4+4+4 = ?

Hiçbir eğitim sistemi, o sistemi yürütmekle yükümlü personelden bağımsız olarak planlanır, geliştirilir veya değiştirilirse istenilen başarıyı ve verimi asla sağlayamaz. Sistemin lokomotifi olan öğretmenler göz ardı edilerek çağın değişimlerine ayak uydurulamaz.

Eğitim Sistemimiz ve 4+4+4

Bu yazıda kamuoyunda 4+4+4 olarak adlandırılan ve yakın geçmişte ülke gündemini uzun süre işgal eden eğitim sistemimizdeki değişiklikten bahsedeceğim. 28261 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran eğitim kanunu 11 Nisan 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi.

Yeni sistemin uygulanmaya başlamasının üzerinden yaklaşık üç yıllık bir zaman dilimi geçti. Sistemin artı ve eksileri hakkında sağlam çıkarımlarda bulunmak için bu süre oldukça kısa bir zaman dilimi. Çünkü söz konusu ‘eğitim’ gibi hassas ve son derece önemli bir mesele ise sistemin gerek öğretmen, gerek öğrenci, gerekse de veli bazında geri dönüşlerini değerlendirmek, değişiklik ve sonuçları gözlemlemek için en az on yıllık bir süreye ihtiyaç var.


(Tabi bu arada yeni bir eğitim sistemine geçmezsek.) Ancak geçen bu kısa zaman, bu değişiklik hakkında yorum yapmamıza engel değil. Ben bu değişikliğin olumlu-olumsuz yönlerini çok fazla detaya boğulmadan masaya yatırmak istiyorum.

Eğitim sistemindeki 4+4+4’e olumlu açıdan bakacak olursak

İlköğretimin ilk ve orta olarak ayrılması ve kurumsal olarak tamamen birbirinden bağımsız hale getirilmesi, bu sistemin en büyük artısı olarak görülebilir. Çocukların farklı yaş gruplarına göre ayrı bir ortamda eğitim almaları hem fiziksel şartlar açısından hem de pedagojik açıdan isabetli bir karar.

6-7 yaşlarındaki çocuklarla 12-13 yaşlarındaki çocukların aynı koridorları, merdivenleri, tuvaletleri ve bahçeyi paylaşmamaları onların fiziksel ve duygusal gelişimleri bakımından daha sağlıklı. Ayrıca küçük yaştaki öğrencilerin olumsuz model edinme riskini de büyük ölçüde düşüren bir uygulama.

Kurumsal açıdan ele aldığımızda ilkokulda öğrenciler tek bir sınıf öğretmeni ile muhatap olurlar ve tüm dersleri aynı öğretmenden alırlar, ortaokulda ise öğrenci her branşta farklı öğretmenlerle muhatap olur. Sadece bu farklılık bile ilk ve ortaokulların ayrılması için fazlasıyla yeterli bir sebeptir.

Üçüncü kademenin yani liselerin de zorunlu hale gelmesinin doğrudan olmasa da dolaylı olarak kız öğrencilerin okula devam etmeleri açısından faydalı bir değişiklik olarak görülebilir.

Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz başta olmak üzere hala kız çocuğu okumaz, okumasın, okusa ne olur, kocaya gitsin paralelindeki hastalıklı zihniyetin ülke genelinde hala devam ettiğini göz önünde bulunduracak olursak soruna olumlu katkı sağlayabilir.

Ancak şunun altını çizerek belirtmek gerekir ki liseyi zorunlu hale getirmek bu kökleşmiş sorunu çözmek için elbette yeterli bir adım olamaz. Bunun çözümü çok daha kapsamlı ve itinalı toplumsal tedbir ve çalışmalar gerektirir.

İlk ve ortaokulların kurum olarak bağımsız hale getirilmeleri okul idarecilerinin iş yükünün azalması ve kendilerini işlerine daha iyi verebilmeleri gibi yönleriyle de isabetli bir karar olduğu söylenebilir. En basit örnekle bir müdür ya da müdür yardımcısının 1000 öğrenciyle ilgilenmesiyle 500 öğrenciyle ilgilenmesi aynı şey değildir.

