Dünyada eşcinsel kimliğini açıklamış sayılı birkaç imamdan biri olan Daayiee Abdullah ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Abdullah daha önce İngilizce olarak bazı röportajlarda ve Gender Me belgeselinde eşcinsellik ve İslam hakkındaki görüşlerini anlatmıştı. Biz kendisine Türkiye ile ilgili güncel sorular da sorduk. Mutlu ve kendinden oldukça emin eşcinsel bir Müslüman olan Abdullah’ın anlattıkları, herkesin kulak kabartması gereken hafıza açıcı düşünceler.
Röportaj | Daayiee Abdullah
Eşcinsellik bir hastalık mı?
Öncelikle bu tanımı açıklığa kavuşturalım istiyorum: Eşcinselliği siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Aynı cinsiyetten olan insanların ilişkileri tarih boyunca her kültürde bir çok farklı şekilde algılanmış. Eşcinsellik bazı kültürlerde desteklenmiş, hatta o kültürün önemli bir parçası olmuş, bazı kültürlerde de mitolojiden ya da ait oldukları kültürün ahlak kurallarından dolayı hoş görülmemiştir. Fakat özellikle son 150 yılda Viktorial (tutucu ve muhafazakar) ve tıbbi açılardan eşcinselliğin insanların kendilerini ifade etme çeşitliliği yerine bir hastalık olduğu söylemi oluşmuştur. Bana göre eşcinsellik cinsel çeşitliliktir.
Yani Kutsal Kitaplar bu konuda bir şey söylemiyor. Eşcinselliğin bir hastalık olması kültürel bir inanç, doğru mu?
Evet öyle. Dinler gelmeden önce aynı cinsiyetten insanlar arasında farklı bir çok ilişki yaşanıyordu ve bu ilişkilere olumsuz bir anlam yüklenmemişti. Bu sadece, insanların kendilerini ifade etme biçimlerinden biriydi, hatta biseksüeller için bile. Mesela çocuğu olan ailelerin yanlarında bir de erkek yardımcıları olurdu. Asker arkadaşları, ordu görevlileri ya da normal halktan insanlar arasında da görülen bir ilişki türüydü. Hatta kölelik sürecinde de rastlanmıştır eşcinsel ilişkilere.
Yani, bir “Allah” inancı oluşmadan önce eşcinsellik vardı. Sonra İbrahim (Semavi) dinleri Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam geldi ve eşcinsellik kavramı da yeni bir boyut kazandı. Museviliğin ilk yıllarında insanlığın emeli büyük bir ulus kurmak idi ve bu yüzden Musevilik’te amacı çocuk yapmak olmayan cinsel ilişkiler hoş karşılanmıyordu.
Hıristiyan dini ise daha ziyade zengin ve güçlü erkekler ile ergen erkek çocukları arasında yaşanan cinsel ilişki, yani “pedofili” (oğlancılık) konusuyla meşguldü. Bu ilişki geleneği aslında başta olumlu ve faydalı bulunuyordu, çünkü fakirlik içinde yaşayan bir çok kişiye daha müreffeh bir hayat tarzı yaratmıştı. Oğlancılık (pedofili-sodomi) Hıristiyanlığın tolere etmediği şeylerden biriydi. Sonradan bütün bu bilgiler din değiştiren insanlar aracılığıyla İslam dinine aktarıldı.
Yani “eşcinsellik” kavramının anlamlandırılması kültürle alakalı bir durum, insanların bu ilişki türünün tam olarak ne olduğunu tanımlayabilmelerinden değil.
Bu sadece belli başlı bazı insanların yorumu diyebilir miyiz?
Olabilir, ama daha ziyade insanların olayın bütün etmenlerine aynı anda bakmamaları diyebiliriz. İnsanlar bilgileri bir metin kitabı gibi okuyup ezberliyorlar; konuyu, aktörleri, rolleri ya da sonuçları incelemeden. Bu bir zina mı yoksa karşılıklı rıza ile gerçekleşen yetişkin ilişkisi mi?
Bazıları eşçinselliğin tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Siz tedavi olup iyileşmiş bir eşcinsel tanıyor musunuz?
Hayır tanımıyorum. Eşcinselliğin bir hastalık olduğunu söyleyenler bilimi, kendi biyolojilerini ya da bir çok başka etkeni anlamıyor. Ne zaman farklı bir şey ile karşılaşsalar, “öteki” ya da “doğal olmayan” olarak damgalıyorlar. Tabiatta doğal ya da doğal olmayan bir çok şey vardır. Bu yüzden kimse keyfi olarak bir sınır çizgisi çizemez. “Bu taraftaysan haklısın, şu taraftaysan haksızsın.” Bu insanoğlunun diğer insanları kontrol almaya çalışması ya da kendi duygusal algılarından dolayı düştüğü yanılgıyla başa çıkma biçimidir. Bazen insanlar anlayamadıkları şeylerden korkarlar.
