Cemalnur Sargut ile Tasavvuf

Cemalnur Sargut ile asıl tanışmam üç yıl öncesine dayanıyor. Bir yakınımızın kendisinin bir konuşmasına gittikten sonra anlattığı ilme ve derinliğine hayran olup kendisini anlata anlata bitirememesiyle araştırmacı ruhum hemen Google amcadan yararlanarak kendisiyle ilgili ufak çaplı bir araştırma yaptırdı.

Cemalnur Sargut ile Tasavvuf (özel röportaj)

“Herkes kendi isminin kaderi üzerine bu aleme gelir”

Tesadüf diye bir şey yoktur ya tevafuk bu ki ben de yaptığım bu ufak çaplı araştırmanın sonunda kendisine hayran kaldım ve o günden sonra kendisini hep takip ettim. Hatta kendisini yakından görmek için kendisinin başkanlığını yaptığı TÜRKAD Türk Kadınları Kültür Derneği’nin düzenlemiş olduğu bir konferansa da gittim. Fakat o kadar yoğun ve kalabalıktı ki karşılaşmak mümkün olmadı. Bu kez altı ay daha bekledim, bundan iki yıl önce tam ta doğum günüme denk gelen o günün akşamında Peygamber Efendimize özel anma gecesi olarak bir sempozyum düzenlediklerini duydum ve o günü heyecanla bekledim.

Gittiğimde etrafı sevenleriyle yine çok yoğun olunca sadece bir fotoğraf çektirebilmiştik.  Karşılıklı konuşup sorularımı yöneltebilmek bundan iki yıl sonra gerçekleşti. Düzenlemiş oldukları Uluslararası Ken’an-er Rıfai Sempozyumu’nda kulis arasında sorularımı beni kırmayarak büyük bir nezaketle cevaplandırdı, o yoğunluk arasında ayırdıkları vakit için kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Daha fazla meraklandırmadan sizi Cemalnur Sargut’un o muhteşem bilgi deniziyle baş başa bırakıyorum.


cemalnur sargut röportaj allah namaz kuran kitap kitabı

Röportaj | Cemalnur Sargut

Tasavvufi bir bakış açısıyla insanın yaradılış sebebi nedir?

Cemalnur Sargut: Kızım bir bütün birlik içindeyken sonsuz bir birlik içindeyken Allah’ı idrak edemezsin, yani balığın denizde olması gibi. Birlikte farklılık yoktur, isim yoktur, aslında bütün bu yaradılış Allah’ın isimlerinin kendisini idrak etmek ve anlamak içindir. Mesela ne önce vardır, ne sonra vardır. Ama Allah önce “Ol” dediğinde gözüktü, o zaman da o kişi önce oldu, Allah sonra oldu. Sonralık ve öncelik ismi zuhur etsin diye “Ol” dedi ve insan oluşturdu. “Af” ismi zuhur etsin diye günahlar oluştu. Yani o sonsuz birliğin içinden sadece ve sadece ayrılmazsak ve uzaklaşmazsak tekrar O’nu tanımak, O’na aşık olmak, O’nu sevmek için bir fırsat elde edemeyiz. Bu da dünyanın gayesi ve idrak etmesidir. Onun için yaratıldık, ne kadar da iyi oldu yaratıldığımız, çok şükür…

cemalnur sargut gizem serra sözen röportaj indigo dergisi
Cemalnur Sargut ve Gizem Serra Sözen

Peki hocam tasavvuf herkesin yaşayabileceği bir felsefe midir? Yoksa günümüzde herkes tarafından konuşulup ama uygulamaya gelince hiçbir çaba gösterilmeyen bir öğreti olarak mı yer alır?

Cemalnur Sargut: Hem öyle, hem böyle… Yani tasavvufu herkes yaşayabilir ama hocam diyor ki biz tohumları Allah ekti, elma tohumundan elma çıkması tasavvuftur, elma tohumundan armut beklenmez ama sulamazsan elma da çıkmaz. O zaman da tasavvufu uygulamamış olursun diyor. Yani ezelimizde ne varsa o ortaya çıkacak. Ama onun ortaya çıkması için gösterdiğimiz gayret ve ahlak-ı muhammediye’ yi yaşamak tasavvuftur. Yaşam biçimi olarak mutlaka Ahlak-ı Muhammediye’yi seçmek lazım. Huzur ve mutluluğun tek yolu bu, onun için İslam çok önemli bir tevhid anlayışıdır. Gördün hocamız her şeyi birliyorlar. Hiçbir şeye abest çirkin demiyorlar ama birlerken yanlışı da gösteriyorlar.

