Norveç, nev-i şahsına münhasır bir kültür. Birkaç saat içinde 77 kişiyi tek başına katleden Norveçli Anders Behring Breivik muhtemelen dünyanın en yakışıklı ve masum görünüşlü teröristi. Daha garibi ise; Norveç halkının ve medyasının katliamdan bu yana en ufak bir nefret söyleminde bulunmamış olması.
22 Temmuz 2011 – Norveç Oslo katliamı
Aşırı milliyetçi ve İslam karşıtı 32 yaşındaki Anders Behring Breivik, tüm fikir ve ideallerini, ve bu saldırıyı 9 yılda nasıl planladığını anlattığı 1500 sayfalık manifestosunu internette yayınlayıp, bin kişiye mail ile gönderdikten sonra, saat 15.16’da Oslo’nun merkezindeki Hükümet Binası’nın önünde (Regjeringskvartalet) kendi hazırladığı bombalı arabayı patlattı.
Patlama 8 kişinin ölümüne ve şehir merkezinde büyük bir kargaşaya sebep oldu. Dolayısıyla şehrin bütün güvenlik güçleri ve medya çalışanları olay yerine koştu, zira bu olay bile tek başına Norveç’in İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en kanlı felaketlerinden biriydi.
Polis kıyafeti giymiş olan Breivik daha sonra silah dolu çantasıyla beraber biraz ilerideki iskeleden Oslo’nun 30 km açığında bulunan, 0,12 km² büyüklüğündeki Utøya adasına gitmek için adanın tek ulaşım vasıtası olan Utøya teknesine bindi.
Teknede kendini şehirdeki patlama olayıyla ilgili soruşturma yapmak üzere görevlendirilmiş görevli polis olarak tanıtmıştı. Adaya adım attıktan 4 dakika sonra yani saat 17.21’de kamp yapmak için gelen İşçi Partili (AP) çocuk ve gençlere merkezdeki patlama ile ilgili bilgi vereceğini söyleyerek bir araya topladı ve üzerlerine ateş etmeye başladı.
Oslo polisinin tek helikopteri, mürettebatının yaz tatilinde olması sebebiyle kullanıma hazırlanamadı. Merkezde patlayan bombadan afallamış ve yıpranmış olan polis, adaya tekneyle ulaştığında saat 18.27 idi. Breivik 18.34’de polise teslim olduğunda vücudunda hiç yara yoktu. Yakalandığı ana kadar adadaki çoğunluğu 18 yaşın altında 69 insanı öldürmüş, 242 kişiyi yaralamıştı.
Aileden İşçi Partili (AP) olan ve 1974 yılından beri kendisi de Utøya’daki kampa katılan Norveç Hükümet’i Başkanı, şimdinin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 22 Temmuz 2011 günü ertesi gün kampta çocuklara yapacağı konuşmayı hazırlıyordu. O gün adada değildi ve Oslo’daki patlamada zarar gören ofisinde de bulunmuyordu.
Olay sonrası Norveç
Saldırıyı İşçi Partisi’ne, özellikle Göçmen Yasası ile olan icraatlarını değiştirmesi için bir uyarı olarak planladığını anlatan Breivik, ileride parti politikasını devam ettirecek gençleri ortadan kaldırarak partiyi zayıflatacağını düşünmüştü.
Breivik sonradan bu eylemden sonra hayatta kalmasının ve bu kadar çok insanı öldürebilmesinin kendisi için de sürpriz olduğunu söyleyecekti. Bu vahşeti nasıl yapabildiği sorulduğunda ise: “Evet acımasızcaydı ama gerekliydi” yanıtını vermişti.
Olaydan sonra herkesin merak ettiği konu tabi ki, kanunların verebileceği en ağır cezanın 21 yıl hapis olduğu Norveç’t,e mahkemenin Breivik’e uygun göreceği cezaydı. Halka ve medyaya tamamen açık bir şekilde gerçekleştirilen mahkemeye görüş bildiren ilk psikiyatristler Breivik’e “paranoid şizofreni” teşhisi koydu.
Bu durumda Breivik’in akli dengesinin yerinde olmadığı için cezai müeyyidesinin de olamayacağından hapishane yerine tedavi edilmek üzere hastaneye yatırılması gerekiyordu. Mahkemenin daha sonra görevlendirdiği yeni psikayatristler ise Breivik’in gayet akıllı ve bilinçli olduğunu, aksi takdirde bu kadar sistematik bir terör faaliyetini düzenleyemeyeceğini savundu. Breivik yasal olarak aklı başında raporu aldı. Bunun yanında ‘bu davada verilebilecek en adil caza idamdır’ diyen dava yargıçlarından Thomas Inderbø davadan alındı.
