100 Yıl Sonra Ermeni Sorunu | 2. Bölüm

Ermeni tehcirinin 100. yılına girdiğimiz bu yıl, önce Papa soykırım açıklaması yapmış, ardından Avrupa Parlamentosu da Ermeni Soykırımı’nı kabul etmişti. Ermenistan ve Türkiye çatışması, 100 yıldır uluslararası alanda önemini korumaya devam eden konuların başında geliyor. Ancak o da her çatışma gibi kendine özgüdür. Bu nedenle çözümü de kendine özgü olmalıdır.

ermeni sorunu soykırımı atatürk

Ermeni Terörü ve Sözde Soykırımın Siyasallaşması

ASALA terör örgütünün doğuşunda, 1973’te Los Angeles’ta, Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ve konsolos Bahadır Demir’in Ermeni Gurgen Karakin Yanikyan tarafından öldürülmesinin basında çok yer alması ile Ermeniler seslerini duyurmak için Türk diplomatları katletme yolunu seçmişti.

Ermeniler, terör sürecini politik savaşın önemli aşaması olarak görmüşler ve sona ermesinden sonra ağırlıklı olarak sözde bilimsel ve özünde halkla ilişkiler boyutu güçlü olan bir süreci başlatmışlardır. Bu sürecin temel hedefi Ermeni tezlerini uluslararası platformda kabul ettirmektir.9


Ermeni Terörü 1985’te sona erdiğinde, kendi aralarında ayrılıkları yaşanmaya başlamıştı. Ancak bu ayrılıklara rağmen ortak amaçlarında Sözde Soykırımı kabul ettirme konusunda sorun yaşamamışlardır. Tüm bu süreç sonunda, 32 Türk diplomatı ve aile bireyleri olmak üzere toplam 70 kişi hayatını kaybetmiş, 524 kişi yaralanmıştı.1983’te Orly’deki bombalı saldırıda 2 Türk’ün dışında, 6 yabancının öldürülmüş olması üzerine Batı’nın tepksi ile karşılanmıştı. Batı devletleri, açık şekilde terörizmi kabul etmeyeceklerini belirtmişti. ABD, 1980’de ASALA’yı uluslararası terör örgütü listesine dahil etmişti. Tüm bu eylemler son bulduğunda Ermeniler kendi aralarında siyasi ayrılıklar yaşamış olsa da hedeflerine ulaşarak tüm dünyaya seslerini duyurmuşlardır.

Ermeni sorunun siyasallaşmasında etkili iki temel yöntem kullanmıştır.Kamuoyunu etkilemeye yönelik başlıca propoganda araçlar ve ülkelerin dış politikalarını etkilemeye yönelik faaliyetler olmuştur.

Ermeniler kitaplar, makaleler, romanlar yazmıştır. Filmler, belgeseller, resim sergileri ile görsel algıya da hitap etmişlerdir. En etkili propoganda kitapları Mavi Kitap olmuştur. The Blue Book [Mavi Kitap] adıyla ünlü savaş kitabı, şu sıralarda Türk ulusuna karşı, Türkiye Devleti’ne karşı, Ermeni diasporası ve destekçileri tarafından Fransız Parlamentosu’nda, Almanya’da veya diğer Avrupa ülkelerinde, Hollanda’da, İsviçre’de veya Amerika Birleşik Devletleri’nde pek çok eyalette Türkiye aleyhinde yürütülen büyük psikolojik faaliyetin dayanağı olarak gösterilmektedir.Bu kitap Türkiye’ye karşı yöneltilen eski savaş iddialarının temelinde ve merkezinde yer almaktadır. Bugün Ermeni sorunu ile ilgili hangi web sayfasına girseniz, mutlaka Toynbee’nin adına, The Blue Book’tan yapılmış aktarmalara rastlarsınız.10

Ülkelerin dış politikalarını etkilemek amacı ile, o ülkelerde yaşayan Ermeni azınlıklar etkin biçimde rol almıştır. Kendi kimliklerini kaybetmeden, başka ülkelerin siyaset ve medyalarında görev almışlardır.

Sözde Ermeni Soykırımı’nı Hangi Ülke Neden Kabul Etmiştir?