“İslam, bütün dinleri kapsar”

İslamın hakikati nedir? Son zamanlarda  dünyanın İslamiyet’e olan yoğun ilgisi nasıl açıklanabilir?

Cemalnur Sargut: E, çünkü İslam bütün dinlerin bütünleyicisidir. Hocam o kadar güzel bir örnek vermiş ki peygamberler arasında fark yoktur ayetini almış, doğum anında dünya ne kadarına ışığın çok azına alışıktır, değil mi? Güneş doğduğu anda onu Adem olarak değerlendirmiş. Tam on ikide Hz. Muhammed (s.a.s.) tecelli eder, güneş hep aynı güneştir ama bütünleyicilik açısından İslam en üstün dindir. Çünkü bütün dinleri kapsar. Yani iyi bir Müslüman önce çok iyi bir Hristiyan, Musevi, Zerdüşt, hepsini olması lazım. Bunları olduğu için de İslam bütünleyicidir. Tevhid anlayışı çok mühim. İkincisi denge kurar, yani hiçbir din bu kadar dengeli değildir. Mesela Hristiyanlıkta buna vurana, bunu da vur diye izin verilir. Halbuki Müslümanlıkta ne ezil, ne ez. İşte bu birlik Allah ile irtibat, kulu memnun etmek değil, Allah’ı memnun etmek için çalışmak İslam’ı bütün dinlerden üstün kılıyor. Onun için herkesin de hoşuna gidiyor. Bir de ilim var İslam’ın içinde, ikincisi de kavramlar bugün ancak İslam ile anlaşılabilir. Mesela en son Almanya’da beni aile kavramı anlatmam için çağırdı kiliseler ama Hristiyanlıkta aile yok.

cemalnur sargut gizem serra sözen indigo dergisi röportajıPeki inanç, hayatımızın neresindedir?

Cemalnur Sargut: Her yerinde… İnanç olmadan hiçbir şey olmaz, hiçbir şey… İman, inanç bir şeye inanalım. İnanç bize hedef çizer.

İnanç insan hayatında hep var mıdır? Yoksa sonradan oluşan bir değer midir?

Cemalnur Sargut: İnanç, Allah’ın kula nasip ettiği ve kendiyle ilişki sağlaması için yani bütünün parçayla ilişkisini sağlaması için ve ancak mutlu olmanın yolu oradan geçtiği için ezeli olarak kula nasip ettiği bir manadır. Herkeste inanç vardır fakat herkeste her şey vardır da geliştirmezler. Gayret inancı geliştirir. Allah bana bir adım atana ben bin adım gelirim diyor. Dolayısıyla inancı artırmak için de ilim öğrenmek lazım ve tanımadığın bir şeye de yanaşamayacağın için Allah’ı tanımaya çalışmak lazım. Kul bilmelidir ki inançsız ve imansız hiçbir varlığın mutlu olma ihtimali yoktur. Dünya zevkleri insanı çok geçici mutlu eder, hepsi de yok olmaya mahkumdur.

Peygamber efendimizin (s.a.s) miraca çıktığı zamanı biraz anlatabilir misiniz? İnsanın da kendi içinde bir miracı var mıdır?

Cemalnur Sargut: Her insanın kendi çapında kendi miracı vardır. Herkes kendi ismini arar. Herkesin kendi ismi ona raptır, bu yüzden kendi ismini ara. Dolayısıyla da herkesin Allah’ı ve inancı kendi ismine doğrudur. Rabbı kendi ismine göre doğru olduğu için herkesin rabbı farklıdır. Allah birdir ama rab farklıdır. Dolayısıyla da her şey… Mesela Peygamber Efendimizin kendinde olan en belirgin isim, bütün isimlerin sahibi olmasına rağmen Rab ismine doğru miraç yapmıştır, rabbiyete doğru.

Miraç kulun Allah’a yanaşmak için her türlü gayreti göstermesi ve nafile ibadet etmesiyle yükselmesi. Nafile ibadetten kasıt da nafile boş olan nefsine ağır gelen şeyleri Allah için yapmak, sevdiği için kendine zor geleni yaparak O’na yaklaşması. Allah’ın da ona doğru, o yaklaşmaya verdiği değer yüzü suyu hürmetine eğilip tenezzül etmesi. Allah tenezzül ederse o kendi isminin hakikatini görür ve o ismin hakikatinin yaratıcıda olduğunu anlar ve yaratıcıdan başka bir gerçek varlık olmadığını idrak eder, onun varlığı karşısında kendi yokluğunu ister. İşte miracın hakikati budur.