Sayıca ne kadar az öğrenciden sorumlu olurlarsa o oranda öğrencilerin rutin işlemleri veya sorunlarıyla ilgilenme süreleri artacaktır. İdarecilerdeki maddi ve manevi iş yükünün azalması öğrencilere de öğretmenlere de olumlu katkılar sağlayacaktır. Bunun yanı sıra prosedür ve yazışmaların çok olduğu bir ülke olduğumuz düşünülürse kurumların ayrılması evrak işlerinde gözle görülür bir rahatlama sağlayacaktır.

4+4+4’ün başka olumlu yönleri de olabilir elbette. Bu kısa süre zarfında en dikkat çekenler olarak bunlar görülebilirler.

Uygulamanın olumsuz yönlerinden bahsetmeden önce şunu belirtmek isterim ki maksadım 4+4+4’ü ne savunmak veya övmek ne de kötülemek veya karalamaktır. Amacım sadece kişisel eleştirilerimi sunmaktır. Toplumumuzda yaygın bir yanlış anlama vardır. Eleştiri sadece olumsuzluk çağrışımları yapar. Oysa eleştiri hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle bir bütündür. Ama bu iki yönden biri diğerine baskın olabilir. Umarım uzun vadede baskın olan taraf olumlu taraf olur ülkemizin ve gençlerimizin iyiliği adına.

Eğitim sistemindeki 4+4+4’e olumsuz açıdan bakacak olursak

4+4+4 gündeme geldiğinde televizyonlarda, gazetelerde siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, sendikacılar, STK liderleri, iş insanları, pedagoglar, psikologlar; gerekli gereksiz birçok meslek grubu tarafından günlerce hatta aylarca tartışıldı, yazıldı, çizildi. Ama bir Allah’ın kulu çıkıp da şunu bir de öğretmenlere soralım demedi.

Herkes ahkam kesti ama sistemi uygulayacak insanların fikrini almak kimsenin aklına gelmedi. Birkaç istisnai örnek varsa gözümden kaçmıştır, kendilerinden peşinen özür dilerim. Ama genel tablo böyleydi.

Hiçbir eğitim sistemi o sistemi yürütmekle yükümlü personelden bağımsız olarak planlanır, geliştirilir veya değiştirilirse istenilen başarıyı ve verimi asla sağlayamaz. Sistemin lokomotifi olan öğretmenler göz ardı edilerek çağın değişimlerine ayak uydurulamaz.


Bir ülkede eğitimin gelişmesi ve arzulanan sonuçları vermesi; sosyal, bilimsel ve ekonomik birçok faktöre bağlıdır. Ama dünyanın en iyi altyapısını ve eğitim sistemini de getirseniz sistemin çekirdeği öğretmenler mutlu, huzurlu ve motive edilmiş halde değilse netice hüsran olacaktır. Bu konuya devam etmek yazıyı amacından uzaklaştıracağından noktayı koyuyorum.

4+4+4’ün en olumsuz tarafı yukarıda ifade ettiğim gibi öğretmenlerle birlikte ve beraber değil adeta öğretmene rağmen yapılmış olmasıdır.

Sistem değişikliğinin en bariz sıkıntısı ise geçişin çok hızlı yapılmış olmasıdır. Yangından mal kaçırırcasına birkaç ay gibi bir sürede milyonların geleceğini şekillendirecek bir karar uygulamaya koyuldu. Yeterli ön çalışma, araştırma ve pilot uygulamalar yapılmadı.

Bu aceleciliğin en vahim yansıması ise gerekli alt yapı hazırlanmadan geçilmesinde görüldü. Hem bina hem de derslik olarak gerekli değişiklik ve yatırımlar yapıldıktan sonra geçilmeliydi. Birçok okulumuzda sadece tabelalar değişti ama ya aynı binada ya da aynı bahçe içinde yan yana iki bina şeklinde eğitime devam edildi.

Aynı hata geçmişte 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilirken de yapılmıştı. Daha onun fiziksel eksiklikleri giderilemeden 12 yıllık zorunlu eğitime geçildi. Okullaşma ve öğretmen atama istatistiklerimiz ortada. Bu aceleciliğe anlam veremiyorum.

