Değerler Eğitimi: Dersimiz Ölüm!

Son zamanların gündemini oluşturan ve her bir aileyi, her bireyi tek tek, yakından ve endişe ile ilgilendiren bir konu: Değerler Eğitimi!

 türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsü

Pek çok kez okumuş ve duymuşsunuzdur eminim! Çünkü konu öyle eften püften bir konu değil! Çocuklarımızın hem eğitim hayatını, hem ruhsal dünyasını ve bu iki temel taşla oluşacak olan kişisel gelişimini etkileyecek olan bir durum. Bu nedenle daha da önem arz ediyor.

Türkiye’deki Değerler Eğitimi oluşumuna göz atmadan önce, dünyada Değerler Eğitimi fikrinin çıkış noktasına, ders ve içeriğine bir göz atalım. Sonrasında bizim bu fikri nasıl dönüştürdüğümüzü ve nasıl yorumladığımızı inceleyelim.


Dünyada Değerler Eğitimi

Dünyada değerler eğitimi 1995 yılında, Birleşmiş Milletler’in 50. Yıl kutlamaları çerçevesinde ortaya çıkan bir projeye dayanıyor. UNESCO destekli bu projenin adı; “Yaşayan Değerler Eğitimi Projesi.” Bu proje kapsamında amaçlanan ölmeye yüz tutmuş, yok olmuş insani değerleri korumaya almak ve canlandırmak. Belirlenen konu başlıkları ise; işbirliği, özgürlük, mutluluk, dürüstlük, sevgi, alçak gönüllülük, barış, sorumluluk, sadelik, hoşgörü ve birlik. 12 ana başlık altında yapılmak istenen, savaşsız ve sömürüsüz, adaletli bir yaşam için insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı kötü yaşam şartlarının iyileştirildiği, insanlar arası kutuplaşmanın son bulduğu bir dünyanın hayali ile geleceğin şekillendirilebileceği, çocukların eğitim alanlarında bu temel konuları işlemek ve çocukları daha bilinçli ve sağduyulu halde yaşama kazandırmak planlanmıştır.

Türkiye Değerler Eğitimi

türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsü

2010 yılında tanıştık ilk kez  Değerler Eğitimi dersleri ile. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş‘ın “Toplumsal hayatı oluşturan, insanları birbirine bağlayan, gelişmeyi, mutluluğu ve huzuru sağlayan, risk ve tehditlerden koruyan ahlaki, insani, sosyal, manevi değerlerimizin tüm bireylere kazandırılmasında en önemli etken eğitimdir. Bu kazanımlarımızın öğrencilerimize aktarılması da değerler eğitimini oluşturmaktadır” ifadesi ile yayınladığı genelge, 15 Temmuz 2010’da okul öncesi de dahil olmak üzere seçilen pilot bölgelerde uygulanmaya başlandı.

İlk genelgenin konu başlıklarının görünen tarafı, öğrencilerle yapılması istenen etkinlikler arasında; rol model olma, karşılıklı güven, hoş görü ve dürüstlük ilkeleri, sınıf içinde uyulması gereken davranışlar, yardım organizasyonları, doğumgünü etkinlikleri vb. konulu faaliyetler yer aldı. Görünmeyen tarafı ise yani eğitimin içeriği, illerde oluşturulan Değerler Eğitimi Komisyonu’na bırakıldı. Bu komisyon tarafından hazırlanan yıllık planlar okullarla paylaşıldı. Bugüne kadar bu komisyonların onayı ile her bir okulda farklı konu ve başlıklarla, farklı şekillerde rahatlıkla uygulanabildi.

Ta ki kendini yeni konu başlıkları ve içeriği ile tekrar hatırlatıp gündeme yerleşene kadar.

MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Hizmet Vakfı arasında imzalanan Değerler Eğitimi genelgesi yenilenerek tekrar karşımız çıktı. 39 sayfalık bir kitapçık halinde 81 ilimize seminerler verilmesinin onayı alınmış olarak Genel Müdür Mustafa Biçer imzası ile.

