Ben’in evrimi: Bıçağı bize saplayan kendimizden başkası değil!

Uyanmak isteyen biz. Açığa çıkmak isteyen öz. Evrim için burada olan ise ben! Kimseyi ve hiçbir şeyi sadece olduğu gibi görmüyoruz farkında mıyız?

Ben'in evrimi: Bıçağı bize saplayan kendimizden başkası değil!

Algımızda daima bir kırılma, bir yanılgı var. Çünkü şeylere dair tüm izlenimlerimiz geçmiş deneyimlerimizce şekilleniyor. Dolayısıyla biz kimsek, yani ne yaşamış, ne öğrenmişsek, baktığımız her şeyi buna göre görüyoruz. Nereye bakarsak bakalım, daima kendimizi görüyoruz.

Bunu şöyle adlandırırsak daha anlaşılır olabilir: Tüm yaşadıklarımızı ‘kimlik’ dediğimiz dokuyu ören birer ilmek olarak düşünelim. Bu kimlik dokusu esas varlığımızı, gerçek ‘ben’i perdeleyen bir örtü. Görünmez, anlaşılmaz, tanımlanamaz olan öz’ ün giydiği bir kostüm.  Ve bu kostümle örtülü olduğundan, nereye bakarsa baksın gördüğü doğal olarak bu doku. “An” ekranındaki her şeyin üzerinde bu doku bir filtre gibi. Hakikat bir, fakat bakan herkes farklı bir filtrenin arkasından baktığından, farklı bir şey görüyor, farklı bir algıya sahip oluyor. Gördüğümüzse işte bu yüzden daima ‘kendimiziz’.


Evrimin eğitim sistemi: Karma

Öyleyse hakikate yaklaşmanın yolu bu kimlik dokusunu ilmek ilmek çözmek.  Hakikat açığa çıkmaya meyilli, bunun için doğal süreç bizi bu düğümleri çözmeye itiyor. Çözüm için ilk aşamada düğümleri fark etmek var. Ve tabi bir de bu düğümler olmadığımızı akılda tutmak; kendimizi düğümlerimiz sanırsak onları çözmeye direnç gösteririz. Biz yaşadıklarımız değiliz. Ama yaşadıklarımızı bir sebep sonuç ilişkisi doğrultusunda yaşıyoruz. Hem yatay nedensellik, hem dikey nedensellik. Tüm yaşadığımız sorunları aslında düğümlerimizi fark etmek ve çözmek için yaşıyoruz.  Bunun bir başka adı da karma. Yani bu algıyla karma bir mükafatlandırma sisteminden ziyade evrim için bir eğitim sistemi.

Evrimin Eğitim Sistemi Karma

Bana kalırsa esas ‘ben’ olarak öz’ü fark etmek katman katman bir uyanış, evrimse; hakikate yaklaşmak. Birçok kişi için uyanış ve evrim yolu büyük acılardan geçiyor. Çünkü ancak acılar sonucunda ister istemez dikkatimizi yoğunlaştırıyoruz; artık kurtulmak, uyanmak istiyoruz. Devamlı benzer olayların tekrarı ve giderek artan acı, gittikçe daha derine saplanan bir bıçak gibi. O bıçak aslında tepki isteyen bir uyaran. Beklediği tepki, sonunda o bıçağı fark etmemiz ve tutup çıkartmamız. Yani tedavi, şifa.


Ama bunca acı şart değil.  Acı vücudun (varlığın) savunma mekanizmasıdır. Müdahale edilmesi gereken noktaya işaret eder.  Şifa içindir. Yani sadece farkındalığa getirmek için bir yoldur. İhtiyaç duyulan asıl şey farkındalık. Öyleyse farkındalığımızı arttırırsak bu kadar acıya gerek kalmaz. Farkındalığı geliştirmeninse birçok yolu var. Bu bir nevi zihni eğitmek, ve her türlü meditasyon bunun için bir araç.

Acının faili

Bıçağı bize saplayansa kendimizden başkası değil. Başkalarının kılığında hayatımıza giren acıların tümünü o kılıkta gören, o araç olarak kullanan kendimiziz. Uyanmak isteyen kendimiz, açığa çıkmak isteyen öz.  Evrim için burada olan ‘ben’. Tüm zaman ve enerjimizi dizginsiz at gibi bizi istediği yöne süren nefsimizin boyunduruğunda, korkular ve arzular uğruna harcarken aç kalan özümüz, şifa için acıyla bağırtıyor. Çok şükür.

O bıçağı kendimize saplayan biziz, ama suçlu başkası olmadığı gibi kendimiz de değiliz. O bıçağın saplanma miktarı farkındalık, dolayısıyla şifa için gerekli olan doz. Herkesin iyileşmek için ihtiyaç duyduğu ilaç miktarı farklıdır. Bu doza ihtiyacımız varmış demek ki. Suç yok, suçlu yok. Ve bizi bugün şükrettiğimiz bir duruma getiren geçmişte yaşadığımız bazı acılara şimdi nasıl anlayış ve şükürle bakıyorsak, içinde bulunduğumuz acılara da şimdiden aynı gözle bakmak süreci kolaylaştırıcı olabilir.


Şükür dolu günler dilerim!

Esmaül Hüsna nedir? Zikir çalışması nasıl yapılır? Aura nedir?