Eşcinsellik ve İslam
Sizce neden bu kadar çok ve farklı Kur’an yorumu var?
Hepsi farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda yapıldı çünkü. Hamafi Şafi’den önceydi, Maliki ikisinin arasında bir dönemde yaşadı. Hanbeli ise bunların hepsinden sonra yaşadı ve gerçek bir Kur’an alimi değildi. Diğerlerinden çok daha farklı düşünen bir din adamıydı ve hadis çalışmaları ve Kur’an yorumlamaları üzerine uzmanlaşmıştı. Şiilik ise önceki düşünce tarzlarıı kadar eskidir ve Sunnilik ile mutabık kalacak şekilde gelişmiştir. Yani; elimizde beş kadar farklı temel İslam yorumu var ve bunların hepsi her konuda hemfikir değildir. O zaman başka yorumlara da yer var demektir.
Lut Kıssas’ı hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz nasıl yorumluyorsunuz bu hadisi?
Hadisleri pek doğru bulmuyorum. Elimizdeki yaklaşık 5000 hadisten 4900’ü kuşkulu ya da birbirleriyle çelişecek kadar zayıftır. Din alimlerine göre sadece 100 tanesinin doğru olduğu bir şekilde kesindir. Bu 100 hadis dışındakiler ya birbiriyle ya Kur’an ile çelişiyor. Bu durumda ben hadislerin güvenilirlik veya geçerliliklerini onaylayamam. Dolayısıyla hadislerin çoğu ya fayda sağlamak ya da zamanın politik çıkarlarını korumak için ortaya atılmışlardır.
Lut hikayesi ile ilgili olan konu da uydurulmuştur. Kur’an’dan bir referans verilecek olunursa şunu hatırlatmak isterim; Lut hikayesi yaratıcımızın masum insanlara zarar verdiği için yok ettiği diğer toplumlar hakkındadır. İnsanlara ne yapıp zarar vermişlerdir? Bazı din adamlarına göre bu sorunun cevabı “cinsel ilişki”; Aynı cinsiyetten olan birisiyle cinsel ilişkiye girmektir. Ben de bunu teori olarak şöyle düşünüyorum: Eğer cinsel ilişki seni suçlu yapıyorsa, evrensel tanımlamaya göre cinsel birleşme eylemi bir erkeğin bir kadın ile çiftleşmesidir ki bu tecavüzcülerin de gerçekleştirdiği cinsel eylemdir. O zaman bütün erkekler tecavüzcüdür. Aynı şekilde kadınların yaptığı eylem de fahişelerin yaptığı iş ile aynıdır. O zaman bütün kadınlar fahişedir.
Yani kim olduklarını belirleyen yaptıkları eylemdir. Pek tabii ki herkesin tecavüzcü ya da fahişe olması diye bir şey söz konusu olamaz. Bu mantığı genişletecek olursak; nasıl ki karısı olan her hetero erkek, homoseksüel tecavüzü işkence ve kontrol takıntısı amacıyla kullanabiliyorsa, her homoseksüel tavır da cinsel kimliğin belirleyicisi olamaz. O zaman bu kıssasta bahsedilen suç “çiftleşme eylemi” olamaz, başka bir şey olmalı. Konu iyice incelenirse burada masum insanlara karşı uygulanan kötülüğün tecavüz, ceza ve işkence olduğu ortaya çıkar. Kur’an’da o zaman ne olduğuna dair açıklamalar vardır: Ayetlerde açıkça anlatılır ki; masumlara insanların verdiği zarar baskıcı, zararlı ve tahrip edici bir tavırdaydı.
Eşcinselliğe karşı kullanılan tek İslami söylem bu değil mi?
Evet, doğru. Ama görmemiz gerekir ki; Bu konu hakkında kendileri derinlemesine ve ciddi bir araştırma yapmamış kişiler kendilerine öğretilmiş yanlış bilgileri başkalarına aktarmak istiyor. Sorun da burdan kaynaklanıyor zaten. Benim vardığım sonuca varmayacak bile olsalar, konuyu derinlemesine işleyip anlama şansı olan insanlar bile vardıkları sonucun temelini değiştiriyorlar. Çünkü onların geçmişte kullandığı bazı içerikler günümüzün inanılırlık standartlarıyla bağdaşmıyor.
