Küçük Gelinlerin Normalleştirilmesi

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), Türkiye’de yapılan her dört evlilikten birinin küçük yaşlarda olduğuna dikkat çekerek, artık normalleşen meşrulaşan bu olgunun derhal ortadan kalkması gerektiğini vurguluyor.

çocuk gelinler küçük gelinler küçük yaşta evlilik küçük kız çocukları

“İnsanın imkanı varsa; eşi, çocuğu, parası, hele sağlığı olmalı ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, sadece bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü yaşamalıyız. Orada kendimizle baş başa verip dertleşmeliyiz. Hiçbir şeyimiz yokmuş gibi konuşup gülüşmeliyiz. Öyle ki hepsini yitirmek felaketine uğrayınca, onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın.” (Montaigne)

Hepimiz, aile kavramı ile birlikte ‘El ele verildiğinde üstünden gelinmeyecek güçlük yoktur’ kalıbını öğrendik. Ailelerimiz, bize aile olmanın ne demek olduğunu hep kendi bildiği basmakalıp öğretilere bağlı olarak yükleme yaptılar. Aile olmanın yanı sıra hayatta amaçlamamız gereken hedefler neler olmalı bunu bile sıralamış olabilirler. Bu doğrular ile bir yol haritası çizmiş, bizlere yön vermiş olabilirler. Hatta onlar bizler için en doğrusunu seçmiş ve bunların dışına çıkınca çılgına bile dönmüş olabilirler.

Olabilirler ya hani eğer bu doğrulardan çıkmış iseniz vay halinize ‘Kızını dövmeyen, dizini döver işte’ sözleri, o raydan çıkanlar için duyulmadık bir söz olmamıştır. Peki, bireysel istekler ve bu istekler doğrultusunda kararlaştırılmış hedefler olursa, hatta bunlar toplumsal doğruların dışına çıkarsa o zaman yapılası ilk hamle ne olacaktır?


***

Küçük Yaşta Evlilikler

Bakalım: Yakın Türkiye Toplumu Sosyal Tarihi

Konu: Küçük Evlilik

Ülkemizde erken yaşta kız çocuklarının evlilik hayatına girdiği aleni gerçek ile yüzleşip bununla mücadele eden bir toplumun içindeyiz. Bu erken, hatta küçük yaştaki kız çocuklarının evlilikleri, çoğunun akraba evliliği olarak yapıldığı bir toplumda yaşamaktayız.

Konuyla ilgili çok çarpıcı tespitlerde bulunan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, Türkiye’de yapılan her dört evlilikten birinin küçük yaşlarda olduğuna dikkat çekerek, artık normalleşen meşrulaşan bu olgunun derhal ortadan kalkması gerektiğini vurguluyor. Tabi bu vurguların çok sesli hale gelmemesi halinde, sadece masaldan ibare olarak karşımıza çıkıyor.

Bölgesel olarak Türkiye’yi ele almadan, bir bütün olarak düşünerek, her yere ulaşabilmenin ve homojen bir eğitim ve homojen bir yapı olmaksızın sadece güdülenen annelere sahip olacak müstakbel anneler doğurmaya da mahkum kalacağız.

Ülkemizde evlilik bir maharet, bir başarı ve yetişkinlik hareketi gibi algılanmasına rağmen, beni ilgilendiren, ülkemde 13-15 yaşındaki kız çocuklarının bir “avrat” olmasını engelleyemiyor olmaktır.

Bu kız çocukları hele ki kendi istekleri doğrultusunda yani bir aidiyet duygusu arayışı, aile baskısı ve şiddet sebebiyle kaçma dürtüsü ile evlenmeyi bu şekilde mazeretlere sığdırmaya iten bir ülkemden bahsediyoruz.

Ailesi tarafından hele ki kendinden olan annesinin şu sözlerinden bahsetmiyorum diyecektim. Ama hayır, kesinlikle bahsedeceğim:

“Geç yaşa kalırsan evde kalırsın, seni kimse almaz, hazır kısmetin çıkmış, sen de yuvanı kur, mürüvvetini görelim…”

Ha pardon unutmadan ekliyorum “Telli duvaklı gelin olarak göreyim seni kızım”

Biyolojik, psikolojik evrimini tamamlamadan evlenen kardeşim ise gerdekte kendine ne yapılacağını bilmeden sevgi arar: Bulur mu?

Bulduğu; küçük kadın için katlanılması gereken bir durum iken, erkek için mutluluğu dışarıda arama olarak kabullendiğimiz bir toplumsal sonuç.

Psikolojisi nasıl olur küçük kadının?

Bazen çeşitli cinsel rahatsızlıklar ile sonuçlanabilir ki bu sonuç ataerkil toplumun ekmeğine yağ sürer.

Bazen intihar girişimlerine sebep olur ki bu sonuç ataerkil toplumun alışılmamış bir sonucu değildir.