“Madde, atomlar ve her şey Allah diyor”

Tasavvuf her şeyi hoş ve güzel görme sanatını elde etmemiz gerektiğini söyler, fakat sıkıntı ve her geçen gün çığ gibi büyüyen kötülüklerle dolu bir dünyada her şeyi hoş görme sanatını nasıl elde edeceğiz?

Cemalnur Sargut: Çığ gibi büyüyen bir şey yok. Her devir aynı sıkıntı ve belalar vardır. Çığ gibi büyüyen felaketler Peygamber devrinde de vardı, bu devirde de var. İnsanların bir kısmı cehennemi, bir kısmı cennetidir. Dolayısıyla cehennemi olanların, yapıları içindeki cehennemlerini dışa doğru aktarmak ve insanlara zarar vermek vardır. Eğer Allah’a gözümüzü diker de kuldan uzaklaştırırsak ve her şeyi Allah’ın hak olarak yarattığını düşünürsek, her şeyi yaratan Allah’ın her şeyde haklı olduğunu, çünkü bütün bu hakların sahibinin o olduğunu, bizim hak diye iddia ettiğimiz şeylerin çok komik olduğunu idrak eder ve anlarız. Dolayısıyla da her şeyin adalet içinde yürüdüğünü ama düzeni korumak için yapılan bir adalet olduğunu, onun dışındaki her şeyin de, düzeni bozan bir adaletsizlik olduğunu idrak ederiz. Bu yüzden de bu haklı mı bu haksız mı diye meşgul olacağımıza kendi hata ve yanlışlarımızla meşgul oluruz. Nasıl düzeliriz, nasıl daha Allah aşkıyla dolarız ve nasıl yaratılmışı yaratandan ötürü hoş görürüz kavramı oturur beynimizde. Sonra ayetleri okumaya başlarız, her şey beni teşbih eder ayetine gelince orada aklımızı kaybeder gibi oluruz. Çünkü bakarız ki madde de atomlar da Allah diyor, çiçek de, böcek de… Dolayısıyla her yaratılmışa bu sefer Allah’ı teşbih eden atomlar birliği gözüyle bakarız. O zaman da yanlış ve abes görmekten kurtuluruz.

Sizce 21. yüzyıl insanı şükür ve sabrı doğru anlıyor ve yaşıyor mu?

Cemalnur Sargut: Her zaman, 20. 21. 30… Hiçbir yüzyılda insan şükrü anlamamıştır. Çünkü bir saniye sonra ayağının kayıp bacağının kırılmayacağı ve o bacak yerine protezin takılmayacağı diye bir garanti yoktur. İki dakika sonra ölmeyeceği diye bir garanti de yoktur. Dolayısıyla her an bize verilen her şeyden dolayı, hiç haddimiz ve hakkımız olmadığı halde sanki hakkımızmış gibi gezip bir de hakkımız diye savunduğumuz her şeyden dolayı Allah’a şükretmemiz lazım. Çünkü her şey Allah’a aittir, şükretmeyince verdiğini de geri alır. Yaşıyorsak, oturuyorsak, kalkıyorsak nefes alabiliyorsak, idrak edebiliyorsak, yemek yiyip hazmedebiliyorsak, zevk alabiliyorsak, oruç, ibadet yapmanın zevkine varabiliyorsak bunların hepsi Allah’ın bize bir lütfudur. Bunu idrak ettiğimiz zaman da bu şükür olur.

“Kuran’da affedilmeyen iki şey vardır”

Her insanın içinde bir iyi ve kötü taraf olduğu söylenir. İnsanı iyi ve kötü taraflarıyla değerlendirecek olursak iyi insan kime denir?

Cemalnur Sargut: Ahlakı Muhammedi’yi giyinmiş insana iyi insan denir. Mesele burada, peygamber ahlakına sahip olacaksın. Yap dediklerini yapacak, yapma dediklerini yapmayacaksın. Kuran’da affedilmeyen iki şey vardır, onun dışında her şey affolur: Birisi kul hakkı, diğeri de şirk koşmamak. Bunları yaptığımız sürece zaten iyi insan oluruz. İnsanlarla iyi geçinme sanatını elde ederiz çünkü aslında insanla geçinmeyiz, Allah’ın isimleriyle geçiniriz. Dolayısıyla da her isim zıddına rağmen sana Allah’ı hatırlattığı için tekamülümüzde rol oynar. Herkesin beni tekamül ettirdiğini düşünürsem de kavga gürültü kalkar ortadan, şükür başlar.