İslam 1500 yıldır var ama sadece yakın zamanda bir kaç din insanı eşcinsel kimliğini açıkladı. Neden daha önce değil de şimdi?
Bu tam net değil aslında. Bu Salafist düşünce tarzını takip eden Vahabiliğin bir yorumlaması, ki çok dar bir kapsamla açıklanmıştır. Bütün İslam tarihi boyunca her zaman cinsel çeşitliliği destekleyen bireyler ya da din adamları olmuştur.
Dünya’da her 150-200 yılda bir ruhsal bir yenilenme ve entellektüel bir canlanma olur. Dolayısıyla İslamik mesajların anlaşılması da o devrin insanına göre yeniden değerlendirilir. Yani Müslümanların hayatını zamana uyarlayacak yasal reformlar oluşur.
Mesela 160 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu, İngiliz kolonilerinin İmpoaratorluğa gelip kültürü değiştirmeye çalışmasından sonra, eşcinselliği suç olmaktan çıkarmıştır. İngilizler Osmanlı’yı birçok Avrupa kolonisine ayırarak “oğlancılık”ı yasaklayan kendi Viktorial kültürlerini yerleştirmeye çalışmışlardı. Bu duruma karşı durmak isteyen Osmanlı da eşcinsel olarak sınıflandırabilecek insanların cezalandırılmaması için yeni yasal düzenlemeler yaptı.
Yani Batı’dan çok daha önce İslam Dünya’sı eşcinselliği suç olmaktan çıkarmıştır. Ve şimdi, yani 160 yıl sonra dünyada kadın hakları ve cinsel çeşitlilik konularında yeni reformlar yapılmakta. Bu gibi hakların kazanılmasındaki çalışmalar hız kazanıyor ve ayrıca akademisyenler de bu konunun geçmişte yorumlandığı şeklin olumlu olmadığında ve eşcinselliğin negatif bir olgu olarak anlaşılmasının sebebinin politik ve kültürel sebepler olduğunda hem fikirler.
Bugün bu konuyu insan pisikolojisini, tıp bilimini ve yeni iletişim teknolojileri sayesinde dünyayı çok daha iyi çözebilen üstün çağdaş bilimümüzle tekrar değerlendirmeliyiz. LGBTQ Müslümanlarının durumunu İcma Kanunları’na göre değerlendirmek zorunda değiliz.
İslam ve Huzur
Hıristiyan bir eşcinsel olarak da dindar mıydınız?
Dindar bir çocuktum ben, ama 8 yaşında anlamlandıramadığım şeyler keşfettim ve sorgulama gereği duydum. Büyüdüğüm kültürde bu sorularıma anlamlı cevaplar bulamamıştım çünkü. Sonra diğer inançları araştırmaya başladım. Detroit şehrinde bulunan Hindu ve Budist tapınaklarına, Yahudi sinagoguna ve diğer çeşitli Hıristiyan inançlarının kiliselerine gittim. Bu kadar çok farklı bilgiye maruz kalmak bana Allah’ın ne demek istediği hakkında çok çeşitli anlayışların olabileceğini öğretti. Hiç bir zaman insanların kendilerini ifade etmek için sadece bir yol olduğuna inanmadım, daha fazla yol olması gerek diye düşündüm. Yaratıcı her zaman aynı “yaratıcı”, ama insanların kendilerini ifade etme biçimleri farklı olabiliyor. Ve amaç insanlar arasında eşitlik ve denge kurmak olduğu sürece bunda bir sorun yok.
Siz Müslüman olarak doğmadınız, Müslümanlığı seçtiniz. Neden İslam?
Pekin Üniversitesi’nde okurken bazı sınıf arkadaşlarım Hue ve Uygur Müslümanı’ydı. Hueler etnik Çinli, Uygurlar ise Çin’in batısına göç etmiş eski Türkler. Onlarla sohbetlerim sırasında İslam’a merak sardım. Sonra Pekin’deki Nyou Jye Camiisi’ni ziyaret ettim ve bu benim İslam ile ilk gerçek tanışmam oldu. Orada dinlediğim Hutbe (o zaman Arapça bilmiyordum, Çince dinlemiştim) bana çok anlamlı geldi ve İslam’a olan ilgim daha da arttı. O günden beri yaptığım akademik çalışmalar, incelemeler ve insanlara verdiğim dini danışmanlık sonrasında diyebilirim ki; İslam bana doğru bir seçim olduğunu kanıtladı.
İslami öğretilerin huzurlu bir toplum yaratabileceğini mi düşünüyor musunuz?