Her zaman gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemlerinden örnekler veriliyor. Amerika şöyle iyi, Fransa böyle iyi vesaire. Tamam, çok güzel. Peki, bu ülkeler eğitim sistemlerini bu kadar hızlı ve bu kadar sıklıkta değiştiriyorlar mı? Eğitim sistemlerini kendi ülkelerinin gerçeklerine göre dizayn etmiyorlar mı? Böyle birden “biz yaptık oldu” mu diyorlar? Önce altyapıyı hazırlayıp sonra icraata geçmek daha mantıklı değil mi? Bu sorular kafamı çok kurcalıyor açıkçası.

Eğitim 4+4+4 yerine 5+3+4 olsa nasıl olurdu?

Eğitim Sistemimiz ve 4+4+4Bir diğer problem ise 4+4+4 değişikliği ile 5. sınıfların ilkokul değil ortaokul kademesine alınması. Bu durum bana göre beraberinde bazı problemler getirdi.

İlki, bu değişiklikle mevcut sınıf öğretmenlerinin beşte biri otomatikman norm fazlası duruma düştü. Zaten bir sürü öğretmen istihdam problemi varken yenilerini eklemiş olduk. Bu sınıf öğretmenlerini branş değişikliği yaptırarak durumu kurtarmaya çalıştılar ama tabi ki olmadı. Bu sıkıntı halen devam ediyor. Ayrıca zaten yeterli atama yapılmazken ortaokulda fazladan branş öğretmeni açığı ortaya çıktı. Bilemiyorum. Ya ben yanlış düşünüyorum ya da birileri hiç düşünmeden kararlar alıp uyguluyorlar.

İkincisi, eklenen seçmeli derslerle o yaştaki çocuklara çok fazla ders yükü meydana geldi. Bu ders yükü çocuklarda bıkkınlık ve yorgunluk oluşturarak okula karşı olumsuz tutum geliştirmelerine sebep oldu.

Üçüncüsü ise 5. sınıfların yaş itibariyle soyut konulara geçmekte zorlanmaları. Bir de buna ders kitaplarındaki gereksiz ve amacına uygun olmayan etkinlikler eklenince iş daha da sıkıntılı hale geldi. En azından 5+3+4 şeklinde bölünseydi, 5. sınıflar ilkokul olarak kalsaydı bu sıkıntılar yaşanmazdı. Bence çok geç kalınmadan 5. sınıflar tekrar ilkokul bünyesine dâhil edilmelidir.

Sistemin diğer bir sıkıntısı ise liselerin zorunlu hale gelmesiyle ortaya çıkabilecek disiplin sorunları. Bu zorunlu olma durumu hakkında açıkçası çok kararsızım. Bir yandan tüm gençlerin okumasını gerekli ve mantıklı buluyorum.

Diğer yandan ise bu kadar genç ve dinamik bir nüfusta, okulla en ufak bir ilgisi olmayan ve sevmeyen, ergenlik çağındaki milyonlarca gence illa okula gideceksin diye zorlamak sakıncalı geliyor. Ortaokuldan sonra kendisi okumak istemediğini söyleyen bir genç herhangi bir liseye gitmeli mi? Herkes lise ve üniversite eğitimi almalı mı? Cevaplaması zor sorular bence. Ama okulda olmak istemediği halde bir şekilde okulda olan öğrencilerin disiplin sorunlarında başı çektiği aşikâr.

4+4+4 hakkında olumsuz başka tespitler de yapılabilir. Ben genel hatlarıyla gördüğüm bazı olumsuzlukları dile getirdim.

Sonuç olarak 4+4+4 hakkında olumlu-olumsuz birçok değerlendirme yapılabilir. Önemli olan ülkemizin geleceği olan gençlerimize en iyi, en güzel imkânları sunmaktır. Eğitim başka amaçlara alet edilmemelidir. Kısa vadeli değil, uzun vadeli planlar yapılmalıdır.


Eğitim üzerinde sürekli oynamalar yapmak beraberinde bir sürü tehlike ve sorunu doğurabilir. Elbette çağın koşullarına göre gerekli değişiklikler yapılmalıdır ancak bu çok iyi düşünülmeli, planlanmalı, aceleye getirmeden, özenle, dikkatle ve en önemlisi öğretmenleri bu sürece aktif bir şekilde dâhil ederek uygulamaya konulmalıdır.

“Eğitimdir ki bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terk eder.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Özel yetenekli çocukların eğitimi nasıl olmalı?