İki Artı Bir

Geçenlerde mahallede iki yabancı delikanlı dolaşıyor. Sokaktan geçerken bütün evleri aşağıdan yukarıya süzüyorlar; bütün mahallede gözleri var sanki…

Çizim: Cihan Yılmaz
Çizim: Cihan Yılmaz

Olay Yerinden Alakasız Yayın

Geçenlerde mahallede iki yabancı delikanlı dolaşıyor. Sokaktan geçerken bütün evleri aşağıdan yukarıya süzüyorlar; bütün mahallede gözleri var sanki… Çocuklar da merak ediyor tabi, kimdir, nedir, necidir, hırlı mıdır, hırsız mı? Yabancı kişiler sonuçta. Takibe başlıyorlar hemen bunları… Neyse, bunlar sokağın başındaki emlakçı Hayri’ nin dükkana giriyor. Kısa süre sonra Hayri bunları bağıra çağıra kovalıyor dükkandan! Çocuklar köşede hafiften de tırsmış olayı izliyor…


Gençler kiralık ev arıyormuş, iki bin oda iki yüz salon ev lazımmış; arkadaşları, dostları çok geldiğinden biraz geniş eve ihtiyaçları varmış… Hayri bunu duyunca kendinden geçmiş! Aile gibi olan bir mahallede bir eve bu kadar kalabalığın girip çıkması hiç hoş karşılanmazmış, bunu nasıl teklif ederlermiş? Kaldı ki, iki bin odalı ev mi olurmuş?!

Çizim: Cihan Yılmaz
Çizim: Cihan Yılmaz

***

Kimden ne çıkacağı hiç belli olmuyormuş. Bizim Üseyin, manitalar için on numara bir feys pozu bulmuş. Şıppadanak yakalamış anı ve anında paylaşmış; kelimelerin nedense bazı harflerini yiyerek, Üseyince bir mesaj yazarak… Yorumlar, beğeniler, yıkılanlar falan… Kısa zaman sonra fotoğraflanan genç, kendi fotoğrafını görmemiş mi?! Üseyin’ i uzaktan bir tokatlamış ki öyle böyle değil! Üseyin, aslında adının Hüseyin olduğunu hatırlamış, bir daha unutmamak üzere… Utanılacak olan terlik değil, kitap okumak değil, yırtık giymek değil; üseyinlikmiş! Terlikle gezmek olabildiğince normalken, düşüncesiz gezmek başa iş açabiliyormuş…

***


Geçen gün mahalle tam kadro sokaklara dökülmüş. Masalar, sandalyeler ortalıkta, harıl harıl koşuşturuyorlar. Komşu semtten geçen biri merak etmiş kalabalığı, kaynamış araya. Ne iş? İnce iş, tut şunların ucundan da yardım et, demişler. Tamam da, sebep? Bu kadar işsiz ancak okey oynarız, bir masa kimseye yetmez, demişler. Eleman hiçbir şeye dokunmadan, mahalleyi teğet geçip hızla uzaklaşmış…

***

Kezban ablayla kızı hem alışveriş yapmak, hem de şöyle bir tarihi koklamak, dolaşmak için kapalıçarşıya gitmişler. Tam içeriye adım atacaklarken güvenlik durdurmuş bunları. “Durun, kapalıçarşı!” Demiş. Bizimkiler de durmuş, teşekkür etmiş, sonra tekrar içeriye doğru hamle yapınca güvenlik bunları tekrar ve yüksek sesle; annamıyonuz mu abla? Kapalıçarşı diyorum, diyerek tekrar durdurmuş. Kezban abla da sesini yükseltmiş bu sefer! Anladık kardeşim, biliyoruz burası kapalıçarşı, demiş. Onu biliyorsun da kapalıçarşının kapalı olduğunu bilmiyorsun demiş güvenlik. Kezban abla daha fazla kavram karmaşası yaşamamak için güvenliğin yüzünü tırmalamış ve tartışma bitmiş. Kapalıçarşı kapalı olmamalıymış.

***

Üç beş çocuk bir araya gelmiş gülmeye, eğlenmeye, bayram havasını yakalamaya çalışıyorlar; ama olmuyor, bir şeyler eksik… Ne eksik, ne eksik derken biri seslenmiş; çocuk eksik, coşku eksik! Üç beş çocukla olmaz, tüm çocukların gülmesi, eğlenmesi, mutlu olması lazım, coşku lazım!.. Neden tüm çocukların haberi yokmuş, coşku nereye kaybolmuş? Neşe, kepek sorunu olduğu dönemlerde bile daha bir hoşmuş, şimdi ortadan kaybolmuş. Çocuklar gülerse dünya gülermiş!


Şunlar bunlar…


Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…