1) Ülkedeki Ermeni Azınlığın Baskısı: Urguay, Arjantin, Rusya, Kanada, Lübnan, Fransa, İsvçre, Venezuela ve Şili

2) Türkiye’ye Düşmanlık Besleyen Ülkeler: Yunanistan ve Kuzey Kıbrıs Rum Cumhuriyeti

3) Türkiye’ye, Türk’lere ya da Müslümanara karşıtı olan Ülkeler: Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İsviçre ve Polonya

4) Kendi suçuna ortak arayan ülke: Almanya

5) Dini nedenden dolayı: Vatikan

Sözde Ermeni Soykırımı’nı parlementolarında kabul eden ülkelerin almış oldukları kararlar bir tavsiye niteliği taşıdığı için Türkiye açısından hukuki bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen, uluslararası alanda Türkiye’nin siyasi prestijini sarmıştır. Bu duruma tepkili olan Türkiye İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek durumu uluslararası mahkemeye taşımıştır. 2008 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve Sözde Ermeni Soykırımı hakkında haklı bulunmuştur. İsviçre’de “Ermeni soykırım iddialarını reddettiği gerekçesiyle” çeşitli mahkumiyet cezalarına çarptırılmasının ardından mahkemeye başvurmuştu. Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, ”İsviçre’nin “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili maddesini ihlal ettiğini” savunmuştur. Uluslararası alanda Sözde Soykırım’la ilgili bir ilk olmuş ve Sözde Soykırım’ı kabul ettirme çabasında olan devletler açısından da önemli bir gelişme yaşanmıştır.

Bunların dışında, Avrupa Parlementosu (AP), Sözde Ermeni Soykırımı’nı kabul etmiştir. AP haricinde önemli bir siyasi grubun kabul görülmemekle birlikte, siyasi açıdan önemli olmayan bazı kuruluşlar kabul etmiştir.

ABD’de de Ermeni Lobisi, Kongre’den her zaman destek görmüştür. 12 Eylül 1984’te ABD Temsilciler Meclisi, Sözde Ermeni Soykırımı’nın ABD tarafından kabul edilmesine ilişkin karar tasarısını Kongre’ye götürmüştür. Ancak bugüne kadar götürülen hiçbir tasarı kabul edilmemiştir. Bunlardan en önemlisi 2000’de kabul edilmek üzereyken, Bill Clinton tarafından güvenlik endişesi nedeni ile geri çekilen olmuştur.

Ermenistan’ın Bağımsızlığı ve Türkiye ile İlişkileri’nin 2014’e Kadar Yol Haritası

Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Ermenistan 23 Ağustos 1991′de bağımsızlığını ilan etmişti. Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri olmuş ve bağımsızlık sonrasında ekonomik açıdan zor durumda olan Ermenistan’a batılı devletlerin yardımlarının kendi sınırlarından geçmesine izin vermiştir.

Bağımsızlık Bildirgesi’nde Türk topraklarından “Batı Ermenistan” diye söz edilmesi ve ardından yeni Ermenistan Anayasası’nın giriş bölümünde “Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ulusal ve arzularını tanıyarak” ifadesinin yer alması Türkiye’de uzun vadede tazminat ve toprak taleplerinini gündeme getirmeyecek bir sürecin başlangıcı olarak yorumlandı. Nitekim, Ermeni Parlementosu’nun Şubat 1991’de Kars Antlaşmasıyla oluşturulmuş Türk- Ermeni sınırını tanımadığını açıklamasından sonra, 1992 baharında Ermenistan yazılı olarak iki ülke sınırını tanıdığını belirtmedikçe diplomatik ilişki kurmamaya karar verdi. Öte yandan, Ter-Petrosyan dahil hiçbir Ermeni yöneticisi 2001’e kadar açıkça “Büyük Ermenistan” hayalinin Türkiye’ye yönelik hedeflerinden ve 1915’deki Ermeni soykırımı iddiaları nedeniyle doğabilecek tazminat taleplerinden vazgeçilmiş olduğunu ifade etmedi. Aksine 2001’in ilk aylarında çeşitli ülkelerde Ermeni diasporasının soykırım iddialarının uluslararası alanda tanınmasını sağlama girişimlerinden sonra, 12 Mart 2001’de Ermenistan Devlet Başkanı Paruyr Hayrikyan, Rusya’dan 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarını feshetmesini ve bu antlaşmalarla “haksız şekilde Türkiye’ye bırakılan” Kars ve Ardahan’ın Ermenistan’a iadesini talep etti. 11

Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği politika, devlet başkanlarına göre değişiklik göstermiştir. Ermenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan döneminde ikili ilişkiler iyi bir şekilde yürütülmüştü. Bunun temelinde, devletin yeni bağımsız olmasından dolayı Türkiye’nin ilişkilerde yeni bir başlangıç yapma isteği olmuştur. Petrosyan’dan sonra 2000-2008 yılları arasında Koçaryan’ın döneminde ise Koçaryan çözümsüzlük politikası izlemiş ve taviz vermek istememiştir.

