Bütün Suç Şehitlerin

Ey bedbahtlar! Birbirinizi nafile suçlamayın, suçlu belli: Sizin kirli düzeninizi devirmeliydi namluları, bütün suç şehitlerin…

Bütün Suç Şehitlerin

Vefa Borcu

Hamza’nın (r.a) sancağında gölgelenen erlere selam olsun. Allah, o erlerin acıyı miras kıldıkları gönülleri mutmain etsin. Nicelerin uğrunda serden geçtiği yurdumuz, ezelde olduğu gibi ebette de muzaffer olsun. Onlar serden geçip iki cihanda şan kazandılar. Allah, bize onlara karşı nankör olmayı nasip etmesin, bizleri utandırmasın.

Gün Demimiz

Geçtiğimiz genel seçimlerin ertesi günü, seçim sonuçlarını değerlendirdiğimiz “Demokrasi Sınavında Türkiye’ de Seçim” başlıklı yazının bir kısmında şu ifadelere yer vermiştik: İnce hatlarıyla, tam biçim öngörememekle birlikte; biraz mantık yorunca kabak gibi ortada olan şey şu ki: Yarın olacak şeyler, dünden daha iyi olmayacaktır. Muhtemelen birkaç yıl içerisinde erken seçime gidebiliriz, ülkemizin siyasi belleği bu manzaranın olabilirliğine aşina. Tutmayan bir dikiş gibi demokrasi de patlayıp Anadolu’nun vücudunda yara açarsa bu dediklerimiz hatırlansın.


Siyasi erk ve partilerin, kasıtlı ya da hesapsız söylem ve eylemleri neticesinde gelinen noktada “ayrıştırılan topluluklar” telafi edilemez biçimde toplumsal yapımızı deforme ediyorlar. Uzunca bir süredir bireysel ilişkilerden başlayıp, toplumsal düzeye varıncaya kadar birlik tarlamıza ekilen öfke ve düşmanlık bugünlerde biçilir oldu. Aileler içinde dahi siyasi tartışmaların neden olduğu derin uçurumlar meydana gelmektedir.

Halkımıza belki de bilinçli bir şekilde yansıtılmayan her alana sirayet etmiş olumsuzlukların gözle görünen tek yanı, siyasi belirsizlik ve terörist faaliyetlerle kısıtlı. Ekonomik göstergelerin ve pahalılaşan hayatın yanında, gönüllerimizi lime lime eden, şehit düşen vatan evlatlarının haberleriyse bütün olumsuzlukların ardından, yüreklerde acı ve adaletsizliğe isyanın ateşine körük oluyor. İstisnasız her birinin ihanet ve acziyeti, esasen gözler önüne serilen siyasi partiler, istikrarsız ortamın ağır yükünü yiğitçe sırtlanmaktan kaçınıp, sıra bedel ödemeye geldiğinde ancak birbirlerini suçlamakla en azından kendi zeminlerindeki insanları aldatma yolunu tercih ediyor.

İktidar partisinin ikircikli koalisyon tekliflerini, muhalefet partilerinin adeta aşeren siyasi iştahları takip etti. Belki de aleniyetinde dahi bir hesap olan koalisyon oluşturma süreçleri, medya organlarının da desteğiyle, insanımızın ekran başında haftalık bir diziye iştirak edercesine siyasete ilgi duymasını teşvik etmiş ve yine bilinçli olarak bu ilgi diri tutulmuştur. Mazisi son yıllara dayanan, Anadolu halkını “saptırılmış siyasete” ortak etme çabasının argümanı ise her devirde olduğu gibi terazisi şaşmış özgürlük, eşitlik, adalet ve refah mefhumları olmuştur. Tüm siyasi iştiraklerin aba altından hesaplı kitaplı oynadığı bu gölge oyunu sonucunda, halk, siyasetin gölgelisini makbul belledi. Sonuç olarak partilerin sorgusuzluk mührüyle mühürlenen doğruluk kavramı, her partinin kendi doğrusunu doğurdu. Partizanlık zehriyle zehirlenen kitleler, lider ve söz sahiplerinin ayak oyunlarına ayak uydurdu ve düşmanlığın ritmi istenilen hızda bazen artarken, bazen azaldı.


