Yunanistan, İspanya ve Türkiye; bu üç ülkeyi aynı düzleme getiren eşitsizlik, kişisel özgürlüklerin baskılanması, yoksulluk/yoksunluk ve halkın yaşam koşullarının dikkate alınmayarak oy deposu olarak görülmesi sonucunda, yurttaşların kendi inisiyatifinde siyasi siteme kırmızı ışığı yakması, dur bakalım demesidir!
Halka Rağmen Siyaset
Halka rağmen siyaset yapıldığında, demokrasin dışına çıkıldığında değişmeyen tek kural vardır: ‘Öfkeliler’ kibire ve zalimliğe haddini bildirmekten kaçınmaz! Yunanistan hariç, bu iki ülkede yaşanılanları bir devrim olarak değerlendirmek yanlış olacaktır, halk kendini mevcut sisteme anımsatmıştır. Yunanistan zenginlerin sofrasındaki kırıntılara yüz vermemek için halen direnmekte ve oyuna kendi kurallarını koymak istemektedir. Türkiye’de halk üzerine düşeni yapıp, parlamenter sistem ve hukukun üstünlüğü demokrasisine dönmek isterken; siyasetçiler, inisiyatif almamakta ve taşın altına el koymakta diretmektedir!
Avrupa’da devrimler zinciri yaratacağı umudu ile Yunanistan’da seçimleri kazanan Aleksis Çipras liderliğindeki Syriza Hükümeti, kreditörlerden alamadığı yedi milyon Euro yardımından dolayı iflas tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Sorgulanması gereken önemli bir nokta Çipras’ın, ‘Ne Portekiz ne İrlanda için böyle yaptılar. Bu garip tavırlarının iki nedeni olabilir. Ya anlaşma istemiyorlar ya da Yunanistan’daki bazı çıkarlara hizmet ediyorlar’; siteminin ardında yatan gerçeklik, Avrupa egemenlerinin karşı-devrim operasyonu başlatması mıdır? Bu soruyu doğru yanıtlayabilmek için Yunanistan’ın ekonomi mücadelesinden başarıyla çıkması gerekmektedir. Kreditörlerin ‘daha yüksek KDV artışı ve kamu harcaması kesintisi’ baskısına boyun eğmeyen Çipras hükümetinin mücadelesi İspanya ve Türkiye halkları için de önem taşımaktadır.
2014’ün son günlerinde, Kral VI. Felipe’nin ablası Prenses Cristina’nın eşi Inaki Urdangarin’in vergi kaçırma ve karapara aklama nedeniyle yargılanması, iç siyasi dengeleri hareketlendirdi. Yaşanan bu gelişmeler, Yunanistan’daki Syrİza hareketine benzerliğiyle dikkati çekerken ‘radikal sol’ oluşum Podemos’un yıldızını parlatttı. İspanyolca’da Podemos ‘Yapabiliriz’, Katalanca da Ciudadonos ‘Vatandaşlar’ anlamına geliyor. Mayıs 2015’de yapılan yerel seçimlerde, İspanya’nın en büyük ikinci kenti Barcelona’da ise Podemos’un desteklediği ‘Barcelona en Comu’ adlı sol siyasi oluşumun adayı, 41 yaşındaki Ada Colau Belediye Başkanı seçildi. Barcelona’nın ilk kadın belediye başkanı olan Colau, kentteki ipotek mağdurları derneğinin kurucusuydu. Ülkede iktidar neredeyse kırk yıldır Halk Partisi ile Sosyalist Parti arasında gidip geliyordu. Kırk yılın sonunda ne değişti de İspanyol halkı değişme kararı aldı?
Özellikle Yunanistan’da Radikal Sol Koalisyon’un (Syriza) iktidara gelmesi ile daha da cesaretlenen Iglesias, iktidara gelirlerse İspanya’nın borcunun bir kısmının silinmesi için çalışacaklarını söylemekle beraber, Yunanistan’daki durumu da gözlemlemekte midir?
