Bir Soykırımı Kabul Etmek ya da Etmemek

1915’te neler yaşandı? “Ermeni Soykırımı” bir iddia mı, gerçek mi? Neden Hristiyan ülkeler Türkiye’ye soykırımı kabul ettirmeye çalışıyor? Amaçları ne? Türkiye kabul ederse ne olur?

ermeni soykırımı kabul edilirse

Bu, belge ya da bilgiye dayalı bir yazı değildir. Bu sadece Ermeni Soykırımı’nı kabul etmemekte direnen bir Türk vatandaşının iç hesaplaşmasıdır.

1945

II. Dünya Savaşı’nda Almanya Hükümeti seçimle başa gelmiş diktatörünün emriyle, yani seçmenlerinin onayı ve bilgisi dahilinde, milyonlarca Yahudi’yi sitematik olarak öldürüldü. Almanya savaşı kaybedince, tüm kaybedenler gibi önüne gelen her şeyi imzaladı ve dolayısyla yaptığı Yahudi katliamlarının da bir “soykırım” olduğunu kabul etti. Bedel olarak İsrail’e çok büyük bir miktarda tazminat (yıllık 20 milyar Dolar) ödemeye mahkum oldu.

O zamana kadar milliyetleriyle övünmekte olan Almanlar, Hitler taraftarı olsun olmasın, 1945’ten sonra milliyetçi ya da ulusalcı hislerini saklamaya başladı, çünkü ırkı yüz kızartıcı bir suça imza atmıştı. Bu tür duygular doğal olarak içlerinde olmasına rağmen, bugün dünyada, az sayıdaki Neo-Nazi faaliyetleri dışında, Alman milliyetçiliğine rastlanmaz. Almanlar kendileriyle duyduğu gururu belirgin şekilde sadece futbol karşılaşmalarında gösterebilir. Muhtemelen bu yüzden Almanya futbol sporunda dünya liderlerinden biri, Alman futbol seyircisi de en heyecanlı olan taraftarlardandır.


1915

Birinci Dünya Savaşı’nın süregeldiği 1915 yılında ise, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Türk yöneticilerin emriyle Kürt aşiretleri tarafından, gene sistematik olarak, birçok Ermeni köyü yakıldı ve yüzbinlerce Ermeni vatandaşı öldürüldü.

Bugünkü Türkiye Devleti’nin atası Osmanlı İmparatorluğu bu savaşı kaybetti ve kazanan devletlerle  yapılan anlaşmalar gereği kapitülasyonları ve İmparatorluk’un çöküşünü hazırlayacak başka birçok maddeyi kabul etmek zorunda kaldı. Serv ve Mondros anlaşmaları uyarınca Osmanlı toprakları üzerinde İngiltere kontrolünde  Ermenistan ve Kürdistan devletleri kurulması da karara bağlandı. Ermeni katliamlarının süregeldiği veya hemen akabinde yapılan bu anlaşmalarda (1918-1920) “Soykırım” lafı pek geçmese de aşağıdaki madde sabitlendi.

“Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak.

Bu maddeye rağmen, olmuş ise ispatlanma ihtimali varken Ermeni Soykırımı o yıllarda resmi olarak kabul edilmedi. Bugün birçok yabancı ülke yetkilisi ve Türk vatandaşları 100. yıl dolmadan Türkiye’nin soykırımı yaptığı gerçeğiyle yüzleşilmesini istiyor. Olayın üzerinden tam 100 yıl geçti ama, Türkiye bunu resmi olarak kabul etmemekte hala ısrarlı. Türkiye üzerindeki baskılar özellikle son yıllarda çok daha belirginleşti.

Ortada büyük bir Ermeni katliamı olduğu aşikar. Zaten bunu kimse inkar etmiyor. Nüfus sayımları ve toplu mezar belgeleri bu katliamları kanıtlar nitelikte. Birçok ülke zaten uzun zamandır tarih kitaplarında 1915’te Anadolu’da yaşananları “soykırım” olarak nitelendiriyor.