Tartışma yaratan kitapçıkta yer alan ve en dikkat çeken konu ve içerikleri hakkında örnekler edinelim, bakalım neler var?

* Şeytan

* ahiret

* Sabır

* Günah

* Nefs

* Hastalık ve musibetin anlamı

* Bir hayat gerçeği ölüm ve ötesi

* İnancın bireysel ve toplumsal hayata etkileri

* Dua ve ibadetin hayatımızdaki yeri

* Ramazan ayı ve oruç

Verdiğim örnekler konu başlıklarındandır. İçerikle ilgili birkaç konuya hiç el değmeksizin orijinal metni ile bir göz atabiliriz.

Oruç, melekliğe doğru yükseliş

–  İnancımız gereği ölüm bir nimettir. Çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır. Uykunun büyük kardeşi ölüm, dünyanın ezici, boğucu ve sıkıntılı hallerinden bir kurtulma vesilesidir.

–  Zerre kadar bile olsa yaptıklarının bir karşılığı olduğunu bilenler ona göre hareket ederler. Onların dünyasında; yalan, zina, içki, kumar, zulme rastlanmaz.

–  Oruç, mümini hayvani içgüdülerin pençesinden kurtarıp, melekliğe doğru yükselişin hür ve engin semasında kanat çırpmayı mümkün kılacak ruh olgunluğuna ve ermişlik sırrına kavuşturmaktadır.

Yuvamızı İslami ölçüyle kuralım

–  Biz de üzerine basıp geçtiğimiz bir ot, karınca, taş parçası olabilecekken insan olmuşuz.

–  Evlerimizi, yuvalarımızı İslami ölçülerle ve imanın ışığında kurduğumuz takdirde yuvalarımız bir cennet köşesi, saadet ve huzur bahçesi olur.

–  Zaman ve şartlar müsait olunca çocuklarını dini ölçülere uygun bir şekilde evlendirmek anne ve babaların çok önemli vazifelerinden biridir. Dininden ve ahlakından razı olduğumuz bir kimse kızımıza ve oğlumuza talip olursa, ‘Kolaylaştırınız, güçlük çıkarmayınız’ hadisiyle amel etmeliyiz.

–  Avrupa modası yüzünden, yuva kurarken yapılan israflar ve ölçüsüzlükler yüzünden müminlerin dünya ve ahiret hayatları tehlikeye düşmektedir.

–  Devletimizin bekası, kurulacak meşru aile yuvalarıyla mümkündür. Hiçbir millet ve hükümet neslin çoğalmasına karşı çıkamaz. Avrupa ve Amerika devletlerinde nüfusun artması için maddi ve manevi teşvikler yapılırken bizde başka oyunların sahneye konulması, milletimizin güçlenmesini istemeyen mihrakların planı olabilir. Sağlıklı, dindar, faziletli, ahlaklı nesillerin çoğalmasından hiç kimse endişe etmesin. Mahlukatı yaratan ve besleyen Allah’tır.

–  Allah’a iman eden ve Kuran’ın anlattığı gibi dünyaya güzel bakan insanlar, ‘her işte bir hayır vardır’ diye bildiklerinden şükredip hayatlarından lezzet almaktadır. Müminin can zayiatını şehadet, mal zayiatını ise sadaka olarak bilirler.

–  Hayat sürecinin en heyecanlı dönemindeki gençlere, şu maddeler bir ikaz olabilir: Gençliğin bir gün bitecek. Her yaptığını gören, işiten ve kaydettiren bir Zat var. Zerre kadar iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı bir ahiret var. Kural tanımaksızın her türlü zevk peşinde koşmak, mutluluk yerine ileride sürekli elem verecek.

–  Gayrimeşru isteklerin kol gezdiği, şehvetin insanları esir ettiği ortamlarda gençlerin iffetini koruyacak şey sabırdır.

