Barry Buzan’ın başını çektiği Kopenhag Ekolü ile birlikte literatüre geçen ‘güvenlikleştirme’ye, günümüz siyaset arenasında da sıkça başvurulmaktadır. Siyasetçilerin daha çok köşeye sıkıştığında başvurduğu bu yol sayesinde halkın söz konusu olaya ilişkin eleştirilerine set çekilebilmektedir.
Kendi güvende hissetmek
Güvenlik konusu oldum olası Uluslararası İlişkilerde en çok tartışılan konuların başında gelmiştir. Uzunca bir süre devleti tek aktör olarak ele alan disiplin, güvenlik konusunda da devleti uzunca bir süre referans nesnesi olarak ele almış, güvenliği salt ulusal güvenlikle sınırlandırmıştır. 1970’li yıllarla birlikte sosyal bilimlerdeki devlet meşruiyetinin sorgulanmasına paralel olarak güvenlik alanı da sorgulamaya açılmış, Barry Buzan’ın başını çektiği Kopenhag Ekolü ile birlikte literatüre ‘güvenlikleştirme’ kavramı girmiştir. Kabaca normal şartlar altında bir güvenlik meselesi olarak ele alınamayacak bir durumun ya da olayın söylem aracılığıyla bir güvenlik meselesi haline getirilmesi manasına gelen ‘güvenlikleştirme’ye, günümüz siyaset arenasında da sıkça başvurulmaktadır. Siyasetçilerin daha çok köşeye sıkıştığında başvurduğu bu yol sayesinde halkın söz konusu olaya ilişkin eleştirilerine set çekilebilmektedir. Dahası masa başında çözülebilecek birçok mesele güvenlikleştirme aracılığıyla siyaset alanının dışına itilerek çözüm askerlerin ve ‘önemli’ devlet büyüklerinin kişisel çıkarlarına ve heveslerine terk edilebilmektedir.
Paralel devlete ne oldu?
Günümüz Türkiye’sine baktığımızda ise birçok güvenlikleştirme pratiği ile karşı karşıya olduğumuz göze çarpmaktadır. Şehit haberleriyle yatıp kalktığımız şu son günlerin biraz gerisine gittiğimizde aslında hepimiz bir güvenlikleştirme sürecine tanıklık ettik. Bu güvenlikleştirme süreci sonucunda ‘paralel’ devlet adı verilen yeni bir düşman yaratıldı ve bu düşmana karşı yürütülen operasyonlar gündemimizi oluşturdu. Ama ne hikmetse son bir aydır hiçbir devlet görevlisinin dudaklarından Kırmızı Kitap’a dahi dâhil edilen paralel devlet kelimesini veyahut ‘Pensilvanya’ nitelendirmesini duymaz olduk. Peki, ne oldu da bu azılı düşmanımızla mücadele birden gözden düşüverdi?
Etnik ötekiye sarılmak
Cevabı çok uzakta aramaya gerek yok. Paralel devlet güvenlikleştirmesi, halkta istediği etkiyi yaratamayarak ve yeterli primi mevcut yönetime getiremeyerek şimdilik rafa kaldırıldı. Yerini ise ne yazık ki etnik kimlikler üzerinden yeni bir güvenlikleştirme sürecine bıraktı. Köşeye sıkışan devlet erkânı, halkın ‘biz’ olmasına daha fazla izin vermeyerek milliyetçilik illetini tekrar bu toprakların makûs kaderiyle baş başa bıraktı. Peki, daha ne kadar sürecek bu durum? Ne zaman insan olduğumuzu hatırlayıp karşımızdakine de o gözle bakabileceğiz? Yoksa çoktan gerçek anlamda bir Ortadoğu ülkesi olduk da hiçbirimizin haberi mi yok?