2012 yılının Ağustos ayında sonuçlanan davada Breivik, Norveç kanunlarının terör tanımlaması olan “toplumun temel fonksiyonlarını ve istikrarını bozma ve halk arasında ciddi korkuya sebep olma” suçundan 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Breivik bu kararı saçma buldu. Ona göre bu dava ya idam ya da beraat ile sonuçlanmalıydı.
Suruç Katliamı ile benzerlikler
Terör faaliyetleri genellikle üzerinde nefret söylemi oluşturulan topluluğu ortadan kaldırmak için planlanır. Breivik ise biraz farklı düşünmüştü. Ülkesinin kültürünü bozan Müslüman yabancıların Norveç’e gelip yerleşmelerini kolaylaştıran partinin gelecekteki politikacıları olacak gençlerini ortadan kaldırmanın daha etkin bir çözüm olduğunu, bunun daha net bir mesaj vereceği ve daha derin bir yara bırakacağına kanaat getirmişti.
Oslo Katliamı’ndan tam dört yıl sonra gerçekleşen Suruç Katliamı da tarz olarak Breivik’inkine benziyor. Uygulamadaki politikaların oluşmasıyla hiç bir alakaları olmayan ama ileride benzer politikaları devam ettirmesinden şüphelenilen gençleri, gençlik enerjileri ve heyecanlarıyla planladıkları bir dayanışma faaliyetinde katletmek oldukça sarsıcı olacağı düşünülmüş gibi.
Tarih olarak da birbirine yakın bu katliamların ikisi de bir parti politikasına karşı gerçekleştirilmişti ama iki katliam arasında olay sonrası oluşan tepkiler birbirinden çok farklıydı. Öyle ki Oslo’daki patlama ve Ada’daki katliamın çok açık ve net bir biçimde zamanın hükümeti İşçi Partisi’ne karşı yapılmış olmasına rağmen, olaydan sonra kimse politik bir açıklama yapmadı.
Norveç’te yaşayan yerli veya yabancı herkes bunu ulusal bir felaket olarak algıladı. Resmi yas ilan edilmesine gerek yoktu, herkes günlerce yas tuttu. 22 Temmuz “Ulusal Anma Günü”ne dönüştü. Ve bir de, politik ya da halktan hiç kimse “ama” ile bir cümle kurmadı.
Aykırı bir teröristin düşünceleri
Aşırı sağcı ve militarist söylemlere sahip Breivik, mahkemede amacının Norveç ve Batı Avrupa’yı kültür marksizlerin ve müslümanların işgalinden kurtarmak olduğunu anlattı. Tek kültürlü, hıristiyanlık değerlerini, çekirdek aileyi, serbest pazar ekonomisi ve İsrail’i destekleyen bir tek kültürlü Avrupa isteyen teröristin Feminizm’e de karşı olduğu biliniyor.
Kendini dindar değil ama kültürel Hristiyan olarak tanımlayan, çok kültürlülük karşıtı Breivik, duruşmasında, yetkilerini çok kültürlülüğü destekleyen Norveç siyasi partilerinden aldığını düşündüğü Norveç mahkemelerini tanımadığını belirtti. Nazilerin kullandığı ırkçı selamı veren Breivik, mahkemede eylemleri gerçekleştirdiğini kabul ettiyse de, suçlu olduğunu kabul etmedi.
Breivik bütün mahkeme sürecinde sadece tek bir kez duygulanıp gözyaşı döktü. Bu da yayınladığı manifestosunda anlattığı ideallerini tüm mahkeme ile birlikte dinlediği andı. Bunun dışında hiç bir an gururlu ve kendinden emin duruşunu bozmadı, hiç bir şeye sinirli tepki vermedi, herhangi bir pişmanlık veya üzüntü belirtisi göstermedi.
Aldığı ceza da umurunda değildi, çünkü onun amacı zaten bütün dünyanın onu görüp duyabileceği bir platformda fikirlerini sergilemekti. Bilim insanlarının raporları, Breivik’in ideolojisinin bir ruhsal bozukluk değil, Avrupa’daki aşırısağcı diğer düşüncelere benzer bir düşünce tarzı olduğunu yazdı.
Breivik’in geçmişi
1979 Oslo doğumlu olan Anders Behring Breivik’in anne babası Anders 1,5 yaşındayken boşanmış. Babası İngiltere ve Fransa’da yaşayamaya devam ederken Breivik, annesi ve annesinin ilk evliliğinden olan kız kardeşi ile Oslo’da yaşamış.