–  Hastalık, insana, ölümü, kabri ve ahireti bilip ona göre hazırlanması gerektiğini hatırlatır. Hastalık, sabun gibi günah kirlerini yıkar ve temizler. İnsanın hastalık ve sıkıntılarla günahları dökülür. Vücudumuzdaki hastalıklar Cenab-ı Hakkın bir hediyesidir.


Müfredatta kendine yer bulan bu konular Değerler Eğitimi başlığı altındaki dini söyleşi ve dikte kalıbı şeklinde tüm açıklığı ile önümüzde durmaktadır.

Bu duruşa itiraz eden ve yargıya taşıyan Ankara Barosu, söz konusu genelgenin yürütülmesinin durdurulmasını ve iptalini istedi. Dava dilekçesinde ilköğretim öğrencilerine yönelik Değerler Eğitimi içeriğinin hukuka aykırı olduğu, Kuran ve hadislerle kış mevsimini bile anlatırken kefen/ölüm gibi benzetme ifadelerinin yer almasının çocukların psikolojisine zarar vereceğini belirtti.

türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsü

Bu konuda pek çok uzmanın sayfalar dolusu eleştiri ve açıklamaları ile karşılaştım. işte birkaç örnek:

Aşırı itaat eden bireyler yetişir!

Prof. Dr. Ayla Oktay (Eğitim Bilimci): “Çocuğun önce hoşgörülü olmayı, hakkını ararken başkasına saldırmamayı öğrenmesi gerekiyor. Çocuk, Tanrının varlığını anlamakta zorluk çekerken ölüm, kefen gibi kavramlarla tanıştırmanın anlamı yok. Her şeyi Allah’a bağlarsanız insanın iradesiyle yapabileceği fazla şey yok anlamına gelir. Bu da ‘aşırı itaat eden bireyler’ yetişmesine yol açar. Okul öncesi ve ilkokul 1, 2, 3 bunun için çok erken. Birçok şeyin nedenini tam anlamadığı, zihinsel kapasitesinin gelişmediği dönemde bunu vermek çocuğun soru sormasını engeller.”

Korkutarak anlatılmamalı!

Prof. Dr. Yasemen Işık Taner (Gazi Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanı): “Hazırlanan içerik asla uygun değil, küçücük çocuklar bunları anlamaz. Çocuklar soyut kavramları somutlaştırmak ister. Ahlak öğretilmeli, ancak soyut bilgilerle, korkutarak aktarmak doğru değil. Bu şekilde verilecek bir eğitim çocuğun inanç sistemini öcü gibi algılamasına da neden olur. Ölen birisi ile ilgili ‘O uyudu’ dediğinizde uyumaktan korkabilir.”

11 yaştan önce sakıncalı!

Anıl Saraç (Uzman Pedagog): “Çocuğun idrak ve tespit yaşı 11-12. Dini ve manevi eğitim 11 yaşından önce verilmemeli. Bu yaş öncesinde soyut kavramlar, aşk, cennet, cehennem gibi kavramları anlamıyor ve anlamlandıramıyor. Annesi vefat eden bir çocuğa, ‘Annen cennete gitti’ derseniz, ‘O zaman ben de annemin yanına gideyim’ demesi mümkündür.”

Kaygı bozukluğu tehlikesi

türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsüÇocuk Psikiyatrı Prof. Dr. Müge Tamar‘a göre, Değerler Eğitimi seminerleri ve ona kaynak olacak kitapçık birçok açıdan çocuk ve gençlerin sağlıklı ruhsal gelişimlerini engelleyecek ve ruh sağlığı açısından ciddi risklere yol açacak nitelikte.

Prof. Müge Tamar, değerler eğitimi seminerlerinin içeriğinde tövbe etmek, iman etmek, teenni, şeytan, ahiret, ebediyet, günah, nefs, tevekkül gibi soyut ve dini kavramların aktarıldığına da dikkat çekti.

Küçük yaştaki çocukların zihinleri öbür dünya ve ahiretle ilgili bilgilerle donatılıyor ve yoğun bir şekilde ‘ölüm’ olgusu işlenerek ahirete yönelik mesajlar verilmekte, kış mevsimi bile ‘kefen’, ‘ölüm’ gibi bir çocuk için son derece anlaşılmaz olan sözcüklerle anlatılıyor.