2008’e kadar Ermenistan’da Türkiye’ye yönelik görüşleri etkileyen başlıca iki etkenden söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi 1915 trajedisi ve Türkiye’nin inkar politakalarının daha da buruk bir hava yaratması; ikincisi ise Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorunu konusunda Azerbaycan’a verdiği destek idi. Özellikle kara sınırının kapanmasının ardından Ermenistan halkı Türkiye’yi Osmanlı Devleti gibi düşman bir ülke olarak algılamaya başlamıştı.12

2008’de Serj Sarkisyan, Ermenistan’ı izolasyondan kurtarma ve Karabağ sorununu çözüme kavuşturma kararı almıştır. Dağlık Karabağ’ın kendisine ait olduğunu iddia eden Ermenistan ve Azerbeycan arasında yaşanılan soruna, Türkiye’da dahil olmuştur. Ermenistan ile olan Türkiye sınırı bu sorunun sonucunda Türkiye tarafından kapaılmıştır. Bunun sonucunda Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönem başlatımıştır.

Bu dönemden sonra olanlar: Türkiye’nin, soykırım iddialarını incelemek için tarihçilerden oluşacak bağımsız bir komisyon kurulması teklifi Ermenistan tarafından kabul görmedi. Hatta Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan tarihçilerin bu konuda artık söyleyecekleri bir şey olmadığını ileri sürerek Türkiye’nin açtığı kapıyı hemen kapatma yoluna gitti. Erivan’dan bugüne kadar alınan karşılık “önkoşulsuz görüşme” ve “önce sınırların açılması” gibi taleplerle sınırlı kaldı. Futbol maçının devlet başkanlarınca bir arada izlenilmesi teklifi bu açıdan bakıldığında işlevsellikten çok sembolik bir iyi niyet adımı sayılabilir. Çünkü, Ermenistan hala Türkiye ile olan sınırını resmi olarak tanımış değil. Azerbaycan’ın yaklaşık % 20’si hala Ermenistan işgali altında bulunuyor. Soykırım iddiaları her platformda dile getiriliyor. Üst düzey Ermenistan yetkilileri hala Doğu Anadolu bölgesinden bahsederken “Batı Ermenistan” tabirini kullanıyor. Diaspora, tarihçilere başvurmak yerine bazı ülkelerin parlamentolarından soykırım olduğuna dair karar aldırmak için çaba harcıyor. Ortaya ilginç bir durum çıkıyor: Ermenistan Türkiye’den ön koşulsuz görüşme isterken aslında başta soykırımın kabulü olmak üzere kendi ön koşullarını gündemde tutmayı ama Türkiye’nin ön koşullarının gündeme getirmemeyi istiyor. Yani, Dağlık Karabağ işgalini gündeme getirme, soykırımı reddetme, sınırı tanımamı isteme ama sınırlarını aç demek istiyor.13

24 Nisan 2014 tarihinde dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzüncü yılını doldurmaya yaklaşan 1915 Olayları’na ilişkin bir açıklamada bulunmuş ve iki ülke halkı arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin önemini vurgulamış ve Ermenistan’ın kayıpları için üzüntüsünü dile getirmiştir:

[quote]”Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” 14[/quote]

Erdoğan’ın bu açıklaması, Diaspora tarafından inandırıcı bulunmamış ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ise yaptığı yazılı açıklamada Başbakan Erdoğan’ın mesajına değinmemiştir. Türk halkını düşman olarak görmediklerini belirten Ermeni Cumhurbaşkanı “O dönemde kendini riske atarak ermenilere yardım eden Türkleri unutmuş değiliz” demiştir.15

Ermenistan ile Türkiye Çatışması’nda Oyun Teorisi

2014 yılına geldiğimizde, Ermenistan ve Türkiye çatışması, uzun sürmesi ve başka aktörlerin aslında çoğu devletin Sözde Soykırım Kanunu çıkararak, çatışmaya bizzat dahil olması sonucunda birleşik krizler çatışmasına dönmüştür.

