Yumuşak güç kavramı, daha çok kendi çıkarlarını karşısında ve kendisinden daha zayıf olan devletlere karşı dayatmacı olan devletlerin kullandığı politik bir terim olmasına karşın bizlerin de günlük hayatta yaşadığı dünyayı daha mutlu ve yaşanabilir kılmak için kullandığı bir yöntem olabilir.
Çağlar Çabuk denince aklıma altıncısına katılma fırsatı bulduğum “Damlalar” adlı söyleşileri geliyor. O güne dek tanımamış ismini dayımdan ve kuzenimden duymuştum. Hoş sohbetinin içine dalınca adeta yıllardır tanıdığım bir aile dostumun sıcaklığını hissettim. Ve adıma imzalı kitabını ve bende bıraktığı izleri sizlerle paylaşmak istedim.
Çağlar Çabuk, eğitmen, danışman, profesyonel koç, mobing uzmanı ve EFQM değerlendirici olarak bizi bize anlatan, içindeyken göremediğimiz durumumuza ayna tutan ve bunu yaparken de içimizden biri gibi hareket ederek rahatsızlık vermeyen biri. Çağlar Çabuk’un Yumuşak Güç kitabını bir solukta kendimden parçalar bularak ve her sayfasında “Yaaa, gerçekten de öyle! Ama insan içinde bulunduğu durum itibariyle bu kadar sağduyulu davranamıyor ki” diyerek okudum.
Günlük hayatımızda, evde, okulda, yolda, işte, özel yaşamda her zaman ve her yerde Yumuşak Güç .
Yumuşak Güç kavramı, daha çok kendi çıkarlarını karşısında ve kendisinden daha zayıf olan devletlere karşı dayatmacı olan devletlerin kullandığı politik bir terim olmasına karşın bizlerin de günlük hayatta yaşadığı dünyayı daha mutlu ve yaşanabilir kılmak için kullandığı bir yöntem olabilir.
“Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.”
Atalarımız boşuna dememiş “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” diye. Bu sözü bilmeyenimiz ya da duymayanımız yoktur ama iş uygulamaya gelince kaçımız etkili oluyor sizce? Sinirlenince, kan beynimize sıçradığı anda aynı hiddetle yanıt vermek yerine hangimiz alttan alıp ortamı yumuşatmaya çalışıyor? Belki o an sesimizi yükseltip, sert olup üstün geliyoruz ama uzun vadede bize kaybettirdikleri emin olun ki daha fazla…
O halde birinci kuralımız, “İyilik yap, iyilik bul”. Tabiî ki iyilikten bahsederken Polyannacılık oynayalım ya da olağan üstü şeyler olmasını bekleyelim demiyoruz. Ama yaptığımız iyiliğin er ya da geç bize başka bir iyilik olarak geri döneceğinden emin olabilirsiniz. Burada kıstasımız ne kadarının geri döndüğü nicel bir büyüklük değil, sevgiyle yaklaştığımız her şeyin karşımızda sevgiye dönüşmesidir.
İçimde bir ben var, benden öte…
Hepimizin içinde bir diğer karanlık, şeytan ya da cadı yanımız vardır elbette. Yaşadığımız olaylar karşısında konuşur durur. Bu durum öfkeliyken, adrenalin tavan yapmışken daha da hiddetlenir ve çoğu zaman bizi yanlışa sürükler. Öyleyse, böyle bir durum karşısında öncelikle derin bir nefes alarak öfkemizi kontrol etmeye çalışmalı ve kriz anını o an yönetemiyorsak daha sakin olduğumuz bir ana ertelemeliyiz. Köprüleri yıkmak yerine uzlaşma yolunu seçmeliyiz. Tabiî ki bir duruşumuz, çizgimiz vardır ancak bu bizim kişiliğimizin ve mantığımızın önüne geçerek boş bir inat haline gelmemeli. Konuşarak, birbirimizle ileteşerek çözümler aramalıyız. Ve her zaman “Ya ben haksızsam?” ihtimalini de göz önünde bulundurarak hareket etmeli ve bunları bir başkasından duymaktan korkmamalıyız. Önemli olan hatamızın farkına varıp düzeltme yolları aramak değil midir?
