Yaşasın Türküler!

Mırıldanmayanımız var mıdır bir türküyü? Ya da yanık yanık söylemeyenimiz cesaretle ve içtenlikle? Hele bir de sazın bam teline basıldı mı içimizin telleri sızlar, ardı sıra işler iliklerimize kadar her bir nağme. Ya aşığızdır, ya dertli ya da bir hiçizdir türkülerle sarhoş olmak için bahane bekleyen. Kanadımız kırıktır sarmaya ilaç türkü, kayboluşumuzu ararız her bir nağmede dost türkü, daha derdini dinlemeden yalnız değilsin der cevap verir konuşmadan anladım seni der.

türküler

Türküler Yaşasın ki Yaşatsın…

Ne güzel dile gelmiştir her bir nağme en isabetli kelimelerle. Bu isabet, duygularımıza hatta genlerimize işlemiştir. Abarttığımı düşünenleriniz olabilir, bir teste tabi kalarak içinizdeki kanın akışını değiştirebilirim!

Erzurum yöresine ait bir türkü Sümmanin kaleminden çıkmış bir sızı. Şu an tabi olmak istiyorsanız bu teste Oğuz Aksaçtan dinleyin derim. İmkan yaratabiliyorsanız canlı performansına mutlaka şahitlik edin.


Ceylan gözlerine kurban olduğum/Tanrı selamını almaz mısınız/Mevla sizi süs için mi yarattı/Biz gel demeyince gelmez misiniz?

Gurbete gidenler azığın alır/Kimisi giderken kimisi kalır/Kimi sevap için Kabeye varır/ Kabe kapınızda bilmez misiniz?

Karadır kaşınız yaydan nic’olur/Bugün dünya yarın ahret nic’olur/Bir gönül yapması yüz bin hac olur/Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?

Sümmani’yem ey dil yare n’iderim/Başım alır diyar diyar giderim/Yarın mahşer günü dava ederim/ Siz mahşer yerine gelmez misiniz?

Emek vermiş ozan, samimiyetini katmış, gözünün yaşı görünür olmuş, aşkının mağrurluğu alabildiğince sağlam, karşımızda durmuş. Kabuk tutmamış acılar dile getirmiş, bazen kendisinin, bazen yöresinin, bazen de insanlığın…Kahramanlıkları dile getirmiş ve acımasız savaşları. Bazen de kucağındaki yavrusuna ninni söylemiş, düğün dernek yapmış. Ve böylelikle evrensellik katmış ozanların avaz-avaz sağduyusu, kültür olmuş, tarih olmuş dilden dile nesilden nesle nefes bulmuş, hayat felsefesi olmuş. Geçmişten ve gelecekten ışık olmuş toplumlara bir sazın etrafında toplaşırken türküler.

Bir de bakmışız ki hayatımızın bir parçası ve ne mutlu kültürümüz oluşmuş. Milleti millet yapan bünyesinde bulundurduğu kültürler değil midir zaten.

türküler türkü
Cumhurbaşkanı Atatürk Tunceli Pertek Halk Evi’nde – 17 Kasım 1937

 

Türkülerimizin ölümsüzleşmesi, derlenmesi ve ulaşılabilir bir kaynak olması açısından Cumhuriyet döneminde Hars (kültür) müdürlükleri (1920) ve sonrasında yine Kemal Atatürk’ün talimatı ile Halk evleri kurulmuştur. Halk müziğinin önemi nedeni ile ve yöre -yöre araştırılması kaynak edinilmesi açısından bir adım atılmıştır. Kurtuluş döneminde ve sonraki kuruluş döneminde ki  kargaşa ve yorgunluğa ve acıya ve kayba rağmen türkünün birleştirici bütünleştirici iyileştirici özelliğini görerek ve bilerek bu kültürün yaşaması için tesadüfi olmayan bir adım daha atmıştır Kemal Atatürk.

Sanatsal ve kültürel başlangıçlar domino taşları gibi sürekli ve bir bütün halinde yeni gelişmelere ilerlemelere hep sebeptir. Türküye sahip çıkılırken aslında tarihe ve aynı zamanda folklöre ve  geleneksel çalgılara da sahip çıkılmış ve çeşitlenen müzik anlayışına ses sanatçılarının doğmasına neden olmuştur.