Taraflar ve olası sonuçlar

Mantıken her olay, bulunduğu zamanın ve ortamın şartları göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Ne var ki; çoğumuz olaylara bugün bulunduğumuz yerden ve yaşanmışlıklarımızın bize hissettirdikleriyle bakarız. Bu durum da genellikle olayı tarafsız olarak görmemizi engeller.

Birçok kişi için 1915’te Anadolu’da yaşanan olay bir ırkı ortadan kaldırmaya yöneliktir, ama bir o kadar insan da bunun bir ‘Soykırımı’ olmadığından emin. İki görüşü de destekleyen mevcut birçok belge ve araştırma bulunmakta, fakat ne Ermenistan ne de Türkiye, arşivlerini henüz açmadı. Muhtemelen arşivler açılsa bile, insanoğlu genelde inanmak istediğine inandığı için, görüşler pek değişmeyecek.

Olayın soykırım olup olmadığında anlaşamayan Türkler, başka konularda da birbirinden farklı düşünüyor. Örneğin; bunun bir soykırım olmadığını iddia edenler genelde ulusalcı görüşe yakın, Atatürkçü, “vatan”ın toprak bütünlüğünü savunan ve Türkiye’nin dış veya iç güçler tarafından parçalanmaya çalışıldığını düşünenler. Soykırımı savunanlar ise,  Türkiye’deki tarihsel veya sosyal olaylardan yara almış, bu yüzden ülkesine küskün ve kendini bir miktar ötekileştirilmiş hissedenler. Ayrıca prensip olarak Atatürk karşıtı ve muhtemelen de yedek bir “vatan”ları var.

Peki bunu kabul etmeyen Türkler neden davalarında bu kadar ısrarcılar? Belki artık oynanan oyunlara alet olmak istemedikleri, belki de Ermeni komşusunun dedesinin kendi dedesi tarafında öldürülmüş olma ihtimalini kabul edemeyişlerindendir. Böyle bir ihtimal varsa bile dedesinin günahının vebalinin ona ait olmadığını düşündüğü de olabilir sebep.

Türkiye, Ermeni Soykırımı’nı kabul ederse ne olacak?

Ya ısrarlara ve suçlamalara dayanamayıp kabul ederse ne olacak? Türkiye resmi olarak Soykırımı yaptığını imzalarsa bu durumdan karlı çıkacaklar kimler? Sadece köy isimlerini Ermeniceleri ile değiştirilip her şeyin tatlıya bağlanacağını düşünmek biraz naif olmaz mı?

Bu kabulün karşılığında Türkiye Ermenistan’a ya toprak verecek ya da para. 1915’te yakılan köyleri versek? Bugünkü Kürt aşiretleri büyük dedelerinden kalan köyleri terk etmek isteyecekler mi? Ya da Erivanlılar kendi evlerini bırakıp o köylere gelip yerleşmeyi düşünürler mi? Türkiye’nin Almanya kadar gelişmiş bir endüstrisi olmadığına ve açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanı olduğuna göre, vergi verebilmesi durumu da şaibeli. Bu durumda Türkiye  mecburen ipleri başkasının eline verecek ve 1923 öncesi gibi boyunduruk altında yaşaması söz konusu olacak.


İç hesaplaşma

terazi ermeni soykırımıYıkılmak üzere olan bir imparatorluğun böylesine sistematik bir katliam yapmış olması ve o anda ülkede hüküm süren dış güçlerin bundan haberi olmaması ne kadar mantıklı? Savaş sonrası tarihinin en zayıf dönemini yaşayan ve diğer bütün şartları kabul etmiş Osmanlı İmparatorluğu’na Ermeni Soykırımı da kabul ettirtilemez miydi?

Acılar 100 yıl sonra taze kalabilir mi? Zaman her şeyin ilacı değil miydi? Türkiye’nin 1915’i soykırım olarak tanıması yerine, bu olayın yol açtığı maddi ve manevi yıkımları gidermek konusunda ne yapılabileceği tartışılsa daha doğru olmaz mı? Yeni mağduriyetler yaratmak mı çare?