Güçsüz olan kadın karşısında, küçümseyen erkek yalanlamaları ile üstü kapanır.

En kötüsü nedir?

Kendi geçmiş korkunç anıları ile büyümek zorunda kalan kız ve/ya erkek çocukları olur.

Bu çocukların yetişme ortamları yüzünden zincirleme olarak devam eden laneti biz yaratırız.

***

Asıl konuya artık girebilirim.

Yazımın konusu olarak toplumun duyarsız kalamayacağı bir başlık seçerek gündemden uzaklaştırılmanın nasıl yaratıldığını göstermeyi amaçlıyorum. Asıl maksadım ise medyanın göstermek istediğini, hangi stratejilerle başardığını anlatabilmekti.


7 Haziran 2015 Türkiye, gelecek tarihinde yaratabileceği bir değişime odaklandırmaktansa; süslü ve/ya sürükleyici gerçeğe yakın iyi yazılmış senaryolar ile doldurulmuş kanallara atıfta bulunarak, aynısı nasıl yapılmakta olduğunu ispat etmek istedim.

Konu: 7 Haziran 2015

Yer: TBMM

Kasım 2012 tarihinden itibaren Meclis’teki tartışma konusunun son turu oynanacak.

Gelecek Başbakan’ın buradaki amacı kendi dünyasını yaratıp, hükmü olan tek önemli adam olmaktır.

Gerçi adam olmaktan çok uzak bir karakterden de bahsediyor olabiliriz.

Bu adam, sadece bir umut olarak adam olsa dahi fazla hayalperest adamlar pek itici değil mi?

Sonuna kadar itaat ve hatta biat…

Abartmayı yeterince yapamadığımı fark ediyorum, sanırım kalemimde bir kireçlenme söz konusu olmuş.

En iyisi gerçeği tam olarak tanımlamaktır.

Başkan?

Başkan, bir yandan yürütmenin başı sıfatıyla iç ve dış siyaseti yürütürken, bir yandan da Devlet Başkanı sıfatıyla devleti ve milletin birliğini temsil eder ve Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Böylece, mevcut parlamenter sistemde iki başlı yürütme çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a verilen görevler, taslakta Başkan’da birleştirilmektedir.

Başkan’ın yetkilerine bakıldığında, Başkan’ın yasamaya, yürütmeye ve yargı organlarına ilişkin önemli görev ve yetkilerle donatıldığı görülmektedir.

Tüm Bakanlar, Başbakan tarafından seçilir. Tüm görevleri o belirler. Tüm kamu görevlileri onun tarafından seçilir, görevden alınır ve görevlendirilir.

Peki ya Yargı? Ona ne yapacak bizim Başbakan?

Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanı, bizim Başbakan’ın Adalet Bakanı’dır. Yedi üye doğrudan kendi seçeceği kişiler olacaktır. Diğer yedi üye TBMM tarafından seçilecektir. Geri kalan altısı hakimler ve savcılar arasından seçilecektir. Tabi ki de Kurul Başkanı olan Başbakan’ın biat yetisi alanında olan Adaletli Bakan tarafından seçimine şaşırmayacaksınız.

Yargı kalemi olarak, tek bir kalem olacaktır elbette.

Bu kalem, bir el hareketi kırılmaya odaklanan o gözler önünde olacaktır.

Bizim Başbakan, varılan yargı ile ilgili bir üst mahkemeye gitmek isteyebilir dedi ve bunu da düşündü.

Temyiz Mahkemesi adıyla kurulan yeni üst mahkeme içinde eritmesidir. Temyiz Mahkemesi’nin üyelerinin dörtte üçü Hakimler ve Savcılar Kurulu, dörtte biri de Başkan tarafından dokuz yıllığına seçilirler.

Artık onun yasak dediği yasak, mübah dediği mübahtır…

Nasıl mı?

O, Anayasa’da değişiklik yaptığı taktirde, onun dediğini artık kimse ve/veya bir kurum yani Anayasa Mahkemesi, şekil ya da esas bakımından hiçbir surette denetlenemeyeceğinin kayıt altına alınmış olmasıdır. Böylece, Anayasa değişikliklerine ilişkin şekil yönünden yapılacak itirazların bile görüşülmesi engellenmiş olmaktadır.

Var mı bir itirazı olan?


Millet 7 Haziran’da sandıkta itirazını gösterdi. Ümit ediyoruz ki bundan sonraki süreçte devlet, kız çocuklarının erken yaşta baskı ile evlendirilmesine engel olacak.


 

Gülen Keser
Gülen KESER, (1988) Kırklareli'nde doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Yazı yazmaya oniki yaşında denemeler ile başladı. Kurduğu cümlelerdeki kelimeleri, mimikleri ile yaşatmak onun için bütünleştirici bir sanat oldu. İlk köşe yazarlığı deneyimine yerel gazete ile başladı.