Tasavvufta nefis terbiyesinden çok bahsedilir. Nefis terbiyesini biraz açacak olursak insanın nefsiyle mücadelesinde yapması gerekenler nelerdir?

Cemalnur Sargut: İnsan nefis terbiyesi yaparsa hata görmez. Kusur görmez kendi aczini bilir. Hiçbir kudreti olmadığını, ibadeti bile Allah’ın lütfuyla yaptığını idrak eder. Edebe gelir susar. Nefis terbiyesi nefse muhalefet etmek demektir, yani onun istediklerini vermemek demektir. Çünkü Hazreti Adem nefsime zulmettim diyor. Zulüm bir şeyi yerli yerine koymamak demek. Nefis tekamül için vardır. Nefse isteklerini verirsek tekamül edemez ve nefse zulmetmiş oluruz. Onun için de kendimizin de, evladımızın da, yetiştirmekle yükümlü olduğumuz herkesin de nefsini beslememeyi tercih edelim.

Bir konuşmanızda dinlemiştim, tasavvufta “ben” demek şeytandandır demiştiniz. Peki insan güzel ahlakı kendisine rehber ettiğinde meleklerden bile üstün kabul edilirken “ben” diyerek nasıl şeytanlaşır?

Cemalnur Sargut: Gayet basit, iki elimle yarattığım secdeden seni alı koyan nedir diyor, Kur’an’ı kerim’de Allah. Sadece insanda iki vasıf vardır: Rabbiyet ve Kulluk, yani nefis ve ruh. Ruhuyla rabtır, nefsiyle kuldur. Şimdi olmayan nefisini var zanneder de Mevlana’nın dediği gibi at idrarını yapmış, üzerine saman çöpü konmuş, üzerine de bir sivrisinek oturmuş var mı benim gibi kaptanı derya diye gezer de; ben derse Allah ruhunu yani onun diriliğini geri alır ve o ölü olan kısmını varlık sanır. O zaman da şeytandan aşağı olur, çünkü şeytan bile her fiilin arkasında Allah’ın olduğunu idrak eder, bu insanlar her fiilin arkasında Allah olduğunu göremezler dahi, çünkü kendilerinden başka bir varlığa inanmazlar.

İnsan kendi içinde bir terbiyeye girerek kötü huylarını bırakabilir mi?

Cemalnur Sargut: Kendi kendine pek beceremez. Bir öğretmene ihtiyaç var.

Günümüzde doğal bir duygu olarak kabul gören kıskançlık ve fesatlık duygusu sizce tekamül yolunda ne gibi tehlikeler teşkil etmekte?

Cemalnur Sargut: Atom bombası gibi… Faydalı kullanırsan çok hayırlıdır, faydasız kullanırsan çok zararlı… Bir huy başkasına zarar vermek üzere bilenen bıçak gibiyse, atom bombasının atom bombasıyla patlaması gibi etrafa zarar verir. Kula zarar veren her şey de kul hakkına girer. Onun için de kıskançlık ve kin insanı mahveder, hatta yoldan çıkarır, Allah’a ters döndürür. Fakat kıskançlığı gıptaya çevirmek için mücadele ederse; kin nefreti, merhamet ve sevgiye çevirmek için… Bu mücadele de en çok Allah aşkıyla olur. Kimi kıskanacağım, yapan yaptıran O derse, yalnız o vardır, başkası yoktur derse mücadele başlar. Bu huyların da olmaması değil, tekamül etmesidir önemli olan.

Kaderde tekamülün yeri nedir? Sizce kader değişebilir mi?

Cemalnur Sargut: Kaderde tekamülün yeri vardır. Tabii kaderdeki yapına göre tekamülün hızlanır veya yavaşlar, herkesin tekamül etmeye hakkı vardır. Çünkü herkesin kaderinde tekamül etme vardır. Kader değişmez, ezelde yazılmıştır fakat herkesin tekamül etmeye meyili olduğu halde burada gayret göstermesi de cüzi iradesine bağlıdır. Ezelinde yazılan şeyler tohum gibi içine ekilmiştir ama gayretiyle sulamazsa hiçbiri ortaya çıkamaz. Allah da ondan sorar sonra.

