Cumartesi gecesi Viyana’da altmışıncı kez gerçekleşen Eurovision Şarkı Yarışması hiç bu kadar kapsayıcı ve renkli olmamıştı. Türkiye’nin biraz da ahlaksal kaygılarla üç yıldan beri katılmadığı yarışmada bu yıl da sıralamayı etkileyen her zamanki gibi gene ülkelerin politik ve sosyal ilişkileriydi.
Farklılıklar sadece aklımızda, kalbimizde değil
Sloganı “Building Bridges” (köprüler kurmak) olan yarışma, gerçekten de tabuları yıkıp, farklı olanın da güzel ve eşit olduğunu göstererek kültürler ve insanlar arasında köprüler kurmaya çalıştı.
Bir Drag queen ve ikisi siyahi üç kadının sunduğu yarışmaya, katılımcı ülkeler de kendi ırkından olmayan şarkıcıları temsilci olarak göndermişti. Örneğin; yarışmaya 60. yıl şerefine tek kerelik katılan Avusturalya’nın temsilcisi Malezya doğumlu, Litvanya’nıki ise siyahi bir şarkıcıydı.
«Beauty Never Lies» (güzellik hiç bir zaman yalan söylemez) isimli şarkıyla 10. olan Sırbistan’ın temsilcisi aşırı kilolu, Polonyalı solist tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Finlandiya’yı temsil eden dört kişilik PKN (Pertti Kurikan Nimipaivat) adlı punk müzik grubu ise down sendromlu ve otizmli dört şarkıcıdan oluşuyordu. Finale kalamayan grup günlük hayatın sağlıklı beslenme, temizlik gibi zorunluluklarının sıkıcılığından bahseden 1,5 dakikalık Aina Mun Pitaa (Her zaman, mecburen) adlı şarkıyı seslendirdi.
Romanya’nın “Voltaj” isimli grubunun ülkelerindeki işsizlik yüzünden yurtdışına göçmek zorunda kalan 2 milyon anne babanın yanlız çocuklarını anlattığı «All Over Again» (Yeni baştan) isimli şarkısının klibi gecenin en duygusal görüntüleriydi. Macaristan’ın sembolik imgelerle savaşların durması gerektiğini anlatan «Wars for Nothing» şarkısı ve görüntüleri ise en anlamlı ve akılda kalıcı olandı.
Eşcinsellik vurgusu
Geçen yılki Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan Avusturyalı Conchita Wurst’un cesareti ve güzelliği bu yılda da Eurovision’a damgasını vurdu. Sakallı ama alımlı ve güzel bir kadın manken görüntüsündeki şarkıcının ekranda bu kadar çok görünmesinin sebebi sadece reyting kaygısından kaynaklanmadığı çok belliydi. Seyirci de Conchita’yı çok seviyor ve ekranlarda bolca görmek istiyordu. Önceki yarışmalarda bir önceki yılın kazananı sadece kısa bir konuşma yaparken, Wurst yarışmanın moderatörlerinden daha çok sunuculuk yaptı.
Thomas Neuwirth adı ile 1988 yılında doğan Conchita geçen yıl yarışmayı kazandıktan sonra LGBT’lilerin gruru olmuş, hatta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon Wurst’un “insan hakları eğitimi” için önemli bir figür olduğunu vurgulamış, ayrıca cinsellik ve cinsiyet konularında önyargılı insanları şaşırttığını söylemişti.
Litvanya’yı temsil eden Monika Linkytė ve Vaidas Baumila’nın söylediği “This Time” (Bu sefer) adlı şarkının ortasında ikili dudak dudağa öpüşürken arkalarındaki iki kadın ve iki erkek solistlerinin birbirine verdiği eşcinsel öpücükler de yarışmanın konseptine gayet uygun düştü.
Ayrıca yarışma komitesi normalde sadece yarışmaya katılan ülkelerin bayraklarının sallanmasına izin verirken, bu yıl ilk defa seyirciler arasında gökkuşağı bayrağı dalgalandıranlar da vardı.
Bu arada eşcinsellik vurgusu sadece sahnede yapılmamış. Yarışmanın gerçekleştiği Viyana caddelerindeki 120 yaya geçidindeki trafik ışığındaki insan figürleri eşcinsel çift figürleri ile değiştirilmiş.
Favori zaten İsveç idi
Toplam 40 ülkenin katılıp, 28’inin finale kaldığı yarışmada, ön seçmelerde de favori gösterilen İsveçli şarkıcı açık ara birinci seçildi. «Heros» (Kahramanlar) adlı şarkıyı seslendiren Måns Zelmerlöw’nün galibiyeti oylamalar bitmeden açıklandı. Bu durumda İsveç Eurovision’u altıncı kez kazanmış oldu, ama rekor hala 7 galibiyet alan İrlanda’nın elinde.
Oylamaların ilk yarısında aldığı yüksek puanlar sayesinde ilk başta birinci olabileceği düşünülen Rusya’nın ”A Million Voices” (Bir milyon ses) şarkısı, ikinci yarıda bazı ülkelerden hiç puan alamayınca ikincilikte kaldı. İtalya temsilcisi üç erkek opera sanatçısından oluşan II Volo’nun seslendirdiği “Grande Amore” (Büyük aşk) şarkısı ise üçüncü oldu. Azerbaycan’ı Türkiye’de katıldığı ‘O Ses Türkiye’ adlı yarışmada 1. olan Elnur Huseynov temsil etti ve 12. oldu. Geçen yılın birincisi, bu yılın ev sahibi Avusturya ve Almanya “sıfır” puan alarak sonuncu oldular.