Eğer adalet, merhamet ve insaf gibi temel konulara sadık kalınabilirse, insanların İslam’ın barışcıl yönünü görmeleri çok daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. Müslüman ya da gayri müslim, insanların yanılmasının ya da İslam’ı anlamak istememesinin sebebi; Kur’an ı bir “kural kitabı” olarak görmeleridir. Yani: “Onlar o zaman öyle yapmış biz de şimdi aynısını yapmalıyız.” Kur’an bu değil. Nasıl İncil veya Tevrat kendi zamanları için gelmişse, Kur’an ve mesajları da kendi zamanı için gelmiştir. Kur’an’ın bir mesajı da: dinlerin amacının barış ve huzur olduğudur zaten.
Müslümanlığın bu günkü şöhreti hakkında ne düşünüyorsunuz?
İslam politik olarak kötüye kullanılıyor ve bu yüzden de özellikle son 15-20 yıl içinde bir çok politik sorunlar ortaya çıktı. Biraz daha, mesela 50 yıl geriye gidersek: Petrol parası ile beraber Vahabi ve Salafist düşünce tarzı da Ortadoğu’dan Dünya’nın diğer yerlerine transfer edildi. Yani petrol ile beraber Ortadoğu kültürü de Batı’ya ithal edildi. Bu da bir çok açıdan zarar verici oldu, çünkü başka bir kültürün içine sokulan şeyler yadırganır ve bu da karmaşaya sebep olabilir. Bu durumda da politik olarak yeni bilgilerin insanların inançlarını anlamasında daha doğru olacağı açıklaması yapılır. Fakat ben bu görüşe katılmıyorum, yanlış bir düşünce.
Müslüman bir eşcinsel olmak
Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Kimliğiniz nedir?
Kendimi nasıl tanımlarsam tanımlayayım; Mesela sihayi Amerikalı erkek, yüksek eğitim almış, bir çok coğrafyayı dolaşmış, yurtdışında yaşamış, bir kaç dil bilen vs. Eşcinsel olmam bu uzun listenin sonunda yer alır ancak. Eşcinsellik benim tek ve ilk kimliğim değil.
Eşcinselliğinizi çocuk yaşınızda farkettiniz ve ergen yaşınızda çevrenize açıkladınız. Zor bir yolculuk olsa gerek.
Hayır pek zor değildi. Konuyu ailemle aramda hallettikten sonra bir sorun olmadı. Başka kimi ilgilendirir ki bu zaten?
Yani asıl sorun aile. Konuyu aile içinde hallettikten sonra kendinizi diğer insanlara kabul ettirmeniz daha kolay oldu, öyle değil mi?
Evet. Bir aile içinde yetişiyorsunuz ve dolayısıyla herkes birbirini tanıyor. Aile içinde huzurlu bir anlayış ortamı var ise, yapılacak tek şey serpilip büyümek.
Müslüman olduktan sonra eşcinsel kimliğinizde ne değişti?
Bir şey değişmedi. Müslüman olduğum zaman zaten çoktan beri çevremde ve ailemde kabullenilmiş bir eşcinseldim. Sorun aslında insanların bir şeyin ne olup olmadığı hakkındaki yanlış anlayışları. Aynı dilde bile insanların kendilerini ifade etmeleri çeşit çeşit olabilir. Ben İslam’ı kabul ettikten sonra herhangi bir şekilde değişmedim, çünkü değişecek bir şey yoktu. Ben erkek seven bir erkeğim. Zaten emekli bir futbolcuya benziyorum, efeminen görünüşüm ya da hareketlerim de yok. Bu yüzden insanlar bana pek eşcinsel bir erkek diye yaklaşmıyorlar hemen.
Yani cinsel kimliğinizin İslam’ı seçmenizde bir etkisi yok.
Doğru. Benim Kur’an’dan anladığım; İnsanlar gelişir ve eşini ya da yol arkadaşını bir şekilde bulur. Kur’an gayet açık aslında, genelde kadın ya da erkek kelimelerini kullanmaz, partner ya da eş gibi cinsiyet içermeyen bir terminoloji kullanır. Kur’an’daki kurallar ya da yorumlar kişinin cinsiyeti ya da cinsel eğilimi ne olursa olsun herkese aynı şekilde hitap eder.
Kendinizi sadece LGBTQ imamı olarak mı görüyorsunuz?