Aşağıdaki denklemde, çatışma cinsiyetler savaşı teorisine göre incelenmiştir. Günümüzde Ermenistan ve Türkiye işbirliği yolunda anlaşma sağlamak amacı ile 2009’dan beri pek çok protokole imza atmıştır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı olumlu bir örnektir. Ancak tüm sorunlar çözülememiş ve tıpkı cinsiyetler savaşında olduğu gibi iki devlet arasında koordinasyon sorunu bir diğer anlamı ile güç sorunu vardır.

4,3 2,2
1,1 3,4

Ermenistan açısından rakamların ifade ettiği durumlar:

1: Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde Doğu Anadolu’nun Batı Ermenistan olarak tanımının değiştirilmesi ve Soykırım iddialarının gerçek olmadığının kanıtlanarak, tüm Dünya’da kabul görmesi.


2: Dağlık Karabağ Sorununun, 2009’dan beri yapılan protokollere eklenmesi ve protokollerde sorun teşkil eden bir konunun daha gündeme gelmesi.

3: Protokollerde başarısızlık olması sonucunda tüm antlaşmaların iptal edilmesi.

4: Türkiye’nin Sözde Soykırımı kabul etmesi ve Ermenistan’ın gerçekleştirmeye çalıştığı 4T planının uygulanması, 4T: Sözde soykırımın kabul Türkiye tarafından kabul edildikten sonra buna bağlı olarak, toprak ve tazminat vermesidir.

Türkiye açısından rakamların ifade ettiği durumlar:

1: Sözde Soykırımı kabul etmek zorunda kalması ve toprakla, tazminata mahkum olması.

2: 2009’dan bu yana imzalanan protokollere Dağlık Karabağ sorununun madde olarak eklenmesi ve bir sorunun daha protokollerde gündeme gelmesi.

3: Protokollerde başarısızlık olması sonucunda tüm antlaşmaların iptal olması.

4: Sözde Soykırım’ın gerçek olmadığının kanıtlanması, Dünya’da kabul edilmesi ve 1975-1986 yılları arasında öldürülen Türk diplomatlar adına Ermenistan’dan tazminat alınması ve suçluların cezalandırılması.

Günümüzde bu oyun sonuçlanmamış olmakla birlikte, iki ülke arasındaki sınırın açılması konusu gündemdedir.Bu konuda antlaşma sağlanabilecek bir platform olmasına rağmen tarihsel sürece baktığımızda, sürekli başka aktörlerin dahil olması sonucunda ilişkilerde sorunun körüklendiği gerçeği değiştirilemez.

Ermenistan-Türkiye Çözüme Doğru Güçlü ve Zayıf Yönleri

1) Kim daha güçlü?

  1. a) Askeri Açıdan: Ermenistan’ın ordusu 1992’de kurulmuş ve tarih boyunca, başka devletlerden yardım görmüştür. Türk ordusu 1920’de kurulmuş ve tarihsel sürece baktığımızda 1920 öncesinde de Türk devletleri askeri kapasite açısından her zaman güçlü olmuştur. Türkiye, bu bakımdan üstündür.
  2. b) Ekonomik Açıdan: Her iki ülkenin de dış borçlanması olmasına rağmen, Ermenistan burda da daha zayıftır.
  3. c) Uluslararası Alanda Güç Açısından: Ermenistan’ın kuruluşundan itibaren Diaspora’nın etkisi çok fazladır. Diaspora sayesinde hemen hemen her ülke ile ilişkilerini geliştirmiş ve pek çok uluslararası örgüte katılmıştır. Türkiye’de pek çok kuruluşa üye olmasına rağmen, Ermenistan kadar destek görmemektedir.

2) 1915 Olaylarına İlişkin hangi ülke daha güçlü?

Ermenistan’ın Diaspora ile birlikte hareket etmesi ve tüm Dünya’da yaşayan her Ermeni vatandaşının bu konuda bilgilendirilmesi,eğitilmesi ile herkesin görüş birliğinde olması sonucunda oluşturulan iç istikrar, Ermenistan’a güçlü olan taraf olma zaferini sağlamıştır.