Kurt Misali

Bir ceylana saldıran kurt sürüsünü düşünelim. Her biri, bir anda ceylanın rastgele bir yerini ısırır. Ceylan ölür ve kurtlar ceylanı parçalar. Buraya kadar her şey normal, değil mi? Bildiğimiz National Geographic belgeseli… O belgesellerde, zaman zaman kurtların leş için birbirine saldırdığını görürüz. İşte! Bu günlerde siyaset denen leşin başına tüneyen insanlar da kurtlar gibi birbirine saldırıyorlar. Yalnız bu iki tasvir arasında bir fark vardır ki hayati öneme sahiptir. Kurtların birbirine saldırışı, sürü içindeki hiyerarşik düzen gereğidir. Yani ast, astlığını unutunca; üst, ona astlığını hatırlatıyor. Kurtlar dahi haddini aşana haddini hatırlatırken, bizim cinsimiz nedendir bilmem, ısrarla had bilmezliğin sınırlarını zorluyor.

Politikayı bir zehir gibi milletin can damarına zerk ettiler de bir siyasi kindir aldı başını ayyuka çıktı. İnsani hasletler hak getire, anayasa “he” dese vatandaş bir kaşıkta boğulacaklar listesini çoktan hazırlamıştır. Ne doğrunun hükmü var, ne kardeşliğin, ne de yurttaşlığın… Doğru, seçkinlerin dudaklarından doğan bir piç oldu. Hangi dudaktan çıktığı, çıkacağı muamma. Halk bu piçi bağrına basarak, nihayetinde ona sahip çıktı. Efendiler! Biz ne zaman dudakların doğrularıyla yaşayan bir millet olduk? Eskiden literatürümüzde “tek yumruk olmak” diye bir tabir vardı. Bazıları bunu “hep yumruk olmak” şeklinde algılamış olacak ki son yıllarda yumruklar havada uçuşuyor.

Her yeni günde yurdumun bir ocağı sönerken, sözde namerde karşı mertlik davası güdenlerin evlerinde bin aş pişer. Millete vekil olmanın profesyonel bir iş olduğu devrimizde, evinde kravat çıkaranların nasıl da saltanat sürdükleri cümle alemce aşikar. Erdem mefhumunun taşıdığı tüm alt kavramlar bir kenara bırakılıp, kürsülerde nutuk atan erdemsizlerin sözleriyle nutku tutulan millet daha ne kadar bu aşağılık piyese seyirci kalacak? Onların çoktan boşaltıp halka bıraktığı sokaklarda, onlardan miras kalan siyaset pisliğine bulaşmak iş midir? Sorsan, herkes siyasetçi, fakat Politoloji ve siyasi tarihi bilmez, günlük – taze yumurta siyaseti yaparlar. Yine sorsan, hiçbiri siyasetçileri beğenmez, imkanları olsa siyasetin âlâsını icra ederler. Ne komiktir ki hem seçerler, hem de dudak bükerler.

Dostlarımdan birisi bir gün dedi ki: Kimi hırsız, kimi şerefsiz, kimi ayyaş, kimi ahlaksız, bazıları yalaka, bazıları hain, bazısı karaktersiz, bazısı namussuz ama hepsi milletvekili.

Acı acı gülümseyerek cevap verdim: İyi ya! Her biri milleti temsil ediyor…

Uzun yıllardır içinde bulunduğumuz toplumsal çöküş sürecinin yan etkisi olsa gerek, kişiler kusursuz olmadıkları halde başkaları söz konusu olunca kusursuzluğu dayatıp, talep ediyorlar.

Bütün suç şehitlerin


Liderlere bakarsanız birbirlerini suçluyorlar, onların kuyrukları ve şakşakçılarıysa diğer kuyruklar ile şakşakçıları suçluyor. Halkı oluşturan diğer topluluklar bu gaflet zincirinin en son halkaları, lakin onlar da kendilerine sıkıca geçmiş diğer halkaları suçluyorlar. Bir şey var. Bir ihmal, bir ihanet, bir suç; bir suçlu var, ortada yok… O, bunu suçluyor; bu, şunu suçluyor. Dört bir yanda şehit haberleri… Yurt hala kutsal ki her ne kadar üzerinde vatandaşlık bilincini paraya ve hırsa peşkeş çeken deyyusların ahlaksız düzeni devam etse de altında milyonlarca cennetlik, a’bad yatıyor.

Ey bedbahtlar! Birbirinizi nafile suçlamayın, suçlu belli: Sizin kirli düzeninizi devirmeliydi namluları, bütün suç şehitlerin…


 

Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.