Ölümün geri dönülmezlik, son bulma, kaçınılmazlık ve nedensellik şeklindeki bileşenlerinin tümünün anlaşılabilmesi tam olarak 9-10 yaşından sonra olabilir. Gelişmiş bir ölüm kavramının oluşabilmesi için iyi düzeyde bir zihinsel işlevselliğin gerektiği biliniyor.

6-9 yaş arasındaki çocuklar örneğin bir yakınlarını kaybettiklerinde ölümü kendi suçu olarak görür. Ölümü bir cezalandırılma gibi algılar, ölümün bir sona erme ya da yaşam işlevlerinin durması olduğu kavrayışı kademeli olarak gelişir. Yedi yaşlarında ölümün kaçınılmaz ve herkesin başına gelebilecek bir durum olduğunu kavramaya başlarlar.

9-12 yaşlarında ölümün bilişsel olarak farkına varılır. Ölümün bir son olduğu algılanır. 12 yaş ve üstü gençler için ölüm geri dönülmezdir. Ölüm mutlak bir gerçektir ancak kendileri için uzak bir gelecekte olacağına inanırlar.

[quote] Bu kadar ağır ve yoğun soyut kavramların çocuğun zihninde anlaşılması, yorumlanması, onun bilişsel düzeyi ile olanaklı değildir. Yoğun korkulara, kaygı bozukluklarına yol açma olasılığı yüksektir. [/quote]

türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsüKonuyla ilgili hemen bir sonuç bilgisi de ekleyelim. Seçilen pilot bölgelerden (3 yıldır pilot bölge olan Fatih Projesi) gelen sonuçlar da bu açıklamaları destekler durumda. Alınan karneler ve çocuk davranışları ile ilgili sonuçlar maalesef ki iç açıcı değil.

Eğitim sisteminde yapılan değişiklikler sonrası araştırmaların verdiği rakamlar, bir öğrencinin okul hayatı boyunca gördüğü dini dersler toplamı 1224 saat iken Felsefe dersi 72 saat, Tarih 87 saat.

Unutmadan hemen belirtmeliyim! Bu tartışma ve tepkiler nedeniyle yine bir ilk yaşanarak önlemler alındı. Bundan sonra basına ve tüm haber kaynaklarına kapalı olarak yürütülecek komisyon çalışmaları.

Hal böyleyken evrensel değerlerimizi kapsaması gereken hatta milli ve manevi değerlerimizi kapsaması gereken Değerler Eğitimi dersleri bir çırpıda ‘Dinsel Temellendirme’ derslerine dönüşüvermiş.

Bizim dışımızdaki insanoğlu beyin kullanım kapasitesini artırmak için gecesini gündüzüne katsın, kendini ifade eden bireyler var etmek için uğraşsın, uzaya, aya, marsa Jüpiter’e adım atsın koloni kursun, hastalıkların tedavisinde devrimler yapsın, yaşam tarzları ve standartları ile dudak ısırtsın, fakirine öksüzüne işsizine sahip çıksın, emeklileri dünyanın dört bir tarafında el ele gezip aşk tazelesin, siyasetçileri şeffaf ve korkusuzca halkıyla iç içe hizmetini sunsun, ulusal değerlerine sahip çıksın, haklıya haklı haksıza haksız desin vs gibi örnekler… Bu arada sıkıntılar, dertler, kargaşalar yok mu?  Var, var elbet ama günümüzdeki istatistiklere bir bizden, bir onlardan bakacak olursanız terazinin dengesizliğini fark etmemek mümkün değil.

