Monotonlaşmış siyasetin aranan taze kanı da bulundu… Bu memlekette yetim kalmış sağduyuya uzanan sıcak ve merhametli bir el… Tuğrul Türkeş.
Onlar, adam gibi adamlar…
Yaşasalardı, Türkiye siyasi tarihini önemli ölçüde değiştirebilecek iki isimdi onlar…
Memleket salahiyeti bakımından, duruşlarıyla ve birikimleriyle en sağduyulu kararları verebilecek, bu topraklara ait bakış açılarıyla, memleket insanının dertlerine derman olmaya çalışan; içlerinde memleket menfaati ve vatan sevgisinden başka hiçbir duygu taşımayan, (kendi payıma) hiçbir siyasi ve dünyevi hırs taşıdığına inanmadığım; sevdi mi adam gibi seven, iki adam gibi adamdı onlar…
Rahmetli Recep Yazıcıoğlu ve Muhsin Yazıcıoğlu…
Neden ve ne için öldürüldükleri üzerine üretilmiş siyasi komplo teorileri üzerine çokça yazıldı çizildi… Zaten bu konu üzerine de duracak değilim.
Ne zaman memleketi hayati yönden ilgilendiren bir kriz yaşansa, hemen, acaba rahmetlilerin bu konudaki tavır ve düşünceleri ne olurdu diye aklıma takılır… Kendimce fikir yürütmeye çalışırım. Acaba açılım sürecini desteklerler miydiler? Paralel devlet yapılanması iddialarına karşı nasıl bir beyanları olurdu? Olaylara karşı tek bir sipere yatıp her söyleme, her fiiliyata, her teklife karşı; bu reaksiyonların sırf düşman addettikleri cepheden geldiğini düşündükleri için, amansız bir ret duruşu için de mi olurlardı? Memleket menfaati denilen ucu açık şeyin, sadece kendi cenahlarınca mı ifa edilebileceğini düşünürlerdi?
İşte aymazlığın ulaştığı son ve belki de vatan hainliğine kadar giden o ucube, anlaşılmaz düşünce durumu… Bazen, neredeyse işin ucu ütopyaya kadar gitse bile, bu memleket için sadece benim siyasi, ekonomik ve kültürel tasarımlarım, düşüncelerim hayırlıdır saplantısı… Ve bunun holiganlaştırılmış, sadece bir cephede siyahı, diğer cephede beyazı görebilen, akıl yürütmekten yoksun amansız destekleyici kitleleri…
Bu cephede her şey mi bu kadar kötüdür, o cephede her şey mi bu kadar iyi? O cephe külliyen mi vatan hainidir ve bu cephe topyekun Misak-ı Milli? Herkesin kendini sütten çıkmış ak kaşık ilan ettiği yerde, kesin sütlerde bir bozukluk vardır…
***
İşte yine aklıma düştü. Acaba diyorum, rahmetli Recep ve Muhsin Yazıcıoğlu’na memleketin hükümetsiz kaldığı ve siyasi, iktisadi ve terör krizinin içine sürüklendiği böyle bir zamanda, bakanlık teklifi götürülmüş olunsaydı cevapları ne olurdu?
Veya bandı biraz daha geri saralım ve hükümet kurma teklifi götürüldüğünde uzlaşıcı bir tutum içinde mi olurlardı, yoksa, kendi yönetimsel anlayışına ters düştüğü için (Cumhurbaşkanı’nın yetkileri, başkanlık sistemi vs.) ellerinin tersleriyle iter, bilmem kaç milyar dolara mal olacak seçimleri bu kadar kısa bir sürede bu memlekete yaşatarak milletin sırtına yük olarak bindirirler miydi? Kim ne derse desin, eğer yaşasalardı, bu iki adam gibi adam, her konuda olduğu gibi önce vatanını, ve o vatan toprakları üstünde yaşayan vatandaşlarını düşünecekleri için; kendi öz kısır döngüsel yörüngelerinin dışına çıkamayan, “Uzayda boşluk doldurmaktan başka da bir işe yaramayan kütlelerin” kütlüklerinin çok ötesinde bir ufka sahip olduklarını bildiğimden; bırakın görev verilmeyi beklemek, hükümete bu konuda derhal, siyasetin, ekonominin ve vatandaşın zarar görmemesi için asgari müştereklerde uzlaşmış bir hükümet kurulması için baskıda bulunacaklarına eminim.
Tuğrul Türkeş
İşte! Bu memlekette yetim kalmış sağduyuya uzanan sıcak ve merhametli bir el… Memleketin salahiyeti bakımından, duruşuyla ve birikimiyle, yalnızca bu topraklara ait bakış açısıyla, memleket insanının derdine derman olmaya çalışan; içinde memleket menfaati ve vatan sevgisinden başka hiçbir duygu taşımadan, hiçbir siyasi ve dünyevi hırsa kapılmadan (hiç beklenmedik bir zamanda), önce vatan, önce millet diyerek, ezber bozan bir karar aldı.
Tuğrul Türkeş, tabi ki uzayda boşluk doldurmaktan başka bir işe yaramayan kütle zihniyetlerce derhal partisinden ihraç edilmek üzere disiplin kuruluna sevk edildi. Ne için ve hangi akla hizmet, parti tabanınca bile tam olarak anlaşılamamış böylesine bir “istemezuk” kahramanlığı (!) ancak böylesine bir finalle taçlandırılabilirdi… Tuğrul Türkeş’in hangi partiden geldiği, hangi siyasi görüşü taşıdığı ve hangi partide siyaset yapacağı hiç önemli değil… Neden? Çünkü gerekirse orada da milletin menfaatine ters düşen bir olumsuzluk gördüğünde, aynı tepkiyi hiç gözünü kırpmadan vereceğine eminim.
Sanırım monotonlaşmış siyasetin aranan taze kanı da bulundu…
Hoş geldin, yeni “Sevdi mi Adam Gibi Seven Adam”…
Hoş geldin Tuğrul Türkeş…