Bir ülkenin gelişmesinde eğitim faktörü: Bir ülkenin gelişmesini istiyorsanız en çağdaş ve uygar olan eğitim felsefeleri getirmeniz gerekir!
“Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.” Nelson Mandela
Kendim de bir eğitimci olduğum için bu ay eğitimle ilgili bir yazı yazmak istedim.Ve yazıma Nelson Mandela’nın çok anlamlı bir sözü ile başlamak istiyorum. “Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.” Bu sözün altında elbette çok derin bir anlam yatıyor. Şimdi gelin bu derin anlama hep beraber bakalım ve Türkiye’deki eğitim anlayışını inceleyelim…
Bir ülkenin gelişmesinde eğitim felsefeleri
Bir ülkenin eğer gelişmesini istiyorsanız en çağdaş ve uygar olan eğitim felsefesini ülkenize getirmeniz gerekir. Ama eğer ülkenin geri kalmasını ve bir takım emperyalist güçler tarafından sömürülmesini istiyorsanız da en geri eğitim felsefeleriniülkenizde uygulamaya koymanız gerekir. Mandela ne demişti “En güçlü silah eğitimdir.” şimdi bakın en güçlü silahla nasıl da vurulmuşuz bir görelim.
Bir ülkenin eğitim sistemi oluşturulurken ona yön veren bir takım eğitim felsefeleri vardır. Ve bu eğitim felsefeleri de en geri ve en çağdaş olanına doğru sıralanır, sıra şu şekildedir: esasicilik, daimicilik, ilerlemecilik, yeniden kurmacılık, varoluşçuluk.
Esasici eğitim felsefesi en geri olan eğitim felsefesidir. Öğretmeni merkeze alır, herşeyi öğretmen bilir, öğrenci gerekirse öğretmen tarafından fiziksel şiddete maruz kalabilir. Bunların en hepsi olumsuz olan niteliklerdir, çağdaş bir eğitim anlayışına uymaz, fakat bence en tehlikeli yanı şudur: Öğrenci hiçbir zaman sorgulamaz, ezberci eğitim ön plandadır.”Neden?”sorusunun üzeri kapatılmıştır, burada ise amaçlanan kişinin sorgulama ve analitik düşünme yetisinin kaybettirilmesidir. Malesef Türkiye en güçlü silah olan eğitimle bu şekilde vurulmuştur.
Şimdi de sizlere Atatürk’ün eğitime bakış açısı ve Türkiye’de eğitimle ilgili yaptığı büyük bir atılımdan bahsetmek istiyorum. Atatürk 1924 yılında, sizlere yazımın başında bahsettiğim, o dönemin en çağdaş eğitim felsefesi olan yeniden kurmacılık eğitim felsefesinin öncülerinden John Dewey’i Türkiye’ye davet etmiştir.
Yeniden kurmacılık eğitim felsefesinin temelinde ise şunlar yatmaktadır: Eğitimin başlıca hedefi bir toplumsal reform programı uygulamaya koyarak toplumu geliştirmek olmalıdır; okul ve sınıf ortamları demokratik olmalı, her türlü görüş ve düşünceler sınıf ortamında tartışılabilmelidir, içinde uygulamaların olduğu bir eğitim programıyla kalıcı ,ezbere dayalı olmayan öğrenmeler gerçekleştirilmelidir.
Tabi ki Atatürk döneminde eğitimin uygulanabilmesi için öncelikli olarak öğretmenlere ihtiyaç vardı. Bu amaçla Köy Ensitüleri adıyla okullar açıldı. Bu okullardaki dersler işlevsel derslerdi ve yaşama yönelikti. Bu proje ile Türkiye’nin öğretmen eksiği kapatılacak ve ülkemiz bir adım daha ileriye taşınacaktı.
Köy Enstitülerine ne oldu?
Çok acımasız bir şekilde kapatıldılar. 1950 lili yıllarda ülkenin başındaki bir takım siyasi güçler Amerikadan aldıkları Marshall yardımı altında yatan rüşvetle ülkelerinin geleceklerini sattılar. Ve en geri olan esasici eğitim felsefeleri ülkede uygulamaya koydular. Amaç sorgulamayan ezberleyen bireyler yetiştimekti, çünkü sorgulamayan toplumları sömürmek her zaman çok daha kolaydır.
Ve bugün Türkiye’deki son durumu değerlendirdiğimizde hala esasici felsefenin etkilerini görüyoruz. Etraf sorgulama ve düşünme becerileri köreltilmiş bir çok masum insanla dolu.İşin en kötü tarafı ise Türkiye’deki eğitim sisteminin daha da kötüye doğru gidiyor olması.
Bu durumu değiştirebilmek ise bence sanıldığı kadar zor bir durum değil. Bunu algılayabilmek için öyle şaşahalı eğitimlerden vs de geçmek gerekmiyor. Düğüm, tek bir anahtar kelimeyle çözülmeye başlıyor.”Neden ?” sorusu, acımasızca kapatılan sorgulama merkezini açacak sihirli bir kelimedir. Evet, bunu korkusuzca şu anda sorun. “Neden?”…
Hoşgeldiniz…