60. yılında “En Uzun Süreli Yıllık Televizyon Müzik Yarışması” olarak Guinness Dünya Rekorlar Kitabı’na giren Eurovision Şarkı Yarışması’nı bu yıl 700’ün üzerinde gazeteci takip ederken, 45 ülkeden 200 milyon kişinin canlı olarak izledi. Jüri oylarını kullanmadığı için Karabağ ve Makedonya’nın verdiği puanlar sayılmadı.
Teknolojinin yarattığı güzellik
Sahne zeminindeki ve özel bir teknolojiyle düzenlenmiş sahne arkasındaki LED ekranlarla yaratılan görüntüler üç boyutlu olarak şarkıcılara eşlik edebiliyordu. Özellikle birinci olan Zelmerlöv’ün sahnede tek adam olarak, iki boyutlu çizgi film karakterleriyle üç boyutlu olarak yaptığı gösterisi bilgisayar teknolojisinin en güzel örneklerinden biriydi.
Eurovision zaten hep politikti
Eurovision’da verilen oyları şarkının kalitesinden ziyade koreografi ve sahne ışıklarının coşkusu, bir de ülkelerin birbirleriyle olan ilşkilerinin etkilediği baştan beri söylenmektedir. Örneğin; Türkiye’nin Ermenistan’dan oy alması ya da Türkiye-Azerbaycan ve Yunanistan-Kıbrıs iklilerinin birbirlerine 10 pandan az vermesi şaşkınlık yaratabilir.
Bu yılki yarışmanın içeriği dostluk, barış, kardeşlik gibi temalara dayandırılsa da, geçen yıl Ukrayna’yı işgal eden Rusya, bir çok ülkeden tam puan aldı ve yarışmayı oldukça yüksek bir puanla ikinci olarak bitirdi. Ukrayna’nın ekonomik nedenlerden bu yıl katılamadığı Eurovision’da, savaş karşıtı mesajlarıyla dikkat çeken Macaristan sadece 19 puan alarak sondan 8. oldu.
Türkiye neden yarışmaya katılmadı?
Olimpayatlara ev sahipliği yapma konusunda oldukça istekli olduğunu bildiğimiz Türkiye, 2009’dan beri uygulanan ve %50 jüri oylarıyla belirlenen oy verme sitemini protesto amacıyla son iki yıldır Eurovision’a katılmıyordu. Bu yıl ise başvuru tarihi kaçırıldığı için üçüncü kez üst üste yarışmaya katılmamış oldu.
Önümüzdeki yıl Türkiye’nin Eurovision’a katılacağını açıklayan yeni TRT Genel Müdürü Şenol Göka, aynı demecinde ‘sadece oylama sistemi değil, ahlaki sisteme ilişkin de bazı sorunlar vardı’ açıklamasını yaptı. Aynı konuyla ilgili Bülent Arınç’ın da beyan vermesi, katılmama kararının Bakanlar Kurulu’nun etkisiyle alındığını gösteriyor.(1)
Evet, Eurovision Şarkı Yarışması’ndaki gösterilerde sergilenen çıplaklık ve cinsellik dozu giderek artıyor, üstüne üstlük bir de sakallı bir “dragqueen” iki yıldır yarışmanın gözdesi oldu. Devletimiz ekranda gördüklerimizden de ahlakımızın bozulacağı kaygısını taşıyor ki; yarışma bu yıl ilk defa Çin’de bile canlı olarak seyredilebilirken, Türkiye’den hiç bir kanal yarışmayı yayınlamadı. Türkiye yarışmaya iştirak etmeyerek zaten de bu renkliliğin parçası olmak istemediğini de göstermişti.
Peki; örneğin bu yılki görüntüleri seyreden halk ekranda izlediği aykırı kişileri gerçek hayatta gördüğünde nasıl davranacaktı? Bu durum seyircinin kendinden farklı görünen insanları daha az ötekileştirmesine veya yadırgamasına vesile olmaz mıydı? Travesti cinayetlerinde bir değişiklik olur muydu acaba?
Mesaj kaygılı şarkı yarışması
Müziğin birleştirici gücü zaten evrensel olarak bilinen bir gerçek. Uluslararası yarışmalardaki farklı onlarca bayrağın aynı anda sallanması da bunun bir göstergesi zaten. Ama bunun yanında, özellikle son yıllarda, Eurovision’da şarkıcılar tarafından da manidar mesajlar veriliyor.
Conchita Wurst geçen yıl yarışmayı kazandığında ödülünü “eşitlik ve birlik umudu taşıyan herkese” adamış ve şöyle demişti:
“Bu gece, barış ve özgürlüğün geleceğine inanan herkese ithaftır. Siz kim olduğunuzu biliyorsunuz. Hep birlikteyiz ve kimse bizi durduramaz.”
Bu yıl ödülünü alırken “herkes bir kahramandır” diye haykıran İsveçli şarkıcının mesajı ise şöyleydi:
“Kimi sevdiğimizin veya neye inandığımızın önemi yok, hepimiz birer kahramanız aslında. Toplumda zayıf olanların yanında durmak ve onların güçlenmesine yardım edebilmek çok önemli. Umarım şarkım bu açıdan insanlara bir mesaj verebilir.”