Madrid’in Gezi’si ‘Puerta del Sol’ dan yükselen ‘Öfkeliler’ hareketi, 2015 yerel seçiminde hükümet partisine ağır darbe indirdi. 2011’den bu yana iktidarda olan Başbakan Rajoy liderliğindeki parti, dört yıl önceki seçimde aldığı oyun yüzde kırkını yitirdi. İspanya’da Franco’nun ölümünden sonra demokrasiye damga vuran iki büyük ortak parti yenilmese de ilk yarayı aldı. Seçmen ‘Puerta del Sol-Öfkeliler hareketinin’ içinden çıkan Podemos’un yürüyebileceği yolu açtı. Podemos, hem iktidar partisinden, hem ana muhalefetin oylarının bir kısmını avans olarak aldı. Bu seçime, çeşitli yerlerde farklı sol koalisyonları destekleyerek girdiği için Podemos’un kesin oy yüzdesi ifade edilememekte.
İspanyadaki ekonomik krizin öfkenin birikmesinde payı büyüktü
2011 yılındaki işsizlik oranı ülke genelinde yüzde altmışı bulmak üzereydi. İktidardaki Zapatero’nun İspanyol Sosyalist Partisi, krize karşı neoliberal çözümler üreterek, kamu harcamalarını kısıp işçi haklarını budamayı benimseyerek hatalar zincirini başlattı. Sendikalar işçinin yanında durmayıp, tepki göstermekten ürküyordu. Aynı krizi yaşayan Yunanistan’da 2010 yılında on adet genel grev yapılırken, İspanya’da sadece bir grev yapılabildi. Türkiye’de yapılmaya çalışılan grevler ise ‘Milli Güvenlik’ gerekçesiyle erteleniyordu. 15 Mayıs eyleminden önce Madrid’de metro işçileri grevi olmuştu. Türkiye’deki ‘Yandaş Medya’ gibi gazeteler, tv. kanalları işçileri suçlu gösteren yayınlar yaptı. Hükümet ve medyanın oluşturduğu hakim duygu ‘Bir şeyi protesto ediyorsanız bir parça deli olmanız gerektiği’ yönündeydi. En büyük öfke patlamasının başlangıcı da bu kesinlemeydi.
Öfkeliler Hareketi
8 Mart 2011 tarihinde Öfkeliler (indignados) hareketi adına ‘Şimdi Gerçek Demokrasi’ (Democracia Real Ya) adı ile bir Facebook sayfası açıldı. Bu facebook sayfası 15 Mayıs günü için kemer sıkma politikaları ve yolsuzluğa karşı bir gösteri çağrısı yaptı. 17 Mayıs sabahı polis tarafından zor kullanılarak çadırlar sökülünce sosyal medya üzerinden yapılan çağrılarla binlerce İspanyol, Meydan’a yöneldi ve bir ay sürecek olan protesto kampını kurdu. Fransız siyasetçi Stephane Hessel’in gençleri ekonomik adaletsizliğe karşı ayaklanmaya çağıran 2010 tarihli ‘Öfkelenin!’ isimli kitabı İspanyadaki ayaklanmaya adını verdi. Öfkeliler sol/sağ adlandırmasının, mevcut partilerle sendikaların kendilerini temsil etmediğini ve Gezi Direnişi’nde olduğu gibi başka bir şeye ihtiyaç duyduklarını söylüyorlardı.
İnternet özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa Parlamento’da Şubat 2011’de onaylandı. Akademisyenler ve avukatlardan oluşan bir grup buna tepki olarak ‘oy yok’ web sitesini kurdular.
Bu siteden 22 Mayıs’ta yapılacak yerel seçimlerde ‘İnterneti yasaklayan yasayı kabul eden partilere oy yok!’ çağrısı yaptılar. ‘Geleceksiz Gençlik’, ‘Ev kredisi Kurbanları Platformu’, ‘Şimdi Gerçek Demokrasi’ gibi gruplar, öfkeyi biriktirip, halkı sokağa dökecek kampanyaları gerçekleştirdi. Farklı ideolojilerden solcu eylemcileri birleştiren radikal bir öğrenci/gençlik hareketi ‘Geleceksiz Gençlik’ slogan olarak ‘İşsiz, Evsiz, Korkusuz!’ sloganını benimsedi; hareket, twitter ve facebook’u harekete geçme aracı olarak çok etkin kullandı. Sokaktaki eylemleri örgütlemek hedefi ile sosyal medyayı etkin kullandı. Hareketin facebook sayfası, siyasi inançları ve hayat tarzları ne olursa olsun hükümetin dayattığı kemer sıkma politikalarından ve krizden etkilenen herkesi temsil etmek amacını taşıyordu.
