Geçimsizlik Oyunları

Oysa bir insanın ruhuna dokunan tüm insanlığın ruhuna dokunur. Başta kendimiz olmak üzere. Bir insanı sevindiren tüm insanlığı sevindirir. Bir insana yol açan tüm insanlığa yol açmış gibidir.

Yeni oyun ruhlara özden, derin ve engin bir saygı duyarak başlar. Yeni oyun ne kendini ne de başkalarını kandırma oyunu değil, “keşif” oyunudur! Bu oyun başta yapılan ilk hataların telafisinin tek ve gerçek yoludur!

ilişkiler

Ruhsal birlik antlaşmasını ilk kim ya da kimler bozduysa, o günden beri olagelen bir durumdur geçimsizlik.

Günümüzde; ailede başta ekonomik sorunlar olmak üzere her türlü konuda ayrılığa düşmeye kadar giden geçimsizlik durumu, toplumda ise daha feci bir durum arz ediyor. Toplumlar, sosyal, ekonomik, politik ve benzeri katmanlara bölünüyor ve bölünmeler sonrası çatışmalar boy gösteriyor.


Geçimsizlikte bir dava güdülüyor. Benim istediğim olacak deniliyor. Diğerleri de aynı şekilde düşünüyor ve başlıyor çatışma turnuvaları. Birbiri üzerine yüklenen benliklerin bitmez savaşı. Anlamak, anlamaya çalışmak, empati yapmak, duyguları kenara bırakıp akla dayalı yaklaşmak ve gerçek bir çözüme odaklanmak akla bile gelmiyor. İnsanın emredici nefsi daima çatışmaları destekliyor. Çatışmalar bir taraftan benliği şişkinleştiriyor diğer taraftan ayrılıkların ve yalnızlıkların tohumunu ekiyor.

 

Geçimsizliğin tarihi insanlığın tarihidir. Binlerce yıl önce var olduktan sonra bu şekilde tanımlanacağını bilir miydi acaba insanlık? İnsanlığın kendisine yönelik kısmen ya da toptan yok edici duygu, fikir açılımları başta yok edilmediğinden bugün kendine dönmüş durumdadır. Bu açılımlar baştan hiç olmasaydı nasıl olurdu? Bireysel varlığının bilincine varmış olduğundan dolayı insan sıfatını taşıyan bu varlık bu bireysel yapısını ayrım, üstünlük ve ‘özel’lik olarak tanımladı.


Oysa bireysel varlığının farkına varmasının nedeni diğer bireysel varlıkları da tanıması ve onlardan ayrı değil onlarla aynı olduğunu kavraması amacına yönelikti. Bireysellikten bütünlüğe doğru gitmesi gerekti. Bütünlükte birliği deneyimlemesi hedefti. Bir basamak daha atlayacaktı varoluşta. Bir basamak daha ilerleyecekti. Yeryüzü cehennemi değil yeryüzü cenneti var edecekti. İlk yanılgı en sona kadar takip ediyor her bilinç düzeyini.

Bir kedinin ciğerden beklediği fayda açıktır! Ya insanın ayrılıktan beklediği fayda nerede saklıdır? İnsan faydaya göre yaşadığını zannediyor! Tüm ayrılık eylemlerini fayda üzere odaklı diye anlamlandırıyor. Doğrusu insan ne kadar da çok yanılıyor. Oysa anlamıyor! Başta içinde yaşadığı herkesten gizlediği sorunları olmak üzere dışında bulunduğu her platformda da rahatsız ve içinde ve dışında savaşmaya mecbur bir halde. Daimi tedirginlik ve bundan kaynaklanan daimi kontrol arayışı buradan filizleniyor. Filizlenen bir asma ya da gül bahçesi değil bunu biliyor ama ben hata yaptım diyemiyor. Geçimsizliğini fark eder gibi bile olsa ısrar ve inatla devam ettiriyor!

Meydan okumalar insana kendi heveslerinin karşı koyamadığı bir emridir! İnsan artık ne aklın ne de mantığın değil tamamen heveslerinin emrindedir. Aynaya bu nedenle uzun süre bakamaz! Hiç ummadığı noktada kendi gerçek yüzüyle baş başa kalmaya asla dayanamaz! Tedirginlik, umutsuzluk, çöküş her yerde var. Bunu hisseder ama oyunun dışına çıkamaz. Oyundan çıkınca yok olacağına inanmıştır.


Oysa bir insanın ruhuna dokunan tüm insanlığın ruhuna dokunur. Başta kendimiz olmak üzere. Bir insanı sevindiren tüm insanlığı sevindirir. Bir insana yol açan tüm insanlığa yol açmış gibidir. Yeni oyun ruhlara özden, derin ve engin bir saygı duyarak başlar. Yeni oyun ne kendini ne de başkalarını kandırma oyunu değil, “keşif” oyunudur! Bu oyun başta yapılan ilk hataların telafisinin tek ve gerçek yoludur!


 

Türker Ercan
Türker Ercan, 1 Haziran 1972 doğumlu. Öğrenciliği hiç bırakmayan bir öğretmen. Uzakdoğu sporları ile uğraştı. Felsefe, psikoloji, parapsikoloji konularında ve mantık alanında uzun yıllar araştırmalar yaptı.