Sofraya konulacak tek bir somunun kavgası değildir insan olmak; hayatı öyle ya da böyle devam ettirmek, yuvarlanıp giderek çoğalmak, kan ter içinde çalışmak, sadece yaşıyoruzun şükrüyle günü geceye savuşturmak değildir insan olmak.
İnsan olmak keşiftir dağları tepeleri denizleri…
Türlü coğrafyanın çiçeğini görmektir, koklamaktır.
Ruhu, bedeni dinlemektir kendini keşfetmektir insan olmak.
Sevmeye zaman ayırmak demektir en ince ayrıntılarla bezenmiş,
Dokunmaktır, bakıp görmeye kafa yormaktır insan olmak.
Kendini aşmaktır, kendinle yarışmaktır,
Derin bir nefes almaktır,
Ağız dolusu gülmektir,
Utanmadan ağlamaktır, af dilemektir!
Yanlıştan dönmektir insan olmak!
Ve bazen durup dinlenmektir!
Değişmektir, gelişmektir her bir çakılan çivi ile ilimle ilerlemektir insan olmak…
Atasını, Atalarını anmaktır insan olmak, saygı duymaktır bize emanet ettiği vatan için her gün binlerce kez minnettar kalmaktır.
Unutmamaktır insan olmak! Bu ülke uğruna verilen her bir şehidin yere düşen bedenini, ocağına düşen acısını, anasının gözyaşını, en sevdiğini – en sevdiğini kaybeden eşin çaresizliğini… Unutmamaktır toprağa vermesini…
Sahip çıkmaktır insan olmak! Hakka, hukuka
Kesilen ağaca, yok edilen toprağa,
Diline, kültürüne, coğrafyasına…
Ülkesinin değişen çehresinin ilacı olmaktır insan olmak.
Bayrağına aşık olmaktır,
Geleceğine sahip çıkmaktır insan olmak…
Ait olmaktır vatanına, doğruya dürüstlüğe…
İnadına mücadele vermektir bölünmeye karşı, saygısızlığa karşı, kötüye, adaletsizliğe, kine, nefrete karşı,
Sağduyuyu kaybetmemektir insan olmak.
Bunca örnekle kaliteli olmaktır ve kaliteye yaraşır adımlar atmak seçimler yapmaktır insan olmak.
Öyle körü körüne bağlanmamaktır insan olmak.
Ve hakikaten de;
Bağlanmamak lazım öyle körü körüne bir sevdaya sonu olmayan,
Bağlanmamak lazım ölesiye iki renge, Gezi gençliğinin haklı mücadelesine sahip çıkmayan,
Öyle kuru gürültülere pabuç bırakmamak lazım meydanlardaki…
Aldatıcı aydınlığa kapılmamak lazım pervaneler gibi… Sonu yanmaktır çünkü!
Kör karanlıklarda düşmemek lazım yollara, sırf yapıldı diye…
Destursuz dalmamak lazım yaşamlara öldüresiye…
Bağlanmamak lazım öyle körü körüne hiçbir düşünceye, sırf ağızdan çıktı diye…
O nedenledir ki kapıları çarpıp çıkmamak, tam kapamamak en doğrusu.
Değişeceğimizi, dönüşeceğimizi hesaba katmak gerek düştüğümüz bu yollarda, gözümüze çekilen perdenin acı bir şekilde gerçeklere açılacağını bilmek gerek, bu gün ak dediğimize yarın kara diyeceğimiz mutlak bir gerçek. O nedenle aralı kapı, açık kapı bırakmak lazım yeniden dönebilmek için en başa, yeniden bakabilmek için insanların yüzüne gözlerinin içine, yeniden başlayabilmek için toparlamaya, yıkılanı yakılanı, döküleni, kırılanı, satılanı…
Kısır bir döngü işte dönüp dolaşıp hep aynı yere bağladığımız.
Son olarak Metin Bobaroğlu‘nun defalarca okuduğum yazısından bir alıntı alarak bitirmek istiyorum.
İnsanı insan yapan, değerlerdir. Güvendir, dürüstlüktür, sadakattir, saygıdır. İnsan olmanın sorumluluğu büyüktür. Hele de yönetimde olanlar için çok daha büyük. Yaptıkları her edim, kitleleri etkiler. Etki alanı ne kadar büyükse sorumluluk da o kadar büyük olur. İnsanı insan yapan söz ve davranışların birliğidir. Bu anlamda politikacı ya da dini bir rehber olmak bir sınavdır adeta! Mesele önce insan olmaktır, diğer her şey ardından gelir. Bu bilinçte olmadan bir yeri işgal etmek ise suçtur! İnsanlık suçudur!
7 Haziran’da bu suça ortak olmamak dileği ile…