Tabii ki değil. Bu çok önemli bir konu aslında, sorduğun için teşekkür ederim. Medya eskiden beni hep “eşcinsel imam” olarak tanıtmaya çalıştı. Bir derece tabii ki doğru bu ama ben herkesin imamıyım. Yani benim işim ve insanlarla olan etkileşimim kapsayıcılık prensibine dayalı. Herkese hitap edebilirim, kimseyi kapsam dışında bırakmıyorum ki bu çok önemli bir nokta. Hem eşcinsel hem de heteroseksüeller bana bir çok konuda danışmak ya da dini bilgi almak için başvuruyor. Ayrıca geleneksel olmayan şekilde dini nikah kıymak isteyenler de bana geliyor. Son 15 yılda nikahını kıydığım 65 çiftin 47’si eşcinsel değildi.
LGBTQ’lerin sorunları
Diğer dini cemaatlerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Politik olan konularda dini cemaatler olarak genelde fikir ayrılıklarına düşüyoruz. Ama evlilik eşitliği, insanların cinsel tercihi ya da cinsiyeti ne olursa olsun dini pratiklerini gerçekleştirebilmesi gibi temel konularda benim gibi düşünen din insanlarıyla genelde fikir ayrılığı yaşamıyorum. Mesela Budizm, Hinduizm dinleri ve Şih mezhebi de benim gibi düşünüyor. Bunun dışında fikirlerime karşı çıkanlar genelde beni küçük düşürmek isteyenler.
Amerika’da laik yasalar geçerlidir. Dünyada da sanırım “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi” daha büyük bür standarttır. Zaten hepimizin din ya da ırka bakmaksızın herkese eşit adalet uygulanmasından yana olması gerekmez mi?
Genel olarak sosyal medya ya da mail ile aldığım tepkileri soracak olursan; Evet zaman zaman olumsuz yorumlar geliyor ama bana teşekkür ve takdir mesajları yazanların sayısı, beni tenkit edenlerden yaklaşık üç kat daha fazla.
Özellikle dini kesimden gelen olumsuz tepkilere nasıl karşılık veriyorsunuz?
Bu haklı ya da haksız olma meselesi değil aslında, ama bir çok insanın tutumu bu şekilde malesef. Öncelikle hepimizin karşılıklı oturup konuşabileceğimizi anlatmaya çalışıyorum. Sonra onlara bulunduğum konumu anlatıp, aynı anda ben de onlarınkini görmeye çalışıyorum, ki bu zaten çoğunlukla bildiğimiz klasik düşünce tarzı. Anlatmak istediğim; aslında okuduğumuz şeyin aynı metin olduğu, sadece benim vardığım noktanın onlarınkinden farklı olduğu. Bu benim yanlış düşündüğüm anamına gelmez. Sadece varılan sonuçlar farklı ve bunun kimseye bir zararı yok.
Fiziksel dünyada da öyle değil mi? Farklı perspektiflerden bakılan olaylar farklı şekillerde algılanabilir. Mesela bir trafik kazası: İki arabanın çarpışmasına caddeden yani yer yüzeyinden, ya da bir binanın ikinci katından aşağıya doğru bakanlar kazayı farklı şekillerde göreceklerdir. Bilgi aynıdır ama algı farklı olacaktır. Ve bu iki görüşü beraber değerlendirdiğimizde kazanın neden olduğunu ya da sürücülerin ne yaptığını çözebiliriz. Yani; Kur’an ile ilgili farklı görüş ve algıları karşılaştırıp beraber değerlendirirsek daha büyük ve daha doğru bir bilgiye ulaşabiliriz. İnsanların yanıldığı nokta şu ki; aslında hepimiz o daha büyük gerçeğin ya da doğrunun peşindeyiz. Büyük doğru daha küçük doğruları da kapsar zaten. Ama bazen insanlar bu mantığı anlamayı reddediyor.
Hayatınızdaki en zor ve en mutlu anlarınız nelerdir?
Bazen diğer insanlara bazı şeyleri anlatmak çok zor oluyor. Mesela bazı ülkelerde özgürlüklerini kazanmaya çalışan LGBTQ’ler hala aileleriyle ve toplumla zorluklar yaşıyorlar. Ya da başka sebeplerden dolayı da yara almış olabilir bu insanlar. Çünkü acı çekmişler, aşağılanmışlar, utandırılmışlar, toplumdan dışlanmışlar ve tartaklanmışlar. Diğer insanlar gibi olabilmeleri için özel ilgiye ve bakıma ihtiyaçları var.
Her yıl Philadelphia’da yapılan buluşmamız bu bakımdan çok önemli. Orada insanlar kendilerine benzer insanlarla tanışıyor ve bir aile ortamı buluyorlar. Çünkü daha rahat bir ortamda kendilerini de daha iyi anlayabiliyorlar. Memleketlerine döndüklerinde kendilerini kabullenen ya da destekleyen insanlar olmasa da buluşmada tanıştıkları diğer müslüman eşcinsellerle internet arkadaşlıklarına devam ediyorlar.
