Kaç kişi istediği işi yapıyor? Kaç kişi hayatından memnun? Görüyoruz iş bulamayan üniversiteliler pazarda tezgah açıyor. Kimse bunun için okumaz. Beyin göçü, eğitimli gençler için bir zorunluluk haline geliyor.
Gökten üç ülke düşmüş. Biri mühendise, biri doktora, biri de kim isterse ona!
Sıcacık memleketinde yurdum insanıyla kalanların mutlaka tanıdığı vardır bir Alamancı akraba, eş, dost, vs… Yabancı gelmez bize “wie geht’s”ler, “guten morgen”lar, “Ich spreche gern Deutsch”lar… “Beyin göçü”nün biçimlenmemiş halidir aslında işçi göçü.
Fırsat bu fırsat diyip ekmek parası kazanmaya gider bizim Kazım amca, Ahmet dayı… Sonra ailesini de alır yanına. Hayat bu ya, şimdikinden farksızdır aslında; sadece tek başına gider şimdiki gençlik.
Gençlik dediğime bakmayın orta yaş ve üstü de buna dahil aslında. Fırsatını bulan bir şekilde paçayı kurtarmaya bakıyor.
Daha okulda başlıyor yurtdışı heyecanı; çevresinde mezunlar iş bulamamış… Anlıyor ki iş yaş, vaziyet kötü. Ne yapıyım diyor! Kendimi kurtarayım bari. Ver elini Londra, Paris, Viyana, New York, Ottawa… Atıyor kendini yurtdışına. Artık durumu hangisine uyarsa…
E, bakıyor ki dünya varmış…
Artık sen sağ, ben selamet; bekle ki dönsün.
Dönsün ki iş arasın, bulamasın..
‘Ucuza çalışsın, hakkı yensin, işten çıkartılsın, parasız kalsın, emekleri boşa gitsin. Hayatını kuramasın’ diye mi ülkesine dönsün yani?
Aileler de sıcak bakıyor, önceden istemeseler de evlat bu; kendini kurtarsın bizim gibi olmasın diyorlar.
Enteresandır aslında her ülkede işsizlik sorunu var. Ekonomik problemler, vergi artışı var ama yine her türlü göç var. İç göç, dış göç… Her yerimiz bu kadar göç olmuşken yadırgamamak gerek.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür!
Bizim canım ülkemiz de gelişmekte olan ülkelere iştah açıcı geliyor belli ki.
Eğitime gelen, çalışmaya gelen gırla… Onlara göre de bizim ülkemiz iyi.
Diyeceksiniz ki amma da övdün “beyin göçü”nü, gençlerimiz gidiyor elden…
Evet gidiyor ama geri dönecekleri ekonomiyi, sosyal yaşamı, ihtiyaçları olan uygun koşulları sağlamak elimizde.
Kurumsallaşmayı, ücretlerde adaleti, ARGE için fon ayırmayı, laboratuvarları artırmayı, eğitimde de standartlaşmış kaliteyi ve gerçekten profesyonel olarak mezun etmeyi öğrenirsek geri alabiliriz.
Yoksa genç nüfus artık gittiği ülkenin vatandaşı olur, hem ülkemiz kaybeder, hem de aileler…
Şöyle düşünün yetişmiş bireyler gitmek zorunda!
Eğer gitmezse aldığı eğitim de boşa gidecek.
Kaç kişi istediği işi yapıyor?
Kaç kişi hayatından memnun?
Görüyoruz iş bulamayan üniversiteliler pazarda tezgah açıyor. Kimse bunun için okumaz.
Onlara da hak vermek lâzım.
Yurtdışında mesleğinde kendini geliştirme, araştırma, büyütme imkanını sağlayan birçok devlet var.
Asıl gitmezse bizim gençliğimiz heba olur. Bu zaruretler karşısında adalet ve gelir dengesini korumak şart. Korumazsak kırgın ayrılan geri dönenlerimiz mutsuz olur, baskıyla, zorbalıkla ki çok iyi yapılıyor, kıskanılıyorlar. Gelenleri aynen paketleyip iade ediyoruz.
Bırakın uzayan kol bizden olsun.
Yaşayana değil dönene zor!
Kimileri de rahata alışmış, istekleri karşılanmayınca kolaya kaçıyorlar.
“Ne dönücem ya!” kafası…
Bunun dışında örnekleri çok, memleketi tercih edip faydalı olanların. Onlar ülkesine bağlı memleket bilinci olan sorumluluk sahibi bireyler.
Bu ülkenin gerçek çocukları oldukları için, benliklerini unutmadıkları için kendilerini ayrıca kutluyorum. Herkes “beyin göçü”nün önüne basıp geçilir onu konuşa dursun ben destekliyorum. Gidip görmeli diyorum.
Ben bir de gidenin gözünden bakalım diyorum…