Podemos’un Temel Politikaları
Podemos’un seçimlerdeki adayları da temel politikaları da, tüm üyelerin İnternet aracılığıyla katıldığı oylamalarla belirlenmekte. Üye sayısı iki yüz binin üzerine çıkan partide, her üyenin karar önergesi sunma hakkı var. Alınan kararlarına bakacak olursak, insanlığın en demokratik hak taleplerini görürüz:
– Eğitimi savunun: onların işi değil bizim hakkımız;
– Yolsuzluğa karşı acil önlemler;
– Barınma hakkını kazanın ve finans işlerindeki cezadan muaf olma durumuna son verin;
– Sağlık hakkı için: Herkesten herkese sağlık hizmeti;
– Borçların denetlenmesi ve yeniden yapılandırılması.
Ülke krizin dibindeyken yıkıcı sonuçlarını yaşayan emekçilerin ve özellikle genç kitlelerin karşısına somut çözüm önerileriyle çıkan Podemos, getirdiği önerilerle aynı zamanda siyasal-toplumsal ufkunun sınırlarını da gösterdi. İzlenecek yöntemde, Venezüela, Bolivya gibi Latin Amerika ülkelerinde iktidara gelmiş ‘Sosyal/Liberalizmi andıran, aynı zamanda anarşist özellikler de taşıyan bir karaktere sahip olduğu görülmektedir.
Yolsuzluk Küstahlık ve Kibir
‘Yolsuzluk, küstahlık ve kibire karşı’ başlığını taşıyan mektubuyla Pablo İglesias, İspanya siyasi yaşamının eleştirisini yaparken, geleceğin ‘Öfkeliler Hareketi’nde olduğunu cesurca ifade etmekte:
Yurttaş müdahalesinin devreye girdiği yerlerde demokrasiler, yolsuzluk ve iktidarın küstahlaşması ile yan yana gelmez!
‘Hükümet partisinin almış olduğu darbe’ tamamen öngörülebilir, mantıklı ve tarih önünde kaçınılmazdır. İktidar partisinin silkinmesi, genç kuşaklarla temas kurması; eşitsizlik, fukaralık, dışlanmışlık gibi tahammül edilmez gerçeklerle kararlı mücadeleye girmesi ve tekrar erdemi keşfetmesi için bu yenilgiyi tatması gerekiyordu. Başbakan böylece yurttaşların, iktidardan daha büyük yakınlık ve ilgi beklediğini; vergileriyle yapılan harcamalarda özen istediğini fark etmiştir. Yurttaşlar son tahlilde kurumların, iktidar partisinin mülküne dönüştürülmesini değil sadece yönetilmesini istiyor ve siyasi sınıfta bir hizmet bilincinin oluşmasını talep ediyor. Seçim sonuçları bu yüzden ‘tarihi sıfatını’ hak ediyor.’
Pablo Manuel Iglesias Turrion
1978 doğumlu olan Pablo Manuel Iglesias Turrion, 2014’ten bu yana Podemos’un genel sekreterliğini yürütüyor. Daha önce Madrid’de bulunan Complutense Üniversitesi’nde siyast bilimi dersleri veren Iglesias’ın, Publico, Kaosenlared, Diagonal ve Rebelion.org gibi yayınlarda makaleleri çıktı. Kendini ‘solcu’ olarak tanımlayan ve İspanya Komünist Gençlik Birliği ile küreselleşme karşıtı bir hareketin üyesi olan Iglesias, 2014 yılında sol bileşenlerle birlikte Podemos hareketini kurdu. Aynı yıl Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçildi. Podemos lideri adını, 19’uncu yüzyılda İspanyol sosyalizminin babası olarak kabul gören Pablo Iglesias Posse’den alıyor. Annesi Luisa Maria Turrion, bir sendikanın avukatı; babası Javier Iglesias, iş müfettişi ve emekli tarih öğretmeni olan genç liderin dedesi Manuel Iglesias ise faşist Franco rejimi sırasında ölüme mahkûm edilmiş biri. Ancak dede Iglesias, şahsına yönelik tüm suçlamalardan aklandığı için idam edilmedi.