Eğitim şart!
MECCA Enstitüsü‘nü kurmanızın amacı nedir, neler yapacaksınız?
Ben MECCA Enstitüsünün kurucusu ve başkanıyım. Beş yıl önce geldi aklıma bu fikir. İnsanların Kur’an’ın mesajlarını doğru anlamaları için onları eskiden öğrendiklerini temel alarak eğitmek yerine, eskiden öğrendiklerinin içinden günümüz dünyasına uygulanabilecekleri seçip yeniliklere açık bir şekilde yeniden değerlendirerek eğitmenin daha doğru olacağını farkettim. Bu mantığı şu örnekle açıklayabilirim: Eskiden kırsal kesimlerde ya da çöllerde develerin nasıl sürüleceği ya da atların zamanın şartlarına göre nasıl kullanılacağına dair kurallar vardı. Modern çağda aynı işlerin nasıl yapılacağı eskiye göre farklı tabii ki ama diğer insanlarla ilişkilerimizde uymamız gereken etik ve nezaket kuralları devam ediyor.
Bugün develerimizi nereye park ediyoruz? Tabii ki bugün artık develerle yolculuk etmiyoruz ya da günlük hayatta at kullanmıyoruz. Onların yerine arabalarımızı sürüp, toplu taşıma araçlarına biniyoruz. Ama o metotların uygulanması veya trafik kuralları temel olarak hala aynı aslında. Taşıtını insanların üzerine üzerine sürmezsin mesela, ya da toplumunda sorun yaratacak herhangi bir davranışta bulunmamız hoş karşılanmaz.
Biz MECCA Enstitüsü’ndekilerin amacı; İnsanları kendi muhakemeleriyle Kur’an mesajlarını anlamaya yönlendirmek olacak. Din adamlarının dediği, molların desteklediği ya da uzaklarda bir yerde fildişi kulelerinden oturup fetva verenlere bağımlı kalmadan. Yani öğrenciler konuyu akademik olarak çalışacak, okumaları yapacak, önüne çıkacak soruları cevaplayacak, muhakeme yapacak. Pasif bir şekilde oturup, birilerinin Kur’an mesajlarının ne anlama geldiğini anlatmasını dinlemeyecek.
Bu aynı zamanda bir “online kurs” olacak. Yani öğrenci nerede olursa olsun akıllı telefon, tablet, dizüstü ya da masaüstü bilgisayarından derse katılabilecek, eğitmene soru sorabilecek. Bunların ayarlamalarını yapmada eğitim asistanlarımız yardımcı olacak öğrencilere. Ayrıca ders notlarına arşivimizden ulaşılabilinecek. Kayıtlarımız 27-29 Temmuz’da başlıyor. Dersler ise Eylül’ün ikinci haftası başlıyor.
Kısaca kapsayıcı ve ilerlemeci bir perspektif ile eski yorumları mukayese ederek Kur’an’a modern yorumlar getireceğiz. Kur’an etiğini ve psikolojisini öğreterek modern Kur’an yorumları üzerine çalışacağız. Erken İslam tarihini, o zamanlardaki cinsiyet ve cinsellik anlayışlarını tartışacağız. Kur’an ezberi ve Arapça derslerimiz olacak. Bir de Hadisler ve onlarla ilgili sorunları ciddi bir şekilde sorgulayacağız.
Bunlar sadece başlangıç dersleri. Amacımız üç yılın sonunda öğrencilerin imam ya da imame olmalarına yetecek derleri almış olmaları. Gerekli donanımı edindikleri zaman da hapishane, hastane ya da askeriyede sosyal hizmet görevlileri olarak ve kapsayıcı camiler ve ya diğer ibadethanelerde dini görevli olarak çalışabilecekler.
Yani MECCA Enstitüsü kadın imamlar da mı yetiştirecek?
MECCA Enstitüsü kapsayıcı ve yenilikçi bir İslami eğitim merkezi. ‘Kapsayıcı ve yenilikçi eğitim’ kadınları, cinsel grup azınlıklarını ve transları da öğrenci olarak görmek zorundadır. Ayrıca bu eğitim daha önceden biz inananları ayırmak ya da tecrit etmek için kullanılmış fiziksel sakatlık, farklı İslami düşünce tarzları, etnik köken gibi gruplar altında toplanmış insanları da kapsayacak.
