NATO, II. Dünya Savaş sonrasında, Avrupa’nın neredeyse yok edildiği ve SSCB’nin gücünden korkulduğu bir ortamda doğmuştur. SSCB’yi çevreleme politikasının ilk adımının oluşturulduğu bir stratejik örgüttür.
NATO kuruluşundan itibaren farklı savunma stratejileri izlemiştir. 1950’lerden itibaren Fransa, İngiltere ve Çin birer nükleer güç olmuş ve SSCB’den üstün olduklarından “topyekün karşılık” stratejisi izlemişlerdir. Daha sonra 1960’larda Rusya’nın nükleer silahlanma açısından ABD’den üstün hale gelmesi, NATOnun stratejisini değiştirmesine neden olmuştur.
Aralık 1967’de kabul edilen “Hermel Raporu” ile “esnek karşılık” stratejisine geçilmiştir. Buna uygun olarak, NATO orduları bir saldırıda gerekirse karşılık verecek, gerekli ise nükleer silah kullanma yetkisine sahip olacaktır. 1972’de SALT-1 Antlaşması ile ABD ve SSCB karşılıklı nükleer bir denge oluşturmuştur. Bu antlaşma ile detant dönemi de başlamış, her iki kutupta da esneklik ve uyum görülmüştür. 1949-1991 yılları arasında NATOnun stratejisi, savunma ve caydırıcılık üzerine kurulmuştur.
Haziran 1991’de Yugoslavya’nın parçalanma süreci ve Ağustos 1991’de SSCB’nin dağılmaya başlaması ile doğan etnik,askeri sorunlar sonucunda NATO yeni stratejilere başlamış ve yeni görev alanları oluşturmuştur. SSCB sonrasında oluşan devletler arasında, NATO’ya üye olan ülkeler de olmuştur. Bu devletlerin demokratik kapitalist rejimler kurması da uluslararası sistemde değişime yol açmıştır. NATO sadece askeri bir ittifak olmakla sınırlı kalmamış; siyasal ve ekonomik liberalizmi savunan devletlerin de yayılma aracı olarak varlığını korumuştur.
Eski Varşova Paktı, devletlerin NATO üyesi olması ve bu sayede yeni sistemlerini korumaları doğal bir durumdur. İşbirliği ve diyalog ön plana çıkarılarak, barış ve istikrar sağlanmıştır. Uluslararası sistemde, yasa dışı göçmenler, iklim sorunu, kitle imha silahları, terörizm gibi devlet dışı aktörlerin de yer aldığı sorunlar gündeme gelmeye başlamıştı. Kasım 1991 ve Nisan 1999’da NATO gizliliği olmayan iki ayrı stratejik konsept yayınlamıştır. Birinci konseptte, NATOnun koruyuculuğu ve bütünlüğü vurgulanırken, 1999’da ikinci konseptte değişen savunma boyutu ile sınırlı kalmamış. Siyasi, ekonomik, sosyal ve çevresel etmenlerde güvenlik boyutuna eklenmiştir.
11 Eylül 2001 Terör Saldırısı, NATOnun stratejilerinde yeni bir başlangıç yapılmasına neden olmuştur. Terörizm ve kitle imha silahları gündeme gelmiş; Müslüman karşıtlığı, bu saldırı ile ön plana çıkartılmıştır. NATOnun tek Müslüman üye devleti, Türkiye’dir. Radikal değişiklikler yapan NATO, bunları belgelere yansıtmıştır. 2006 Kasım’da Kapsamlı Siyasi Rehber yayınlanmıştır. 2009’da Güvenlik Deklarasyon onaylanmış, 19-20 Kasım 2010’da Lizbon Konfransı’nda Stratejik Konsept imzalanmıştır.
NATO kuruluşunda, SSCB tehdidine karşı kurulmuş; SSCB’nin dağılmasından sonra ise 1989-1991 döneminden sonra sürekliliğini devam ettirmesi için yeni bir düşman arayışına girilmiş. Burada Müslümanlık ve Ortadoğu dünyası dikkat çekmiş, 11 Eylül 2001 saldırısı ile İslam karşıtlığı daha fazla artmıştır. NATOnun stratejileri, uluslararası sisteme göre kendini yenilemeye devam edecektir.
Kaynakça:
Mehmet Hasgüler ve Mehmet B. Uludağ, Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslararası Örgütler, İstanbul, ALFA Yayınları, 2004
Dış Politika ve Savunma Aaraştırmaları Grubu, Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konseptinin Geçirdiği Evreler , BİLGESAM