Yedi yaşında bir çocuğun akranları gibi tek isteği, biraz ilgi görmek. Hangi çocuk doğuştan sessizliği seçer?
[divider]
BAL
YÖNETMEN: Semih Kaplanoğlu
SENARYO: Orçun Köksal, Semih Kaplanoğlu
YAPIMCI: Semih Kaplanoğlu
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: Barış Özbiçer
YAPIM YILI: 2010
ÜLKE: Türkiye
OYUNCULAR: Bora Altaş, Erdal Beşikçioğlu, Tülin Özen, Alev Uçarer, Kutay Sandıkçı, Kamil Yılmaz
[divider]
Yusuf, ilkokula yeni başlamıştır. Okuma yazma öğrenmektedir. Babası Yakup, ormanda yüksek ağaçların tepesine kurulmuş kovanlarla balcılık yaparak geçimini sağlar. Annesi Zehra ise çay tarlasında çalışır.
Yusuf gördüğü rüyayı babasına anlatır. Rüyanın ne olduğu sırdır. Aynı gün okulda öğretmeni Yusuf’tan kitaptaki metni okumasını ister. Yusuf kekelemeye başlar, metni okuyamaz.
Yakup bir gün bal için ormanın derinliklerine gider. Günler geçer, Yakup geri gelmez. Babasının geri gelmediği her gün Yusuf biraz daha sessizliğe gömülüp içine kapanır. İnsanlardan kaçar.
Annesi, Yusuf’u konuşturmak için elinden geleni yapar. Yusuf babasının geri döneceğine inanırken Zehra da Yakup’u arar. Yakup geri dönecek midir?
Berlin Film Festivali’nde En İyi Film (Altın Ayı) ödülünü alan Bal, Yusuf Üçlemesi’nin son filmidir. Yumurta (2007) filmi Yusuf’un yetişkinliğindeki yalnızlığı üzerinedir. Süt (2008) filmi Yusuf’un ergenliğinde annesiyle olan ilişkisi ve ilk şiir çabalarını ele alır. Bal’da Yusuf’un çocukluğu ve babasıyla olan ilişkisi ön plandadır.
Açılış sahnesinde Yakup gökyüzüne bir halat fırlatır. Yakup’un halat eşliğinde ağacın tepesine bal için tırmanması dünyevi ve manevi yolculuğun resmidir. Ağaçtan düşmek üzereyken yüzüne yansıyan korku, o an bile yaşamla olan bağının devam etmesindendir.
Filmin başlarında Yusuf takvime bakar. Yakup, Yusuf’a “Oku” der. Yusuf takvimdeki hadisi okur. Diğer iki filmde din ögeleri kısmen varken Bal filminin alt metni Yakup ile Yusuf peygamberlerin hayatıyla paraleldir. Aynı zamanda Yakup ve Yusuf’un arasındaki ilişki, tasavvufta sufilerin arasındaki usta-çırak ilişkisine de benzer. Sufilikte usta çırağıyla deneyimlerini ve bilgilerini paylaşır. Yakup gibi. Yakup, Yusuf’u hayata hazırlar. Elma yerken elmayı özellikle Yusuf’un kesmesini ister.
Okulda arkadaşları birer birer kırmızı kurdele ve alkış alırken Yusuf okumayı öğrendiği halde okulda bunu gösteremez. Göstermek istediği zaman okuyamaz, kekeler. Kekeleme, Andrei Tarkovsky’nin Zerkalo (1975) filminde iç dünyanın yansıtıldığı bir metafor olarak kullanılıyordu. Bal’da da aynı durum söz konusudur. Yusuf’un kendini ispatlama girişimi, incinmesiyle son bulur. Sadece babasının yanında kekelemeden fısıldayarak konuşur. Diğer insanların yanında ise sessizliğe gömülür. Yusuf’un okulda kekelemesi aynı zamanda kör topal devam eden eğitim sistemine eleştiridir. Babası, Yusuf’a daha çok şey öğretir. Oğlunu birey olarak görüp hayata hazırlar.
Yakup, Yusuf için bir tanrı figürüdür. Yusuf ağacın dibinde boş kovayı yukarı yollar. Yakup, kovandan bal alır. Kovaya doldurup aşağı yollar. Yusuf dolu kovayı aldıktan sonra minnet dolu ifadeyle yukarı bakar.
Yakup epilepsi hastasıdır (Diğer filmlerde bu hastalık Yusuf’ta da görülür). Ormanda epilepsi nöbetine tutulduğu sırada Yusuf bir geyik görür. O an bir nevi somut dünyadan soyut dünyaya geçiştir. Semih Kaplanoğlu o anın gerçekliğiyle beraber filmi rüya kavramına yaklaştırıyor. Bazı sahnelerde rüyayla gerçeği birleştiriyor. Zerkalo’da ailesini terk eden babanın ailede yarattığı hüzünlerin, yaşanmışlıkların, rüyaların çocuk üzerinden ayna gibi yansımasını görürüz. Bu durum Yakup kaybolduktan sonra Yusuf üzerinde de görülüyor.
