Tüm teknolojiyi sonuna kadar kullandığımız ve her nimetinden sonsuzca yararlandığımız bir dönemdeyiz. Hal böyleyken eskiyi yâd ederken ta içimizdeki bam telinin sızladığını neden hissederiz?
Eskiyi anarken başına bir ah eklemeden edemeyiz. Ah o eski günler, ah nerede o bayramlar, ah çocukluğumdaki ramazanlar. Ramazan ayına girmiş bulunmaktayız. Bu yıl en son 30 yılın en uzun Ramazan ayını yaşayacağız. İlk iftar ile son iftar arasında 4 dakikalık bir fark olacak.
Ramazan ayı hicri takvime göre dokuzuncu aydır. On bir ayın sultanıdır. Kur’an-ı Kerim bu ayda Kadir gecesinde indirilmeye başlanmıştır. Allah (c.c) bu ayı bin aydan daha faziletli olduğunu Kur’an-ı Kerim’de haber vermiştir.
Osmanlı dönemindeki Ramazan ayında ibadetler, eğlencelerde, sofralarda bol olurmuş ama hepsi ölçülü olup adab-ı muaşeret kurallarına uygun yapılırmış. İftar, su ve zeytinle açılır, mide tıka basa doldurulmaz, çeşitlerin tadına bakılırcasına yenilirmiş. “Az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer” sözü o zamandan gelmiştir. Hatta hattatlar tarafından bu yazılar itina ile yazılıp evlerin duvarlarına asılır duvarları süslermiş.
Osmanlı Devleti zamanında en büyük eğlence ise her yıl Ramazan’ın değişmez görüntüsü mahya asılmasıydı. Mahyalar o zamanlar demir halatlara asılıyordu. Kandiller mum ve yağla yapılırdı. Mahya ustası önce bir kâğıda mahyasını yazar, kandillerin nerelere asılacağı işaretlenir sonra da üretime geçilirdi. Yapılan mahyalar en fazla 3 saat yanardı o yüzden bütün gece görünmezdi. Mahyalar iki minare arasına tekbirlerle asılırdı. Mahya İslam Devletlerinde bir tek Osmanlıda özellikle İstanbul’da asılırdı. Çünkü çift minareli camiler İstanbul’da yaygındı.
Gene Ramazan ayında sokakların temiz tutulmasına, herkes kendi evinin önünü temiz tutmaya, evin dışını çamur kir veya örümceklerden temizlenmeye itina gösterilirdi ve fener alayları yapılırdı. Bu fener alayları Kur’an ve ilahi eşliğinde olurdu.
Ramazan ayında paylaşım kültürü esastı
Ramazan ayında verilen fitreler ve zekâtlar, Ramazan gelmeden Şaban ayında verilirdi ki, fakir fukara Ramazan erzağını önceden alsınlar ve bu ayda hiçbir sıkıntı çekmesinler diye. Sosyal hizmet veren mekânların medrese, kütüphane gibi yan taraflarında veya önlerinde, 2 metre yüksekliğinde granit görünümünde üstü oyuk bir taş bulunurdu. Yatsı namazına giden Müslümanlar o günkü sadakasını taşın oyuğuna bırakır, böylelikle gecenin karanlığında kendisini saklamış olurdu. İhtiyacı olan da ihtiyacı kadar alır geri kalanını bırakırdı.
Gene maddi durumu yerinde olanlar, fırından iki ekmek parası verip bir tane ekmek alırlar diğerini ihtiyacı olanların alması için bırakırlardı. Askıda ekmek tâ o zamanlardan günümüze gelmektedir.
Örflerimizde, her hareketin, her âdetin kendine göre oldukça naif bir anlamı vardı. Yapılan her hareket hem yapanın hem de karşısındakini zora koşmayacak rencide edilmeyecek şekilde yapılırdı. Zor zamanlar geçirdiğimiz şu asırda bir ay dahi olsa kötülükten, kinden, nefretten arınarak eski Ramazanlardaki o huzuru, coşkuyu, birliği, beraberliği yakalayabilmek dileği ile.
Selam olsun eski Ramazanlarımıza….