“Ben edebi, edepsizin edepsizliğinden öğrendim” (Mevlana)

İnsan kendindeki yaratıcıya ait ismi ortaya çıkarabilmek için kendiyle nasıl bir cihada girmelidir?

Cemalnur Sargut: Nefsinin varlığından arınıp temizlenmedikçe, kendindeki isim ortaya çıkmaz. Kendini bir varlık sanmaktan vazgeçecek, herkesi bir varlık sanmaktan vazgeçecek, yapan yaptıran Allah’tır diyecek. Mevlana, “Ben edebi, edepsizin edepsizliğinden öğrendim.” Demek ki her varlığın gerekli olduğuna iman edecek, benim bir şey öğrenmem için Allah her türlü varlığı yaratmış ne kadar şanslıyım diyecek. Tüm bunları yaptığı zaman tekamülü hızlanır ve Allah’a doğru yönelip kendi ismine yönelir.

İnsanın kadere iman etmesi nedir ve bu nasıl elde edilir?

Cemalnur Sargut: Kur’an’a inanan herkesin kadere iman etmesi lazım. Kader olmazsa ki zaten bir matematik şifre olmadığı zaman hiçbir bilgisayar çözümlenemez. Dolayısıyla herkes kendi isminin kaderi üzerine bu aleme gelir ama iman meselesi zor bir meseledir. Ezeli nasibinde iman çok kuvvetli değilse ve onu geliştirmek için hiçbir gayret göstermiyorsa o zaman da zorlanır insan. Aslında herkesin imanı vardır ama maddi hayat insanı sarar, nefsin esiri olur. O zaman da kendini her şeyi çok iyi biliyorum zanneder. İşte felaket orada başlar.

Yer, gök aşk için yaratılmışsa insan dünyada sevgiyi yakalamakta niye bu kadar zorlanmakta?

Cemalnur Sargut: Çünkü Allah’ı tanımadığı için Allah’ın yeryüzündeki isim ve sıfatlarına aşık olup duruyor. Bütüne yönlenmesi gerekirken parçaya yönelince de parçadan tokadı yiyor. Dolayısıyla da insan aşık olması gerekenin hakikat ve Allah olduğunu unutup, parçada bir şeyler ararsa ve bunun sonucunda da aşkı, “bu benim” diye karşılarsa cehennemin içine girer çünkü cehennemin kapıcısının adı Malik’tir. “Benim” dediğimiz her şey bizi cehenneme sokar.

İslam’da namazın yeri ve hakikatlerinden biraz bahsedecek olursak namazın manası dinimizde nedir? Yeni çıkacak olan “Namaz” adlı kitabınızda namazla ilgili değindiğiniz önemli noktalardan biraz bahsedebilir miyiz?

Cemalnur Sargut: Namaz kitabının arkasında yazdığım gibi, Arapçada salât, ateş mânâsına gelen “salye” kökünden alınmıştır. Eğri bir ağaç (odun) doğrultulmak istendiği zaman ateşte ısıtılarak düzeltilir. İnsanda da nefs-i emmârenin mevcudiyetinden dolayı birtakım eğrilikler ve bozukluklar vardır; onların da düzeltilmesi gerekmektedir.

cemalnur sargut gözlerin nuru namaz kitabı

Namaz sayesinde tecellî eden ilâhî, Rabbânî azamet nurları, namaz kılanın nefsindeki eğrilikleri eriterek yok eder. Kul bununla kalmayıp aynı zamanda namaz sayesinde mânevî mîrâcını gerçekleştirir.


Demek ki namaz kılan kimse, ateşte iyice ısıtılarak üzerindeki kir ve pasların temizlendiği maden gibidir. Kimin namazı mânevî harâret ve nûruyla ısınarak eğriliğini giderirse, o kimse cehennem ateşine konmaz.

‘Cemalnur Sargut: Her Şeyin Allah Olduğunu Görmek’


Gizem Serra Sözen
2006 yılında tanıştığım Mevlana’nın Mesnevisi ile manevi yolculuğum başladı diyebilirim. Manevi değerleri her zaman maddi değerlerin önünde tutan bir anne ve babayla büyüdüğüm için maneviyata yakın bir genç olarak büyüdüm, bu yüzden kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü hayattaki en yakın iki rol modelim hal ehli insanlardı. Şimdi cüz-i irademle öğrendiklerimin üstüne her gün bir yenisini daha ekleyerek burada sizlerle paylaşmayı diliyorum… Söz uçar, yazı kalır… Biz en iyisi her ay yazılarda buluşalım…