Millet olarak gösterişi çok severiz. Belki ay sonunu zor getiririz ama cebimizde en pahalı telefonlar vardır. Hatta cüzdanımızda ikiden fazla kredi kartı olmazsa rahat etmeyiz. Tabiri caizse belki ağzımız kokar açlıktan ama biz yine de lüksümüzden taviz vermeyiz. Bizi bu kadar gösteriş meraklısı yapan şeyler nedir diye biraz düşünürsek Türk dizilerinin bu listede üst sıralarda yer aldığını söylemek mümkün.
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama Türk dizilerinde illa ki bir zengin aile vardır. Öyle böyle zenginlik değildir bu; yalıda otururlar, son model arabalara binerler, evde sayısını bilmediğimiz kadar hizmetlileri vardır. Türkiye gerçeği ise, Türkiye İstatistik Kurumu’nun yapmış olduğu araştırmalara göre nüfusun yüzde 16,3’ünün yoksulluk sınırının altında yaşadığıdır. Maddi yoksunluk oranı yüzde 55 – 60’larda olan bir ülke için dizilerdeki bu abartı birçok kişiyi özentiye itiyor dersek yanılmış sayılmayız. Kaldı ki, maddi yoksunluk temel ihtiyacımız olan bazı aktiviteleri yapamamamızla ortaya çıkar, bunlardan en basiti evde çamaşır makinesinin olmamasıdır. Böyle bir ülkede yaşarken Behlül’ün bindiği arabalar, gittiği mekanlar insanları hayaller alemine daldırmasında ne yapsın?
Dizilerin insanları lüks hayata özendirmesi bir yana, bir de gereksiz içeriğiyle kafamızı boş yere meşgul etmesi de aşikar. Günlerce dizinin bir sonraki bölümünde ne olacağıyla ilgili yorum yaparız. Dizi oyuncusu ölür bir yakınımız ölmüş gibi üzülürüz, başrol oyuncuları evlenir günlerce mutluluğunu yaşarız. Hatta yıllarca sokaklarda kendini Polat Alemdar sanan gençlerin varlığından hepimiz haberdarız.
Millet olarak kendimizi dizi senaryosuna çok kaptırıyoruz ve senaristler bunun gayet bilincinde. Dizim var diye kavga eden eşler, misafir kabul etmeyen hanımlar, hatta dizi uğruna programlarını iptal eden insanların olduğu bir memleket Türkiye. Dizi meraklısı ve televizyon bağımlısı insanları hipnoz etme yolunun dizileri olabildiğince uzun tutmak olduğunu bilirler bu işle uğraşanlar. Belgesel sevmeyiz, bilgi yarışmaları sıkıcıdır, haberler desek hep kötü haber veriyor, değmeyin keyfime çayımı alıp dizimi izleyeceğim. Yakınlarımızın, komşularımızın hatta bizim bile kurmuş olduğumuz cümlelerdir bunlar. Dizilerin bize bir şey katmadığını iyi biliriz ama ısrarla izlemeye devam ederiz.
Dizi izlemek bazı kişilerin tek aktivitesidir. Kişi kendine eder sözünden yola çıkarak herkesin fikrine saygı duymak gerek. Ancak çocukları ve gençleri dizilerden uzak tutmakta fayda var. Özellikle şiddet, ihanet ve ahlaka aykırı hareketler içeren dizilerin yayından kaldırılması bence çok mantıklı. Zira bugünün gençleri yarın ülke temsilcileri olacaklar ve Avrupa ülkeleri IQ sıralamasında son sıralarda yer alan ülkemizin çok dizi izleyen değil, çok bilgili ve kültürlü nesillere ihtiyacı var.