Zamanla babasıyla olan irtibatı azalmış ve 15 yaşındayken tamamen kopmuş. Babasıyla 15 yaşından beri beri hiç görüşmese de, babasının annesinden sonraki eşiyle, babası boşanmış olmasına rağmen görüşmeye devam etmiş. Sonradan Amerika’ya yerleşen ablasıyla da ilişkisi zamanla azalmış.
Gençliğinde Norveç’in yabancı karşıtı ve sağcı İlerleme Partisi’nin (FrP) gençlik kollarında aktif olan Breivik, Oslo Silah Klübü’nün üyesi ve sık sık atış talimi yapıyormuş. Bilgisayar ve internet kullanımında uzman olan Breivik, zamanın büyük bir bölümünü MMORPG (Devasa çok oyunculu çevrim içi rol yapma oyunu) gibi, çok sayıda oyuncunun bilgisayarlarından veya oyun konsollarından internete bağlanarak birlikte oynadığı, oyun esnasında çeşitli karakterlere büründüğü, fantezi oyunları oynayarak geçirmiş. 2002-2006 yıllarında da bilgisayarlarla ilgili, sahte diploma hazırlayan bir internet firma kurmuş ve bundan büyük paralar kazanmış.
Annesi 2013 yılında 66 yaşında öldü, Breivik’in cenazeye katılmasına izin verilmedi. 4. eşiyle Fransa’da yaşayan 80 yaşındaki babası Jens Breivik ise “Benim suçum mu? Bir babanın hikayesi” isimli bir kitap yazdı. Oğlunun kendi isteğiyle yollarını ayırdığını, bu katliamı engellemek için ne yapabileceğini bilmediğini söyleyen baba “belki irtibatımı kesmemeye çalışıp olumlu örnek olabilirdim” dedi. Breivik hala babasıyla görüşmek istemiyor.
Sakin, içine kapanık ve pek sosyal olmayan biri olarak tanınan Breivik’e olaydan sonra Sosyopati ve Narsistik Kişilik Bozukluğu teşhisi kondu. Kendi görünüşüne ve fikirlerine hayran olduğu açıkça belli eden Breivik, bir ara görsel imajını güçlendirmek için estetik ameliyat olmayı da planlamış.
Breivik’in hapisane hayatı
Daha önce bazı lise derslerini tamamlamadığı için başvurusu kabul edilmeyen Breivik, derslerini tamamlayıp bu yıl tekrar Oslo Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’ne başvurdu. Norveç’te giriş şartlarını tamamlamışsa her hükümlünün üniversite okuma hakkı olduğu için Breivik bu yıldan itibaren üniversite öğrencisi olacak.
Demokrasi, insan hakları ve azınlıklara saygı gibi derslerin işleneceği bölümde Breivik, eğitmenler ile sadece hapishane personeli aracığıyla iletişim kurabilecek. Okul kitaplarını alabilecek ama internet kullanması hala yasak.
Breivik geçen yıl da avukatı aracılığıyla politik bir parti kurmak için resmi başvuruda bulundu. Partisinin adını Norveç Faşist Partisi ve Kuzey Cemiyeti koymak isteyen Breivik, Norveçli hukukçuları oldukça zor durumda bıraktı. Norveç kanunlarına göre bu kadar ağır bir ceza almış birinin politik bir yazı yazması yasak ama parti kurmak istisnasız her Norveç vatandaşının hakkı.
Breivik’in avukatı Tord Jordet, 22 Temmuz 2011 tarihinden sonra herhangi bir şiddet eylemine karışmamış ve şiddet eylemini desteklemediği ve o gün gönüllü olarak teslim olduğu için Breivik’in demokratik isteklerinin yerine getirilmesini talep ediyor.
Norveç’in Skien şehrindeki hapishanede izole yaşam süren Breivik, şartlarının insanlık dışı olduğunu hatta bir çeşit işkence sayılacağını söylüyor. Kendi partisini kurma yetkisi, bazı okul kitapları ve eski bir bilgisayar alınmasına izin verilmemesinden yakınıyor.
Anders Behring Breivik ile hiç bir gazeteci röportaj yapmadı ancak hapishaneden birçok akademisyene mektup yazarak ideolojisini ve fikirlerini yaymaya çalışıyor. Medyaya pek yansımasa da kendisine hayran bir çok Norveçli ile de mektuplaşıyor.
Nefret söyleminden haberdar olmayan bir millet
Terörün kol gezmediği hatta ne olduğunun tam olarak bile bilinmediği ender ülkelerden biri olan Norveç’te son zamanların en korkunç ve akıl almaz olaylarından biri gerçekleşti o gün. Bu olay sadece Norveç’i değil bütün dünyayı şaşırttı ve düşündürttü.