Ermeniler ile bir sorunum olmadığını, ne katliamları ne de soykırımı desteklemediğimi anlatmak için neden mantığımın almadığı delillerle soykırımı kabul etmem bekleniyor? Irkçı görüşten olmadığımı ama gördüğüm ikiyüzlülüklere duyarsız kalamadığımı nasıl anlatabilirim?

Ya da aynı şekilde Kürtler’in yaşamış olduklarından üzüntü duyduğumu ve onları ülkemdeki diğer vatandaşlardan farklı görmediğimi ispatlamak için neden 35 yıldır silahlı faaliyet yapan, uyuşturucu ticaretinden gelir sağlayan ve muhtemelen dünyanın en güçlü ve donanımlı yasa dışı topluluğunun terör örgütü olmadığını kabul etmem bekleniyor?

Tarih hep kanla yazıldı ve tarih kitaplarını hep kazanan taraf yazdı

amerika soykırımBugün gözümüzün önünde cereyan eden olayların bile aslında göründüğü gibi olmadığı, paralellerin, MİT’in ya da Derin Devlet’in yapmış olabileceği düşünülürken, yüz yıl önce yapılanlardan emin olmak tarafsızlığın ihlali hatta çifte standart uygulamaktır.

1915’in büyük bir katliam mı, yoksa bir ırkın soyunu kırma teşebbüsü mü olduğu belki de hiçbir zaman açıklığa kavuşamayacak, çünkü zaman makinesi henüz icat edilmedi.

Kaldı ki çok yakın tarihimizde yaşanan toplu cinayetler, petrol uğruna çıkartılan savaşlar, bombalanarak yok edilen kültürel mirasların üstü örtülü beklemekte. Bunların failleri hali hazırda yaşamaktayken, hatta medyada ve göz önünde konuşmaya devam ederlerken, bütün dünyanın yüz yıl önce katliam yapanların torunlarına dedelerinin işlediği suçu kabul ettirmekten başka derdi yok gibi.

Ayrıca “mağdur olan masumdur” düsturu güdüldüğünden midir nedir, o günlerin savaş zamanı olduğu ve katliam yapanın sadece Türklerin olmadığı da göz ardı edilmekte. O karmaşa döneminin mağdurları sadece Ermeniler değildi, Balkanlar’da, Kafkasya’da tarihin en büyük Müslüman katliamları bu dönemde yaşanmadı mı?

Soykırımı kabul eden ülkelerin genelde Hristiyan dinine ait olmaları da manidar. Ermeniler Türkiye’deki en büyük Hristiyan çoğunluk değil de, misal Budist olsalardı, Hristiyan ülkeler “Soykırımı kabul edin” diye bu kadar baskı yapacak mıydı?

İkiyüzlülüklerimiz

ermeniAmerikalıların Kızılderililere , İngilizlerin Hindistan’a yaptığı katliamları soykırım olarak tanımlamayan ülkeler Türkler’e atalarının yaptığının “soykırım” olduğunu kabul etmeleri için ısrar ediyor. Soykırım inkarını seçim malzemesi olarak kullanan partiyi başa getirmiş “yetmez ama evetçiler” ve vakıf mallarının kendilerine geri verileceği vaadi üzerine aynı partiye oy vermiş Ermeniler, ülkeyi tarihiyle yüzleşmeye davet ediyor. Bir yandan 12 Eylül Darbesi ile hesaplaşacağız derken aynı zihniyeti üstüste iktidar yapmış bir ülkenin, 100 yıl önceki olayın üzerine bu kadar düşmesi, açıkçası, pek samimi görünmüyor.


Geçmişle yüzleşmenin bugün açısından anlam ve önemi nedir? Tarihle yüzleşmek, sadece geçmişte yaşanmış bir olay hakkında tavır almak mı demektir? Tarihte yaşanmış insan hakları ihlalleri konusunda ne yapmak gerekir? Bunlar üzerinde geniş çalışmalar yapılması gereken derin sorular. Ama önce düşünmemiz gereken başka bir şey var: Ermeni Soykırımı’nı kabul eden ülkelerin hangisinin tarihi temiz, kaçının elleri kanlı değil?

100 Yıl Sonra Ermeni Sorunu


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.