Gözümüzde büyüttüğümüz ve şu anki yaşamsal standartlarına imrendiğimiz ve her seferinde mükemmel örneklere sahip olan Avrupa, geçmişinde pek çok kara örneklere sahip aslında. Mesela bir örnek verelim Ortaçağ Avrupa’sından. Hatta Ortaçağ Avrupa Kilisesinin işleyişinden bahsedelim.

cadı avı türkiye de değerler eğitimi öğrenciler din ahlak din dersi başörtüsü

Okumuş kadınlar cadı diye suçlanır, saçı tahrik unsuru görür, ya saçı sıfıra vurdurur ya kapattırır ya da öldürür. Neden? Okumuş bir kadın çocuğunun okuma yazma bilmesini sağlar, okuma yazma bilenlerin oranı çoğalırsa ne olur? İncil’deki tahribat, değişim ve işe geldiği gibi yorumlama ortaya çıkar. Ortaya çıkarsa ne olur? Kilise verdiği yanlış bilgilendirmeden dolayı güven kaybeder, zor durumlarda kalır. Sonra ne olur; artık kiliseyi kimse ciddiye almaz ve hepimizin bildiği gibi reform olur.

Nice çirkin örnekler ve insanlık dışı davranışlar… Neyse ki karanlık çağdan sıyrılıp, aydınlanma çağına kavuşmuşlar.

Günümüze ve konumuza dönersek kaldığımız yerden, sıra bizde.

Bizim âdemoğulları da tek tip insan yaratmak, korkularla hükmetmek, koyun sürüsü var etmek, köreltmek için gecesini gündüzüne katsın. Ve böylece Ademoğlu da “Tedbir senden ey kulum takdir benimdir” cümlesini unutup takdiri ilahi deyip hasta yatağından çıkmasın. Nasip değilmiş deyip köşesine çekilsin. Devletin layık göreceği bir paket makarnaya talim etsin. Günah günah deyip dünyaya açılan pencereye, iletişim çağına gözünü  kapatsın. Kulağını tıkasın. Her şey Allah’tan deyip 19. çocuğu da doğursun, medeni yaşamanın (açık-saçık) sonucunu malzemeden çalınan çürük evlerdeki deprem kayıplarına bağlasın, bozulan ekolojik dengenin yok edilen ormanların yerine dikilen inşaatlara bakmaksızın, yağmayan yağmuru ya da sel seli götüren şehri dinsizliğe bağlasın, üçkâğıtlarla Ali Cengiz oyunları ile etiket kazanan şeyh ve Şıhların eli eteği öpülsün, şeytan işi deyip kolaylıklar sağlayacak pek çok olanaktan yararlanacakken naçar kalsın.

“Dediğimi yap, yaptığımı yapma!” gibi bir anlayış ile her türlü nedametin ayan olduğu ülkemizde çocuklara hangi yüzümüzle çalma, çırpma, erdemli ol, inançlarını ve gereklerini yerine getir, paylaş, saygılı ol, sevgi dolu ol diyeceksin? Bu yaşa kadar gelip nefsimize hakim olmayı biz yapamıyorken, etrafa korku salıp küçük dağları ben yarattım deyip geziniyorken o minicik beyinleri bu konularla hayal dünyasının genişliğine ve yorumuna salıvermek? Bu gerçekten doğru değil!..

Ve daha fazla bilgi edinmek nedir ne değildir daha fazla şey öğrenmek isterseniz, 39 sayfalık genelgenin anlaşma ortaklarından Hizmet Vakfı’nın web sitesini bir ziyaret etmenizi öneririm, çocuklarımızı bekleyen eğitimler hakkında daha ayrıntılı bir fikre sahip olursunuz eminim.

Konunun ne uzmanı ne de bilirkişisiyim ama bu kanaate varmak için kör olmak gerekmiyor. Bu arada bu konuyla ilgili okuduğum akademik makale ve dosyaların ve işlenecek olan derslerin içeriği ile ilgili yazıların artık sayısını dahi hatırlamıyorum. 

Ve son olarak, gelecekten bir de haber vererek konuyu kapatıyorum. İki gün sonra duyacağımız konuşacağımız konu ise karma eğitime son verilmesi konusu olacak korkarım.

***


Ve bir soru Ağaç yaşken eğilirdi değil mi?


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…