyoruz. Hatta şiddet görmek için televizyonu açmanıza gerek yok. Sokakta, otobüste, iş yerlerinde insanlar patlamaya hazır bomba gibi. Herkes sinirli. Kafalarını iç dünyalarına gömmüşler, kara kara düşünmekteler.
Ortak dert geçim
Gün geçtikçe giderler artarken, gelir hep aynı kalıyor. İnsanlar barınma, yiyecek gibi temel ihtiyaçlarını ancak karşılayabiliyorlar. Hobi ya da başka hayallere fırsat kalmıyor. Alım gücü azaldıkça esnaf da kazanamıyor ve kısır döngü meydana geliyor. Özel sektörde insanların güvenceleri yok. Evde kendilerini beklemekte olan sorumlulukların altında ezilmekteler.
Fakat dışarıdan her şey daha farklı görünmekte. Değişen sistemle insan davranışları da değişiyor. İnsan ilişkileri iki şeye dayanıyor, kıskançlık ve küçümseme. Kitlesel iletişim araçlarının da yönlendirmesiyle, karşımızdaki insanla kendimizi karşılaştırıyoruz. Ya karşımızdakini büyük görüp kıskanıyoruz ya da küçük görüp aşağılıyoruz. Artık kişinin faydalı taraflarını görmeye çalışıp örnek almak ya da ilişki kurduğumuz insanlara faydalı olmaya çalışmak diye bir şey yok. Çünkü bir konuda yeterli beceri ve eğitimimiz olmasa bile o konudaki bir üstadın karşısında ezilmememiz ve kendimizi üstün göstermemiz gerekiyor. Ne olduğumuz değil nasıl göründüğümüz önemli.
Amaçsız tüketim modeli
Tüm bu davranışların en önemli sebebi yaşama amaçlarımızın ruhumuzu tatmin etmemesi. Sistemle beraber insanların yaşama amaçları; daha iyisini giyme, son model eşya kullanma gibi madde temelli oluyor. Önümüze konulan tüketici modeline benzemeye çalışıyoruz. Böylece yararlı olma, öğrenme ve yapılan işin kaliteli olması gibi kavramlar önemini yitiriyor.
Para kazanmak ana amaç olduğunda, iyi görünme çabası yapılan işin niteliğinin önüne geçiyor. Bu kitle iletişim araçlarıyla rahatlıkla desteklenebiliyor. Sadece reklamlar değil, gösterilen programlar ve diziler bile insanları diğerlerinden iyi görünmek, diğerlerini küçümseyip dışlamak, çarpık aile düzenleri gibi şeyleri insanların bilinç altına işliyor. Evlilikler bile maddiyata dayandırılıyor. Kadın vücudunun ve yüzünün nasıl olması gerektiği belirlenip farklı ürünlerle destekleniyor. Doğallıktan uzaklaşıyoruz. Yediğimiz yiyecekler pazardan aldığımız ürünler dahi, kar kaygısıyla sağlıksızlaştırılıyor. Kısaca bu düzen sağlıktan yaşam amacımıza kadar her şeyimizi etkiliyor.
Odak noktasında para olan bu sistem, gerçekte var olmayan bir takım ihtiyaçlar doğuruyor. Gelişen teknolojiyi bile kendi adımıza avantaja çeviremediğimiz gibi, onun kontrolü altına giriyoruz. Kendi işlerinde bile iyi olmak için çaba harcamayan biz, işimiz dışındaki başka herhangi bir konuda bir şeyler öğrenmekten uzağız.
Tüketim için çalışıyoruz
Eskiden ekmekten, giyilen kıyafetlere kadar insanlar kendi ihtiyaçlarını kendi el emekleriyle yapıyorlardı. Tüketim çılgınlığına alıştırılan günümüz insanı, artık bunların nasıl yapıldığını dahi bilemez durumda. Eskiden gayet yaygın olan el emeği ürünler artık demode bulunuyor. Emeğin içi boşaltılıyor. Değer, sadece parayla ölçülüyor. Moda olan şeyleri yapmayanlar, ister istemez dışlanıyor. En azından ufak tefek ihtiyacımızı dahi üretemeyip zamanımızın azlığından söz ediyoruz ve boş zamanımızı, alışveriş merkezlerini gezip ne tüketsek sorusuna cevap arayarak geçiriyoruz.
Tüketim için çalışıyoruz. Tükettiğimiz için daha fazla çalışıyoruz. Hayatımız çalışma ve tüketim döngüsünün dışına çıkamıyor. Hepimiz otomatikleşiyor ve birer zombiye dönüşüyoruz. Kısa hayatlarımızın sonuna yaklaştığımızda geriye dönüp bakmaya korkacak mıyız sizce?