Atölyedeki urgan Yakup ile Yusuf’un ilişkisini gayet güzel özetliyor: Farklı kişiliklerine binaen urganın bir tarafında Yakup, diğer tarafında Yusuf vardır. Yakup sert ve mesafeli olsa da Yusuf’un hüznünü fark ettiğinde Yusuf’a olan sevgisi bakışlarında kendini ele verir. Yakup’un yetersiz olduğu nokta, oğluna sevgisini gösterememesidir. Baba-oğul beraberliğinin uzunluğu urgan kadardır.
Yusuf’un annesiyle olan ilişkisinde ise annesinin Yusuf’u yeteri kadar cesaretlendirmediği ve ilgi eksikliği olduğu söylenebilir. Aynı problem Süt filminde de belirgindir: Yusuf kocaman bir balık avlayıp hevesle annesine götürür. Eve gittiğinde annesinin elinde üvey babasının getirdiği ördeği görür. Yüzü ekşir. Çevre ve aile çocuğun şekillenmesinde oldukça etkilidir.
Babası yokken Yusuf kendince babasının boşluğunu doldurur. Hiçbir zaman içmediği sütünü annesinin hüznünü fark edip içer. Annesi bulaşık yıkarken Yusuf’un gözleri annesinin ayaklarına takılır. Babasının boşluğunu bu şekilde doldurmaya çalışması, Freud ya da Oedipus’un anne-çocuk ilişkisi hakkındaki görüşleri yönünden incelenebilir.
Bal filmi bol miktarda simge ve metafor içerse de esas gücünü sadeliğinden alıyor. İnsanın en saf halini ortaya koyuyor. Matematik ödevini yapmayan Yusuf, ödevini yapmış sıra arkadaşının defterini kendi önüne koyar. Kendi defterini de arkadaşının önüne koyar. Çünkü Yakup, Yusuf’un sıra arkadaşına ilgi göstermiştir. Bunu gören Yusuf, sıra arkadaşından intikam alır. İnsanoğlu böyledir. Tüm mahzunluğuna rağmen karşısındakine kolayca haksızlık edebilir. Pişmanlık yaşasa bile düzelmez.
Ahmet Hamdi Tanpınar “Şiir söylemekten ziyade bir susma işidir” der. Yusuf’un şiirle ilk tanıştığı sahne bu sözü akla getirecek cinsten. Filmin tek zayıf noktasıdır. Çünkü o yaşta bir çocuğun Arthur Rimbaud şiiri okuması pek gerçekçi değil (Rimbaud’un en sevdiğim şiir olmasına rağmen). Rimbaud’un 16 yaşında şiir yazmaya başlayıp 20 yaşında ölmesi sebebiyle hem de Yusuf’un durumunu anlattığı için tercih sebebi olabileceğini düşünüyorum:[quote]
Mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
Başakları devşirip otları ezeceğim,
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgâr.
Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu.[/quote]Bu şiir Yusuf’un bir ağacın kovuğuna sığınmasını açıklıyor. Aynı zamanda ağaç, babasına sığınması olarak okunabilir. Başından sonuna kadar sessiz ilerleyen film, söyleyeceğini sessizliği aşan bir gürültüyle söylüyor.
Sinemada iyi yönetmen varsa iyi görüntü yönetmeni ortaya çıkar. İlk iki filmde görüntü yönetmeni Özgür Eken’di. Bal’da aynı görevi Barış Özbiçer üstleniyor. Görüntü yönetmeni değiştiği halde üçlemenin her filmi sinematografi açısından üst düzey bir noktada duruyorsa Kaplanoğlu’nun ustalığı yadsınamaz. Yusuf kurdeleye fiziksel olarak yakın olsa bile aslında çok uzaktır. Bunun gibi sahneler sadece tek bir görüntü ile başarıyla yansıtılıyor.
Bora Altaş, Yusuf’un iç dünyasını olduğu gibi yansıtarak adeta Erdal Beşikçioğlu’yla yarışıyor. Kaplanoğlu, Altaş’tan Türk Sineması’ndaki en iyi çocuk oyuncu performansını alıyor. Hatta Charlie Chaplin’in The Kid (1921) filmindeki Jackie Coogan performansı akla gelmiyor değil.
Bal, üçlemenin en iyi filmi olmasının yanında Yusuf’un karakterinin sonrasına dair ipuçlarını giderip diğer iki filmi daha da anlamlandırıyor.
KAYNAKÇA
Bütün Şiirleri – Arthur Rimbaud / Duyum (Varlık Yayınları) Çeviri: Erdoğan Alkan
Fragman
https://www.youtube.com/watch?v=aQZbCe7uAGk