Zira, hemen hemen bütün önyargı ve tahminlerin aksine, bu terörist ne Arap ne Müslüman, bilakis sarışın, mavi gözlü, karizmatik görünümlü etnik bir Norveçli’ydi. Bu olayla, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri böylesine kanlı bir olayın yaşanmadığı Norveç’in “en huzurlu ülke” olma imajına gölge düşmüş oldu.
Birçok kültürde normal şartlarda Anders Behring Breivik hiç düşünmeden bir “cani” olarak tanımlanacaktı. Fakat “cani” Norveç medyası tarafından kullanılması tabu bir kelime ve 22 Temmuz katliamı da bu kuralı değiştiremedi. Kimse Breivik’i bu veya buna benzer bir sıfat ile tanımlamadı. Bu kelimenin kullanıldığı tek haber, Amerikalı tanınmış bir psikiyatrist olan Philip Zimbardo’nun kendi ağzından aktarılan ‘Breivik bir canidir’ başlıklı gazete haberiydi (Dagbladet, 02.05.2012).
Ölenler arasında yakın çalışma arkadaşları olan ve olayı duyunca ilk söylediği “Çocukluğumun cenneti, şimdi cehennem olmuş” diyen zamanın Başbakanı Jens Stoltenberg, olaydan üç gün sonraki anma töreninde ise olay hakkındaki fikrini şöyle özetledi:
“Bu olaya karşı Norveç’in vereceği en etkili yanıt daha fazla tarafsızlık ve demokrasi için çalışmak olacaktır.”
Norveç Prensi Haakon Magnus aynı törende yaptığı konuşmaya şöyle başladı:
“Bugün bütün sokaklar sevgi ile dolu. Biz bu vahşete birlik ve beraberliğimizi koruyarak ve değerlerimizden ödün vermeyerek cevap vermeyi seçiyoruz.”
Norveç halkı, başbakanın ve prensin çağrılarını kabul etti ve 5 milyon nüfuslu ülkenin hemen hemen tümünü dolaylı veya doğrudan yasa boğan bu olaydan sonra ne halk, ne de medya, lanet veya nefret içeren hiç bir söylemde bulunmadı, “intikam” kelimesi kullanılmadı.
Burada daha dikkate değer olan ise Norveçli gençlerin, özellikle de olayı şahsen yaşayanların devlet büyüklerinin bu açıklık politikasını destekleyen açıklamalarıydı. 16 yaşındaki İşçi Partisi üyesi bir genç kızın söylediği bir cümle halk arasında sloganlaştı. Stine Renate Håheim CNN’in uzattığı mikrofona şöyle demişti:
“Eğer bir kişi, tek başına bu kadar büyük bir nefret ortaya çıkarabildiyse, bir düşünün biz hepimiz bir araya gelirsek ne kadar büyük bir sevgi meydana getirebiliriz.”
13 yaşındaki İran asıllı Müslüman Norveçli Sophia Adampour ise bir internet portalına şöyle yazdı:
“Breivik bu katliamı ben bu ülkede yaşadığım için yaptığını söylüyor, o zaman ben Norveçli çocukları korumak adına bu ülkeden gitsem iyi olacak.”
Bu söze gelen cevaplardan biri Çocuk, Eşitlik ve Entegrasjon Bakanı Audun Lysbakken’a aitti:
“Norveç benim olduğu kadar senin de vatanındır. Burası insanların Müslüman, Hristiyan ya da ateist olduğu için farklı muamele gördüğü bir ülke değildir. Senin derinin renginin ne olduğu hiç önemli değil. Önemli olan sen bu ülkede yaşıyorsun ve ben beraber yaşadığımız bu ülkeyi seviyorum.”
Kaynaklar:
http://www.terrorismanalysts.com/pt/index.php/pot/article/view/what-we-have-learned/html
http://www.aftenposten.no/nyheter/iriks/politikk/Anders-Behring-Breivik-vil-Astarte-norsk-fascistparti-7198505.html
http://www.abcnyheter.no/nyheter/2014/01/10/190875/na-tar-behring-breivik-avstand-fra-vold-og-hat
http://www.nettavisen.no/nyheter/brevet-fra-anders-behring-breivik/5469621.html
http://www.vg.no/nyheter/innenriks/terrorangrepet-22-juli-anders-behring-breivik/breiviks-far-gir-ut-boken-min-skyld/a/23277919
http://www.aljazeera.com/news/2015/07/norwegian-killer-breivik-wins-place-oslo-university-150717172431256.html