Konudaki iç istikrarın sağlanması sonucunda, uluslararası alanı etkileme gücünün kaynağı olmuştur.Konu üzerine özellikle 1965 sonrasında yazılan kitaplar,makaleler,propoganlar, konferanslar ve en önemlisi Avupa Parlemonto’sunun kabul etmesi ie birlikte başka devletlerinde Sözde Soykırımı kabul etmesi önemlidir.

Türkiye herşeyden önce iç istikararı sağlayamamıştır. Türk vatandaşları kendi aralarında Sözde Soykırımı kabul eden ve etmeyen olarak ikiye ayrılmaktadır. Konuya uzun yıllar kayıtsız kalmış ve konuya ilişkin çalışmalara geç başlamasının sonucunda, güçlü olmayı başaramamıştır.

3) 1915 Olayları ile ilgili Uluslarası Baskı Oluşmuş mudur?

Türkiye üzerinde ciddi bir baskı vardır.Örneğin; Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde Ermeni Sorunu bir madde olarak artık yer almasa da, Fransa Hollanda gibi Sözde Soykırım Kanunu kabul eden ülkeler bu konuya önüne getirmektedir.

Konunun insani yönü ağır basıyor olsa dahi, hukuki boyutu tartışmanın odağında yer almaktadır. Soykırım, tanımı açıkça yapılmış bir suçtur. Soykırım, herhangi bir vahşet olayını kabaca nitelendirmekte kullanılabilecek, jenerik bir kelime değildir. Suçların en ağırıdır. Böylesine bir suçlama siyasi hesapların insafına bırakılmamalıdır. Bu anlamda, Parlamentolar, mahkemelerin yerini almamalı ve konuya ilişkin hüküm vermemelidir. Aynı şekilde, Parlamentoların ve diğer siyasi kurumların tarih hakkında yargılarda bulunmak suretiyle tarihi siyasete alet etmemeleri gerekmektedir.16

4) Türkiye’nin toprak bütünlüğü güvence altında mı? Sınır güvenliği var mı?

Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde, Doğu Anadolu toprakları Batı Ermenistan sınırları içinde gösterilmeye devam ettiği sürece bu bir tehdittir. Fiziksel bir tehdit gerçekleşmese de, Türkiye’ye ait olan bir bölgenin, Sevr Antlaşması’ndaki şekli ile Ermeni sınırlarına dahil gösterilmesi Türkiye’nin bütünlüğünin kabul edilmediğini kanıtlamaktadır.

Ermenistan-Türkiye sınırı kapalıdır. Sınırın açılması ile Türkiye, uluslararası alanda prestijini arttırabilir. Ayrıca sınırın açılması sonucunda yapılacak olan ticari geçişlerden de yarar sağlayacaktır. Ancak sınırın açık ya da kapalı olması fark yaratmaksızın, Türk ordusu hem sayıca hem de örgütlenme bakımından Ermenistan ordusuna göre daha güçlüdür. Bu nedenle, Türkiye’nin kendi ordusu tarafından güvenliği sağlanmaktadır.

Sözde Ermeni Soykırımı’nın Çatışma Çözümü

Dostluk, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamış Türk-Ermeni ilişkilerinin sekiz yüz yıllık geçmişi unutulmuştur. Herşey sadece 1915 Olaylarına dayandırılmıştır.

1915 olaylarının travmatik sonuçları Türkler ile Ermenilere bugün dahi sıkıntı vermeye devam etmektedir. 1915 olaylarına ilişkin olarak birbiriyle çatışan ve bir türlü uzlaşmayan ulusal tarih anlatıları, uzlaşı için gerekli karşılıklı empati ve özeleştirinin aşınmasına sebep olmaktadır. Türk ve Ermeni tarih anlatılarının uzlaştırılabilmesi için yapılması gereken, bu trajedinin nasıl gerçekleştiği hususunun nesnel şekilde incelenmesi ve doğru tarihsel bağlamın sebep-sonuç ilkesi ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 17

Ermeni-Türkiye çatışma sürecinin çözümü uzun soluklu olmalı ve adım adım ilerleme sağlanmalıdır. Geçici çözümler ile bu sorunun aşılması mümkün değildir. Kalıcı çözüme ulaşılmalı ve bu yolda ciddi çalışmalar yapılmak zorundadır. Zira yanlış bir çözüm önerisi, çatışmayı yeniden tekrarlatabilir.

