Etik “Ahlak Eğitimi” alanı neden göz ardı ediliyor ve neden din eğitimi ile ilişkilendirilmeye çalışılıyor? Etik dersini vermeye tek yetkili olan disiplin alanı, dinsel öğretiler midir?
Din dersleri üzerine yapılan tartışmayı çok eksik ve yetersiz buluyorum. Bence bu konuda kamuoyunun dikkatinden kaçan veya özellikle gündeme getirilmek istenilmeyen önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum.
1982 Anayasası’nın 24’üncü Maddesi diyor ki:Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.
Bu maddeye göre; 21’inci yüzyılda laik bir devlet olduğunu anayasasında beyan eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, farklı bir bilimsel disiplin alanı olmasına rağmen Etik ”Ahlak Eğitimi” alanını tamamen din eğitimi alanı kapsamında değerlendirerek en başından beri yapılagelen bilimsel bir yanlışlığı günümüzde de sürdürmeye devam etmektedir.
Anayasamızın 24’üncü maddesine dayanarak Din Kültürü, ilköğretimin çeşitli kademelerinde zorunlu ders olarak okutuluyor. Ancak bu maddede doğrudan tartışılması gereken ve bence işin en önemli problematiğini oluşturan Etik “Ahlak Eğitimi” alanının neden göz ardı edildiği ve neden din eğitimi ile ilişkilendirilmeye çalışıldığıdır. Yani Etik “Ahlak Bilgisi”ni bu dünyada vermeye tek yetkili olan disiplin alanı, kökenleri artık çok gerilerde kalan ve günümüzün ahlaki sorunlarını artık tek başına karşılamaktan uzak olan dinsel öğretiler midir?
Günümüzde Din Kültürü dersleri içerik olarak; kökenleri 1400 yıl öncesine dayanan kalıplaşmış ve artık herkesçe kanıksanmış, çok bilinen mesajları ile öğrencilerin; anlama yaş düzeylerinin üzerinden ve onlara epey uzaklardan seslenmeye çalıştığı için, günümüzün yaşayan gerçek ahlaki değerlerini öğretme işlevini maalesef yerine getirememektedir.
Öte yandan toplumu oluşturan tüm bireylerdeki ahlaki gelişim evreleri; en somut ve yüzeysel ahlak anlayışından, en somut ve derin ahlak anlayışına doğru, ergenlik ve yetişkinlik evreleri yaşayarak gelişirler. Bu gelişim evreleri evrenseldir ve her aşama kendisinden bir önceki aşama içselleştirildikten sonra ancak yaşama geçirilmektedir. Görüldüğü gibi bireylerdeki ahlaki gelişim evrelerinin tamamlanması, son derece bilimsel bir içeriğin önceden nitelikli ve detaylı bir şekilde planlanması, hazırlanması en uygun araçlar ve metotlarla hedef kitleye aktarılmasıyla mümkün olabilmektedir.
Bu nedenle de ülkemizde halen süregelen “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” eğitiminin mecburi bir ders olup olmaması tartışmasından önce, çocuklarımıza çağdaş ahlaki değerleri nasıl öğretiriz sorusunun tartışmasını yapmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın sınıf ve yaş düzeyi ile ahlaki gelişim evreleri dikkate alınarak, uygun bir şekilde hazırlanmış bir içerikle; ana sınıfından başlayarak “Din Kültürü” eğitiminden önce “Ahlaki Değerler Eğitimi” verilmesinin ve içeriğinin, çağımızın bilimsel verileri ışığında düzenlenmesinin yollarını araştırıp bulmak zorundayız.
Felsefenin bir kolu olan ve “Etik Bilgisi” olarak da adlandırılan “Ahlak Eğitimi” disiplin alanı; Din Kültürü dersinin içerisinde yer alan ahlaki öğretilerin tamamından daha zengin ve günümüzde yaşanan ahlaki sorunları ele almayı, öğretmeyi ve çeşitlendirmeyi, öğrencilerin sınıf ve yaş düzeyine uygun olarak anlamayı kolaylaştıran içeriğe ve araçlara sahiptir.
Bu yönüyle de, eğitimin gelecekte yetiştirmeyi amaçladığı “ahlaklı insan görüntüsünün” yaratılmasında daha etkili olabilecek bir eğitsel değer taşımaktadır.
Ülkemiz eğitim sisteminde ise felsefenin bir kolu olan Etik Eğitimi’nin; Din Eğitimi alanına, hatalı bir şekilde ve tamamen terk edilmesi sonucunda mevcut Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi dersi, günümüzün ahlaki değerlerini bireylere öğretmekte hem öğretim teknikleri yönünden hem de içerik açısından maalesef yetersiz kalmaktadır. Çünkü dini öğretilerin verdiği ahlak örnekleri, geçmiş zamanlara ait olup günümüzün gittikçe de giriftleşen insan yaşantılarıyla birebir örtüşememektedir.