Kadının ibadet yönetmesine gelince; Kur’an’da hiçbir zaman kadınların ibadet seremonisinin herhangi bir parçasına katılmalarını engelleyen bir sebep yoktur. Bu görüş İslam’ın geldiği zamanlarda var olan ataerkil hanedan sisteminin devlet yönetimi içinde yer almasından kaynaklanmıştır. Kadınların ibadete katılmalarınn engellenmesi Hazreti Muhammed’in 632 yılında ölmesinden sonra çıkmıştır. 661-662 yıllarında ise, sadrazamın torununun İslam İmparatorluğu’nın lideri olup başkent Şam’a göç etmesiyle kabile toplumunun hanedanlık sistemi geri gelmiştir.
Siz enstitüde hangi dersleri vereceksiniz?
Bu güz semestiri “Karşılaştırmalı kronolojik Kur’an” dersi vereceğim. Bu 36 saatlik 9 aylık dönemlerden oluşan üç semestirlik bir kurs olacak. Önce son 100 yılda popüler bazı yorumcuların Kur’an meallerini ele alacağım. Sonra öğrenciler Hazreti Muhammed’e ilk vahiy inmesinden itibaren başlayarak tüm ayetleri teker teker okuyacak, sonra da farklı yorumları inceleyip aralarındaki tutarsızlıkları beraber tartışacağız. Sanırım bu şekilde öğrencilerin konuyu anlamaları, günümüzde “gerçek İslam” diye tanıtılan tek bir düşünce tarzını öğrenmelerinden daha aydınlatıcı olacaktır.
Günümüzde LGBTQ olmak!
Neden LGBT’lere karşı toplumsal bir dışlama ve çifte standart var, neden bazı insanlar onlardan nefret ediyor?
Öyle yapmaları onlara öğretiliyor ve kültür de bu zihniyeti destekliyor. Genellikle insanların birinden nefret etmek için gerçek bir sebebi olmaz. Bazı insanlar da siyahilerden, Asyalı’lardan ya da başka bir etnik kökenden nefret etmesi gerektiği öğretilerek büyütülmüştür mesela. Çoğu kez nefret taşıyan o kişinin geçmişinde nefret ettiği kişi tarafından bir yaralanma ya da zarar verilme gibi bir olay yaşanmamıştır. Öyle bile olsa, ona zarar verenin, o kişinin ait olduğu etnik grup değil sadece o gruptan tek bir kişi olduğunu algılayamıyorlar. O yüzden işte nefret öğretiliyor diyorum. Birisinin onlara söylemesinden başka bu sonuca varmalarını gerektirecek başka bir sebepleri yok aslında. Ama bu bile onların nefretleri için yeterli bir sebep.
Amerika dışında, Norveç gibi başka ülkelerin LGBT kuruluşlarında da aktifsiniz. Farklı kültürlerdeki eşcinsellerin kendilerini ifade etme şekillerinde farklılıklar görüyor musunuz?
Hayır, Norveç’te LGBTQ’ler ile Amarikalı ya da Avrupalı olanlar arasında bir fark görmüyorum. Yanlız mülteci ya da göçmen eşcinsellerin kendini toplumdan izole ettiğini gözlemliyorum ve bunun sebebinin o kişinin kendisinden değil hükümet politikalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Mültecilere dil kursu ya da sosyal integrasyon hizmetleri yerine (psikolojik) bakım sağlanmalı öncelikle. Bunlar hükümetlerin görüş darlığından kaynaklanan hatalar. Bir başka hata da polisin namus cinayetleri ve görücü usulü evlenme konularını ciddiye almaması. Bunlardan kaynaklanan sorunlar yüzünden bir çok genç hayati tehlike altında yaşıyor.
Türkiye’deki LGBT örgütleriyle bağlantınız var mı?
Çok az. Eskiden bir görüşmemiz olmuştu. Bir kaç yıl önce üzerine konuştuğum konular hakkında yazdıklarımı Türkçe olarak kullanmak istemişlerdi. Bunlar Türkçe olarak kullanıldı ve gerçekten Türkiye LGBTQ’ler arasında daha fazla olumlu bakış açıları görmeye başladık.
Türkiye’deki son Onur Yürüyüşü, Ramazan ayına denk gelmiş olsa da eskilerinden daha canlı ve renkliydi. Bu son yürüyüşte bazı katılanlar tamamen soyunarak kışkırtıcı hareketlerde bulundu. Bu anlar fotoğraflandı ve fotoğraflar internette yayınlanınca çok tepki çekti.
