Bize ne lazım?

Ya derine indim yüzeye çıkamıyorum,
Ya da kendi içimde kayboldum kendimi bulamıyorum…
Efendim hangisiyse iki kelime edeceğim size dostane…

3e684a8ebb191c62a3fbf4de63310bac

Bize ne lazım diye sordum az önce?

İyi de ne ki bu biz?


Markette mi satılır yoksa manavda mı?

İnsan ne demekti? Neye ihtiyaç duyardı?

Klasik sorular değil artık bunlar farkında mıyız? Şöyle bir kuş olup bakın güzel ülkemize… Daha da yükselin bir bakıverin hele şu dünyaya… Arzu eden daha da yükselebilir…

Ne eksik sizce? Af edersiniz, ne var?

Görüntülerin aldatmacasında, yalnızca kendimizi kandırarak sürdürdüğümüz bir suni yaşamdan ibaret artık hayatımız… Hani Ümit Ustanın domates çorbası tarifine bakar gibi linkler siteler ya da bloglar çıkarsa karşınıza internetten “İnsan olmak ne demektir?” diye lütfen hiç şaşırmayalım.

Hastalanan köpeğimizi götürmek için caddede aranıp durduğumuz “Veteriner” tabelalarını arar gibi “İnsan Rehberi” tabelalarına da rastlarsak hiç mi hiç şaşırmayalım…

Her şey olmayı beceriyor da niye bir türlü insan olamıyoruz ki biz? Nedir bu bizi bizden ta uzaklara götüren şeyler?

Kimi dağa çıkmış, kendi can güvenliğini sağlayan kardeşini öldürüyor?

Kimi almış eline bir din mektubu haberi yok tersten okuyor…

Kimi üzgün, kimi mazlum, ‘ah’ları göğe yükseliyor…

Kiminin yüreğine ateş düşmüş, kimi diskoda barda aynı anda göbek atıyor…

Kimi yüreğine sabrı öğretirken kimi ise küfrediyor…

Kimi kendine dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncı olmuş, sözüm ona kişiselleşmiş, birey olmuş (?) lakin özünü unutmuş…

Kimi nasıl daha fazla kazanırım derdinde, kimi nasıl daha fazla kurtulurum kendimden…


Kimi doğuyor, kimi ölüyor…

b7c25d16fcf0bf104a295b3a04ffd216

Kim bu kimler? Ben kimim? Sen kim?
Ah nasıl da çokmuşuz? Aslında bir varmışız bir yokmuşuz…

Biter mi sizce bu kimileri? Peki neden bitmez? Kimse aynayı kendine çevirme cesaretinde değil de ondan, hep o var, hep şu, hep bu… Hiç işaret ederken bir parmağımızın da kendimizi gösterdiğine dikkat ettik mi? Şikayetimiz var, doğrudur. Fakat önce kendimi düzeltebilirsem, bu şikayet ettiğim sistemin çökeceğini kaç kişi idrak edebiliyor sorarım hepimize?

Şekillere takılıp insanın içine bakabilen kaç kişiyiz peki? Üzerime günahımı örter gibi örttüğümü sandığım ve kaç yüz milyona satın aldığım o örtüm ve türbanımın kaç fakirin karnını doyuracak para olduğunu hesaplayacak da zekâya sahip kaç kişiyiz? Ya da havuz başında güneşlenirken bir şehidin ölümüyle kaç kişi güneş kremini sürmeye devam etmekten vazgeçip bize ne oluyor diye soruyor? Ancak internet üzerinden işin dedikodusunu yapabiliyoruz ne acziyettir ki bu bitmek bilmeyen…

Kuran’ı okuyoruz diyenlere lafım (idrakinde olanlar zaten üzerlerine alınmazlar) Acaba biz Kuran’ı tersten mi okuyoruz? Sosyal medyada “Zenginliğimden uyuyamıyorum” diye yazmış birileri. Rabbim sen fakirliğimizi arttır diyesim geldi bir an… Sahibi olmadığımız, tabiriyle şu üç günlük dünyada biz en çok bize ettik ve etmeye devam ediyoruz. Çoğaldıkça benler bir türlü toparlanamıyor kendimizde, gittikçe uzağa gidiyoruz. Ölmekten korkuyoruz sonra, sanki can da beden de bizimmiş gibi davranıyoruz. Hastaları hastanelere, suçluları ceza evlerine, delileri akıl hastanesine tıktık ya sanki dışarısı cennet, dışarıdakiler masummuş gibi…

Bize bir insan lazım insanlığımızı hatırlatacak…

Bize bugün “Gerçek bir Müslüman” lazım, Müslümanlık neydi anlatacak…

Bize bugün bir yürekli insan lazım ülke yönetimine Hakkın adaletini halka getirecek, kul hakkını gözetecek…

Bize bugün fazlaca sahibi olmak istediklerimizin ve sahip olduğumuzu zannettiklerimizin, yarın toprak ana tarafından asla kabul görmeyeceğini anlatan bir biz lazım…

Bize bugün ömrümüzü sahibi olmak uğruna boş yere harcadığımız ve bizi asla mutlu edemeyen dünyaya ait her ne varsa kurtulursak cenneti bulacağımızı anlatacak bir dost lazım…

Bize bugün bir insanlık tabelası lazım durmadan yanlış yöne gittiğimizi hatırlatacak…

Bize bugün bizi kişiselleştiren hiçbir şey lazım değil! Hepimizin birliğini hatırlatan bir biz lazım…

Bize bugün biz ne demek anlatan bir biz lazım…

Bize en çok da ahde vefa, hatırlamak idraki, her an yaratılmakta olan cenneti görebilecek bir göz, asıl sesimizi duyacak bir kulak, gözyaşı döken mazlumla ağlayabilecek temizlikte bir yürek lazım…

 Allah’ım, Lütfen lütfet Bizi Bize …


Bize ne lazım?


 

Filiz Hallıoğlu
Filiz HALLIOĞLU 1977 İzmir Ödemiş doğumlu. Kendini tanımaya başladığında 5-6 yaşlarındaydı. Okulunu çok seven, dış’a göre başarılı ama kendini hep tanımak adına zaman zaman zorlayan bir öğrenci ve ailenin ikinci çocuğu olmasına rağmen doğuştan olgun olduğuna inanılan bir anlayışta geçti çocuk yılları. Sonrasında, kitaplarıyla keşfettiği kendi dünyasını kimse ile değişmediği bir yaşamı seçti...