Günümüzde uygulanan şekliyle ise hem dinin ahlakı hem de ahlakın dini öğretemediği son derece yalın bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Toplumuzda yaşanan her düzeydeki mevcut ahlak erozyonunu ise gazete manşetlerinden ve her türlü medya araçlarından kanıksamış bir biçimde her gün izlemekteyiz.
Dinsel öğretiler yapısı gereği, bireylere hala çok uzaklardan seslenmeye ve güncel yaşantıya ait olmayan örnekler vermeye devam ederken, kişi maalesef evinde, okulunda ve şehrin sokaklarının tam ortasında üstelik yeni bir kutsal kitap olarak adlandırabileceğimiz televizyon gerçeğiyle birlikte, evde; salonunda veya yatak odasında günümüzün gerçek ahlaki sorunlarıyla iç içe yaşamaya kafası karışmış bir şekilde devam etmektedir.
Görüldüğü gibi uzun yıllardır tek başına okutulmasına rağmen, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi, toplumun güncel ahlaki ihtiyaçlarına artık cevap veremez bir duruma gelmiştir. Günümüzde giderek artan ve çeşitlenen; kişisel ve toplumsal ahlaki sorunlarımıza bir türlü çözüm getiremeyen ve bunun nedenlerini henüz bilimsel olarak açıklayamayan bir Din Kültürü Eğitimin 21’inci yüzyılda Türk Milli Eğitim sistemi içerisinde çok boyutlu olarak tartışılması ve bilimsel veriler ışığında Etik Ahlak Eğitimi ile birlikte ele alınarak, bütünsellik anlayışı ile yeniden ve acil olarak yapılandırılması gerekmektedir. Dahası bu yapılandırmanın yeri kati surette Anayasa maddesi ile değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat programları ve bununla ilgili yönetmeliklerdir. Umarım ki Yeni Anayasamız hazırlanırken, hem akıl dışı hem de çağdaş olmayan bu yöntemden vazgeçilir.
Avrupa Birliği’ne girmeyi temel hedef olarak gören ve kendisini hali hazırda “Demokratik ve laik bir ülke” olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti, halen Avrupa Birliği üyesi 29 ülkenin ders programlarında yer alan (bu ülkelere Andora da dâhildir) ve genelde ilköğretim üçüncü sınıftan itibaren başlayıp ortaöğretim süreci boyunca devam eden “Ahlak Eğitimi” derslerinin veriliş nedenlerinin bilimsel temellerini araştırmak ve ülkemizin gereksinimlerine uygun bir içerikle ilk ve ortaöğretim müfredatları içerisinde uygulamak zorundadır.
Zaten Anayasamızın 24’üncü maddesi de anlam olarak çok açıktır. Açıkça hem Din Kültürü eğitimini hem de Ahlak eğitimini mecburi tutmaktadır. Yeter ki bu her iki ders de bilimsel literatürüne göre uygun bir içeriğe kavuşturularak işlenebilsin o zaman tüm bu sorunların ortadan kalkacağına inanıyorum. Tabi bu alan ile ilgili olarak evrensel eğitim ilkelerinin araştırılmasında üniversitelerimize, değerli eğitimcilerimize ve aydınlarımıza, eğitim ile ilgili sivil toplum kuruluşlarına, politikacılarımıza önemli görevler düşüyor. Şu ana kadar bu grupların konu hakkında neden sessiz kalmayı tercih ettiklerini de anlamakta zorlanıyorum açıkçası?
İlköğretim çağındaki çocuklarda ahlaki gelişim evreleri ve buna yönelik eğitim süreçlerinin nasıl olması gerektiğini, Türkiye hariç tüm dünya ülkeleri (belki bizim gibi henüz bu konuları çözememiş birkaç tane daha ülke olabilir) bilimsel olarak çoktan tanımlamışlar ve eğitimle ilgili bilimsel literatürde, bu konularla ilgili sayısız makaleler yayınlanmış ve birçok uygar ülke eğitim kurumlarını bu bilimsel verilere göre yapılandırmışlar. Din Kültürü eğitiminin nasıl olması gerektiği de yine aynı şekilde…
Görüldüğü gibi bu eğitim alanı, “Din Kültürü dersi seçmeli ders olsun mu olmasın mı?” sorgulamasının dışında, Türk toplumunun geleceği açısından çok önemli detaylar içermesi nedeniyle bilimsel bir şekilde ele alınarak yeniden yapılandırılması gereken bir alandır. Şimdi olduğu gibi sadece tek yönlü bir bakış açısı ile ele alınır ise toplumsal ilerleme ve eğitim alanında çok büyük fayda sağlanamayacağı açıktır. Çünkü aysbergin devamı halen su altındadır!