Ve bu yolda bir türkünün en doğru şekilde hayat bulması önce ozana saygıdan sonra yapılan işe olan saygıdan dolayı hep önemli olmuştur. Ve saklı kalmış onca türküye hayat veren türkü adamlar türkü kadınlar var olmuştur. O kadar değerli isimler ki birini söylesem diğerine, diğerini söylesem hepsine haksızlık olur.

***

Son zamanlarda Rock gurupları, pop müziği ve değişik müzik tarzları tarafından türkülerin yeniden yorumlanmasına tepki gösterenler, Türkülerin özüne saygısızlık olduğunu düşünenler var. Siz ne dersiniz bilemem ama ben katılmıyorum bu eleştirilere.

Dünyaca ünlü bir senfoni orkestrasının ortasın da Arif Sağı sazı elinde görmek ve dilinde bir Pir Sultan Abdalı ve nicelerini  duymak inanılmaz keyif veriyor.

LPO türküler

Bir pop sanatçısının elinde gitarı ile yeniden formladığı bir Aşık Veysel türküsünü dinlemekte gerçekten keyifli.

Ya da yabancı uyruklu bir sanatçının söylerken mest olduğu bir Karadeniz türküsünü dinlemek sesinden.


Her konuda çağa ayak uydurmak gerek derken, binlerce yıl gerilerden doğup çağın ve çağ ötesi sorunlarını dile getiren ozanların türkülerinin olduğu yerde saymasını beklemek bir başka çelişki olsa gerek.

Türkülerin sesini duyurmak, canlandırmak, git gide yozlaşan değerlerin aksine ve yeni jenerasyona bu güzel türkülerimizi dinletmek ve akışa, yeniliğe hizmet etmek adına olması beklenilir gelişmeler.

Ve bu gelişmeleri; türkülerle sarmaş dolaş olmuş isimlerini tek tek sayamadığım sanatçılar, belediyeler, halk evleri, esnaflar, öğretmenler , mahalle sakinleri, yurdumun insanları çok güzel şekilde yürütüyorlar. Yarışmalar, etkinlikler, geceler, konserler vs…

Ve müzik en etkili en etken sosyal iletişim aracı iken insanlar yeniden ve her fırsatta ve daha çok türkülerin başında toplanmalı.

Çünkü bu tür etkinliklerdir; göz göze bakıp aynı melodiyle ve duyguyla yürekten birleşmemizi sağlayan , ister türkü , ister şiir olsun , yada bir folklor dansı olsun ele ele bütünleşen iki ayrı bedeni, kültürü, inancı , uyuma sevk eden.

***

Düşünmeye yorumlamaya anlamaya yürekten kabul etmeye teslim olmaya inanmaya sevk eder türküler, empati kurdurur, dinlendiricidir, duygunun içine öyle bir salıverir ki olgunlaştırır büyütür, avutur türküler. Yavanlıktan uzaklaştırır, derinlik katar… içtendir samimidir, yalansız ve hilesizdir ve bu kadar güzelliği bir arada bulunduran en kadim dosttur türküler. Her birimizin bir -bir uzaklaştığı bu değerlerin tekrar bedene dönmesini sağlayan  BUDA’ dır adeta.

Ve özleyişimiz bu nedenlerledir eskiyi! Eski dostlukları eski aşkları eski komşulukları eski aile birliğini, köy meydanında ki toplaşmaları, caddeden geçen her bir çift gözle alınıp verilen selamları.

Birlik ve beraberliğimizin barış elçisidir dünden bu güne uzanan yarına ilerleyen.

Türküler yaşasın, yakılmasın türküler, sesi kesilmesin, dokunuşu eksik kalmasın ruhumuzdan, büyüsü tılsımı hep içimizde olsun ki iyileştirici birleştirici gücü hep bizimle olsun.

Türküleri; dilden dile dünyada dolaşan en kıymetli saz ustalarının sazında hayat bulan büyük büyük dedemin torunuyum,  bunu hatırlatmak ve elimizden geldiğince yaşatmak hepimizin görevi.


En kıymetli mirasımıza sahip çıkalım.


 

Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…