LGBTQ’ların bu tür marjinal davranışları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben burda heteroseksüellerin her zaman yaptığı şeylerden farklı birşey görmüyorum, heterolar yapınca dikkat çekilmeyen birşeyi homoseksüller yapınca gözümüze sokmaya çalışıyorlar. Ama tabii ki bu tarz davranışları onaylamıyorum, çünkü bunlar eşcinselliğe karşı olan ve saldırmak için bahane arayanlara hazır malzeme yaratır ve bu da genel olarak tüm LGBTQ’lere zarar verir.
Bence bu eleştiri bir şekilde heterolseksüellere her zaman olan bir şeye dikkat çekmek için – Müslüman olmayan ülkelerdeki bazı durumlarda verilen aşırı açık poz. Bu yaptıkları göründüğü kadar açık bir şekilde yapılmamış bile olsa aynı tepkiyi alacaktır. Ama Türkiye laik bir ülke olmalı, dindar değil. İnsanların böyle bir şeyi birilerine saldırmak için kullanabilmeleri hükümetin basiretsizliğidir. Bu sorunlardan sadece birisi.
Ben de o yürüyüşten bir fotoğraf görmüştüm; Toma tarafından yere düşürülmüş ve dudağı kanayan bir trans kadının resmiydi. Bu fotoğrafa baktığınızda aslında transların bir şekilde memnun olduklarını görebilirsiniz, çünkü artık yok sayılamayacaklardır. Yani artık toplum onları gerçek bir insan olarak görüp bir şeyler yapılması gerektiğini anlamıştır.
Toplumun inançlarına karşı bir itham olarak algıladıkları şeyi ortadan kaldırma isteği bu şekilde devletten onay almış oluyor. Bu yüzden de laik bir yönetim olarak devletin yaklaşımını daha uzlaşmacı bir hale getirmesi ve dini yasal kanunlara uyarlamak isteyen kesimi de dizginlemesi gerekir. Bu dindar insanların bir şeyleri hoş görüyor olması demek değildir. Bu devletin yurttaşlarına eşit haklar uygulaması ve insan haklarına saygı duyuyor olması demektir.
“Türkiye anayasada laik bir ülke olsa da pratikte pek değil”
Siz, Müslüman ve sözde de olsa laik bir ülkenin LGBT’lerine ne tavsiye edersiniz?
Bence insanlar eşitliğin her ki boyutu için çalışmalılar; Yani hem yasal hem de kültürel. Çünkü insanlar herkesin farklı yaratılmış bireyler olduklarını farkettiğinde, eşcinselleri de kendilerini gördükleri gibi bir insan olarak görmeye başlayacaklardır. Hükümet ise tek bir tarafı kayırmak gibi herhangi bir yanlış bir politika gütmektense tüm vatandaşların ortak çıkarı için çalışmalıdır. Ve bu “ortak çıkar” sadece dindar insanların söyledikleri değildir, laik insanların da fikirleri göz önüne alınmalıdır. Ve tabii ki ülkenin anayasası da uygulanmalıdır. Yasalar ise her vatandaş için eşit ve erişilebilir olmalıdır.
Eğer eşcinsellik resmi bir cinsiyet olarak tanınsa ve eşcinsellere eşit haklar verilse, hayattaki amacınız ne olurdu?
Zamanla insanların kendilerini tanımlamaları da gelişmelidir. Özellikle başkalarına zarar verecek bir şey yapmıyorlarsa başkaları üzerinde karar vermekten ya da yorum yapmaktan vazgeçmeliyiz. Cinsiyet cinsel eğilimin belirleyicisi değildir, bu yüzden de konu bir insan hakları konusudur, insanları kategorilere ayırmak değil. Bu damgalamaktır ve damgalamak insanlığa zarar verir.
MECCA Enstitüsü’nün büyüyen bir eğitim kurumu olmasını ve Müslümanların inançlarını daha iyi ve kapsamlı bir şekilde anlayabilmelerini isterim ki günlük hayattaki içsel gelişimlerini ve büyümelerini engellemeden inançlarını daha iyi yaşayabilsinler. Ayrıca insanların birbirine merhamet, insaf ve eşitliğin inancında muamele ettiği Kur’an ahlakının toplumun önemli bir parçası olacak şekilde genişlediğini de görmek isterim.
Samimi ve açık cevaplarınız için teşekkür ederim, Daayiee Abdullah.
Bu röportajın yapılmasını sağlayan Nefise Özkal Lorentzen’a çok teşekkür ediyoruz.
NOT: Bu yazıda kullanılan fotoğraflar Gender Me (Nefise Özkal Lorentzen, 2008) filminden alınmıştır. Kullanım hakları Integral Film’e aittir
- Gender Me filmi fragmanı
- Daayiee Abdullah kimdir?
- Vimeo: Nefise Özkal Lorentzen