Ermenistan ve Türkiye arasında yapılan atölye çalışmalarında her zaman karşılıklı olarak geçmişte yaşanılanlar konuşulmuş ancak bunlar çözüm olmamıştır. Sadece birbirilerini hikayelerini dinlemişlerdir. Önemli olan tarihi sadece konuşmak ya da dinlemek değil, birlikte onu anlayabilme ve ona bir bütün olarak sahip çıkabilmekti. Tarihin çözülecek bir yanı yok,sadece anlaşılacak bir yanı var. Anlama ise zamana yayılmış çaba gerektirir,günübirlik devlet kararlarıyla sağlanamaz. 18

1915 Olayları yeniden tanımlanmalı ve her iki ülkede bu konuda objektif olabilmeli, birlikte çalışabilmelidir. Ortak bir üçüncü kültür sağlandıktan sonra halklar arasında diyalog süreci yeniden inşa edilmeli ve yaşanılanlardan dolayı var olan güzel olmayan his ve düşüncelerin yerine ortak paylaşımlar almalıdır.

2015 Ermeni Sorunu

Papa’nın soykırım açıklaması sonrasında, Avrupa Parlemantosu Ermeni Soykırımını kabul etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti buna karşılık vermiştir. Ancak, Türkiye’nin bu tepkisi elbette gecikmiş bir tepkidir. Ermeni diasporası bu konu ile alakalı yıllardan beri örgütlü şekilde çalışmakta ve Türkiye bu konuda gerekeni yapmamıştır. Her ne kadar Türkiye, karşılıklı olarak arşivlerin açılması ve pek çok teklifi sunmasına rağmen, bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. Ermenistan ve Türkiye çatışması, uluslararası alanda önemini korumaya devam eden konuların başında gelmektedir. Ancak o da her çatışma gibi kendine özgüdür. Bu nedenle çözümü de kendine özgü olmalıdır. Ancak tüm çatışmaların çözümünde ortak tek bir nokta vardır: Empati. İnsan her zaman insani olarak bir bütündür ve her ne olursa olsun, karşısındakine empati ile yaklaşabilirse tüm sorunların çözümü mümkündür.

DİPNOTLAR:

9  Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, Ankara, Lalezer Yayın, 2007, s.66
10 Hikmet Özdemir, Arnold Toybee’un Ermeni Sorununa Bakışı,Ankara, Türkiye Bilimler Akademisi Forumu, 2005, s.11
11 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 2: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları,2009, s. 408
12 Aybars Görgülü, Alexander Iskandaryan ve Sergey Mınasyan, Türkiye- Ermenistan Diyalog Serisi: Yakınlaşma Sürecini İncelemek, Aralık ,TESEV Yayınları,2010, s. 14
13 Fatih Özbay, Filmler ve Futbol Maçları Arasında Türkiye-Ermenistan İlişkileri, 29 Temmuz 2008, BİLGESAM, http://www.bilgesam.org/incele/997/filmler-ve-futbol-maclari-arasinda-turkiye-ermenistan-iliskileri/#.U4iohYvosiR
14 Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı, 24 Nisan 2014, http://www.mfa.gov.tr/basbakan-sayin-recep-tayyip-erdogan_in-1915-olaylarina-iliskin-mesaji_-24-nisan-2014.tr.mfa
15 Dünya, 24 Nisan 2014, Aktif Haber, http://www.aktifhaber.com/sarkisyan-erdoganin-mesaji-icin-ne-dedi-971462h.htm
16 -17 1915 Olayları ve Türk-Ermeni Uyuşmazlığı Genel Bakış, http://www.mfa.gov.tr/1915-olaylari-ve-turk_ermeni-uyusmazligi-genel-bakis.tr.mfa
18Hrant Dink, İki Yakın Halk İki Uzak Komşu, İstanbul, Hrant Dİnk Vakfı Yayınları,Temmuz 2008, s. 46

[divider]


100 Yıl Sonra Ermeni Sorunu | 1. Bölüm


 

Merve Gülçin Güleç
"Biliyorum, içerilerde bir yerlerdesin..." Her insanın en derininde kendi sesi vardır. Güzele giden yol, insanın kendi iç sesindedir. Ve herkesin iç sesini duyabilmek için sessizliğe ihtiyacı vardır. Ben sessizliği yazarken duyuyorum...