Cahiliz Okumuyoruz

Adam devrimciyim diyor bildiğiniz yobaz… ‘Toplumun geleneklerine uymak zorundayız, değilse dışlanırız’ diyebiliyor. ‘Solcuyum’ diyor faşistin önde gideni ırkçılık yapıyor. ‘Bilim insanıyım’ diyor sonrasında Allah nasip ederse yeni bir proje yapacağız diyebiliyor. Bir şey bulamaz ise kolayı var Allah nasip etmedi.

kcypbfa5untitled1

14 Nisan 2007. Hepimiz bayraklarımızı aldık sokaklara döküldük. ‘Geliyorlar, bağıra bağıra geliyorlar!’ dedik. ‘Ülke bir felaketin eşiğine götürülüyor’ dedik. Birçok aydın görünümlü lümpenler ‘abartıyorsunuz hiçbir şey yapamazlar, Cumhuriyet’in kılına bile zarar veremezler’ dediler.

Her söylediklerini yaptılar. Yapmaya da devam ediyorlar.


Ben üniversitede çalışan arkadaşlara dedim ki; ‘Bakın çok değil birkaç yıl sonra Akademik kulüpte alkol yasaklanacak. İstediğiniz rektörü seçemeyeceksiniz. Kadrolaşma üniversiteleri saracak. Bilimsel çalışmaların yerine belediyecilik mantığıyla işletilen kurumlar haline dönüştürüleceğiz. Faşizm geliyor hepimiz korku içinde yaşayacağız.’

Keşke haklı olsalardı. Keşke ‘evet biz yanılmışız hiçbir şey yapamadılar, geldikleri gibi gittiler’ diyebilseydik. Bugün üniversitelerimizin geldiği nokta gün gibi meydanda. Cerrahpaşa ve Çapa elden gidiyor. Herkes sustu.

Bir de ‘siz mi kurtaracaksınız ne yapabilirsiniz ki?’ diye düşünüp dalga geçenler, haklısınız ama bu ülkede bir şey olmaz diyenler vardı. Bizlerin en sinir olduğu grup.

Hayır birleşirsek yapabiliriz, çocuklarımıza özgürce yaşayacakları bir ülke bırakabiliriz diye bu insanları ikna etmeye çalışıyorduk.

Maalesef bir şey yapamadık. Koltuğu kapan kaçtı. Koltuğu bulamayanlar, koltukların çevresinde yalakalık yapmakla meşgul. Benim gibi idealistler sağda solda, çay kahve molasında, biranın rakının yanında ‘ne olacak sahi bu memleketin hali?’ diye ahkam kesmekte.

At izi it izine karıştı. Ülkemizin bütünlüğünün simgesi olan bayrak, ırkçılığın bir göstergesi haline dönüştü. Atatürkçülük Emperyalizmin malzemesi haline geldi. Atatürk resimli kupasını alıp kahvesini içen, boynunda Atatürk imzası taşıyan herkes kendini Atatürkçü saydı. Eline pankart alıp sokakta slogan atanlar süzme devrimci oldu. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde aşk romanı yazan edebiyatçıları davet edip şarkılı, danslı eğlenceler düzenleyip bir de üzerine göbek attık. Seçimlerden önce parti broşürü dağıtmakla seçimi kazanacağımızı düşündük. Sosyal paylaşım sitelerinde, kopyala yapıştır bilgilerle bir yerlere geleceğimizi, halkı bilgilendirebileceğimizi zannettik.

Adam ‘devrimciyim’ diyor bildiğiniz yobaz. ‘Toplumun geleneklerine uymak zorundayız, değilse dışlanırız’ diyebiliyor. Solcuyum diyor faşistin önde gideni ırkçılık yapıyor. ‘Bilim insanıyım’ diyor sonrasında ‘Allah nasip ederse yeni bir proje yapacağız’ diyebiliyor. Bir şey bulamaz ise kolayı var Allah nasip etmedi.


Neden mi böyle oldu? Çok basit.

Cahiliz, okumuyoruz, bilmiyoruz, bilirmiş gibi yapıyoruz. Herkes her şeyi biliyor. Geçen gün yeni tanıştığım birine ‘kitap okur musunuz?’ diye sordum. Hani ne konuşacaksınız, Muhabbet olsun. Bana “okumama gerek yok zaten ben her şeyi biliyorum” dedi. Şok! Gözlerim yerinden fırlayacak diye korktum. Öylece kala kaldım. Nasıl baktıysam ne oldu bir sorun mu var diye sordu bana. Yok canım ne sorun olabilir ki ben ayda iki üç kitap okuyorum, bir de boş kaldıkça internetten bir şeyler araştırıyorum hala kendimi cahil hissediyorum sanırım bende bir tuhaflık dediğimde şaşırma sırası ona geldi.

Evet okumuyoruz

Hatta okurmuş gibi yapıyoruz. Tıpkı “mış gibi yaşadığımız” gibi. Ünlü bir yazar hayatını kaybediyor bir bakıyorsunuz herkes bir ağıt bir figan. Kaç kişi bir tane kitabını okumuştur? Kaç kişi tarzını bilir? Ya da sosyal medyada bir cümle paylaşılıyor altına da falanca yazmıştır diye bir isim. Bakıyorsunuz o adamın bunu söylemiş olması mümkün değil. Öylece kalıyorsunuz. Hatta bir profesör çıkıp ‘ya siz bilirsiniz Atilla İlhan diye biri ölmüş kim bu?’ diyebiliyor. Bir üniversite Öğretmen’i (Hoca derler ama ben öğretmeni tercih ediyorum) Adalet sarayının önündeki Themis heykelini görüp, ‘Yunan tanrıçasını diktiler buraya yahu putperest bunlar’ diye ahkam kesebiliyor.

Bizler de yetmiş beş milyonluk ülkede yaklaşık bir milyon kişi sokağa çıktık diye bir şey yaptığımızı sanıyoruz. Bunların içindeki az öncede bahsettiğim koltuk sevdalılarını, yalakaları, kendini devrimci sanan yobazları, solcuyum diyen ırkçıları, aydınım diyen muhafazakarları da çıkarır isek geriye kalan gerçekten okuyan, gerçekten aydın ne kadar?

Ve sonuçta ülkenin geldiği yer ortada. Çocuklar öldürülüyor. İç savaşa gidiyoruz. Ülkede bir güven sorunu var. Herkes tedirgin, herkes savaş tellağında, herkes mutsuz.

Peki bizler ne yapacağız? Akdeniz kenarında küçük bir sahil kasabasına yerleşip kitap, deniz, bahçede domates biber, kapıda minik bir köpek, yanında can dostun birkaç kişi, hobilerimizle gün geçirip, ömrümüzü doldurup bu dünyadan göçüp gidecek miyiz? Yoksa her ne olursa olsun doğru bildiğimizi yaşayıp, doğru bildiğimiz yolda mücadele edip bu ülkeye bir katkı sağlayacak mıyız?

Cumhuriyet Mitinglerine katıldık, Gezi Parkı’nda tüm Türkiye’yi Taksim yaptık bir üçüncüsünde kimler çıkar meydanlara?


Ben çıkarım. Gelen var mı?


Havva Duru
1968 yılı Karaman doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Karaman’da tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksek Okulu Seramik Bölümünden mezun oldum. Eğitimimi henüz tamamlamadığımı düşündüğüm için her gün yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Halen Anadolu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünde Seramik Teknikeri olarak çalışmaktayım. Yaşamımda vazgeçemeyeceklerim kitaplarım ve yoga. Hayatta yaptığım en iyi şey Oğlum.