Bir insanı/olayı eleştirirken ya da olumsuz bir olayı aktarırken önce olayın/kişinin olumlu yanlarını paylaşıp onore ettikten sonra rahatsız olduğumuz şeyleri paylaşırsak hem kişiyle iletişimi baştan kesmemiş hem de bizim eleştirimizin aslında yapıcı olduğuna inandırmış oluruz. Böylelikle çift taraflı fayda sağlanmış olur. Ancak eleştiriyi de pohpohlamayı da ölçüsünü kaçırmadan dengeli yapmalıyız ki inandırıcılığımızı zedelemeyelim. Kendimizi ve öfkemizi kontrol altında tutarak bize ve etrafımıza etkilerini en aza indirmek mümkün. Bir olay karşısında sinirlenip, bağırıp çağırmak yerine; tamam bu olay oldu ama bunun sonucunda bu kötü durumdan nasıl çıkalım demek hem bize hem de karşımızdakine daha çok fayda sağlar.
Tesla Kalkanı
Çağlar Hanım kötülüklerden korunmak için “Tesla” kalkanını kullanırken; yapılan ve var olan iyilikleri korumak için de “Faraday Kafesi”ni önermektedir.
Tüm bunlardan bahsederken, “İyi hoş da insan bazen de her şeyi kontrol edemiyor ki” dediğinizi duyar gibiyim. Pek tabi olumsuzluklar, sorunlar hiç bitmez ama çareler de yeter ki arayın ve gerçekten isteyin. Bahane aramak istedikten sonra çok, asıl mesele kendi bulduğumuz bu bahanelere kanmamakta.
Kaya gibi güçlü, su gibi berrak, ateş gibi sıcak ve pamuk gibi yumuşak…
Kaya gibi güçlü olmak en serti, güçlüsü olup gerekmedikçe kullanmamaktır. Su gibi net, anlaşılır ve temiz olmak ve bedeli neyse ödemeye hazır olmaktır. Ateş gibi sıcak, samimi olmak; önyargılardan arınmış, insanı insan olduğu için kabul etmiş olmaktır. “Ne olursan ol, yine gel” dememiş mi Mevlana Celaleddin Rumi. Saygı görmek için de illa da sert olmaya gerek yok herhalde değil mi? Sıcak ve samimi olup, sevgi – saygı çemberi oluşturarak ilişkilerimizi kurguladığımızda görünmez bir kalkan gibi bizi koruyan pamuklar vardır artık etrafımızda. Gelişen güven duygusu, ekip çalışmasıyla pekişen samimiyet sonucunda başarılı olmak kaçınılmazdır elbette.
Peki ya özel yaşantımızda? Güçlü ama yumuşak, yumuşadıkça daha güçlü ve güçlendikçe daha yumuşak…
“Sen suçlusun, hayır sen, hayır sen başlattın önce sen…” diyerek kaç tane incir çekirdeğini bile doldurmayan olayı kaosa çeviriyoruz özel ilişkilerimizde hiç düşündünüz mü? Bunu özel yaşamımızda daha sık yapıyoruz çünkü bu kişilere beslediğimiz sevgi ve onların bize duyduğu sevgi ile nazımı geçiyor, dilediğimiz gibi kapris yapma hakkını ve gereksinimini buluyoruz kendimizde. Ve sonra bir bakmışız ki ikimiz de mutsuz, ikimiz de birbiriniz alt etmeye çalışırken mağlup olmuş… Bundandır ki ikili ilişkilerimizde bu sevgilimiz yada çocuğumuz da olabilir, çuvaldızı kendimize iğneyi karşımızdakine batırmalıyız. Empati kurmalıyız, karşımızdakinin bizi anlamasını istiyorsak onun bize yaptıklarını onun gibi davranarak ona göstermeliyiz.
Siyasette, yumuşak güç nasıldır?
En çok sesi çıkan en güçlü müdür? Ya da Aziz Nesin’in çok sevdiğim eserlerinden biri olan “Korkudan Korkmak”ta bahsedildiği gibi köpeğin karşısındakini korkutmak için havlarken kendi sesinden korktuğu için geri geri kaçması mıdır? Siyasetçilerimiz de eksikliklerini güçsüzlüklerini örtbas etmek için karşısına geleni suçlamakla aslında bu eksikliklerinden ne derece korktuklarını göstermiyorlar mı sizce? Sürekli birbirlerine saldırarak kime fayda sağlıyorlar?
Gelin siz de deneyin, inanın ki hiçbir zararını görmeyeceksiniz “Yumuşak Güç” kullanmanın. Sevgi gibi kullandıkça çoğalan, çoğaldıkça daha çok kullanılan ve hem kullanana hem de karşısına karşılıklı fayda sağlayan bir davranış biçimi haline dönüşecek çok kısa bir sürede. Evet, evet ertelemeyin şimdi şuan başlayın kullanmaya. Başlayınca vazgeçemediğinizi siz de göreceksiniz.
Güçlü ama yumuşak, yumuşadıkça daha güçlü olmaya hazır mıyız?