Bir arada yolculuk ediyorlar. Her gün mücadele veriyorlar. Her yere sığabiliyorlar ve asla yorulmuyorlar… Nereden geldiler, daha önce neredeydiler kimse bilmiyor. İşte Türkiye’deki son ırk: Metrobüslüler!
İlk kez 17 Eylül 2007’de, Topkapı – Avcılar arasında rastlanmaya başladı Metrobüslülere. 8 Eylül 2008 yılında, yani neredeyse bir yıl içinde Zincirlikuyu’dan da kavime katılan kitleler oldu. 3 Mart 2009 tarihinde ise Avrupa ile Anadolu’daki kavimleri bir araya getirecek göç araçları devreye girdi. Başbakan da açılışa katılınca artık Metrobüslüler’in varlığı devlet tarafından resmen kabul edilmiş oldu.
Irkın kendine has özellikleri var. Zor yaşam ve yolculuk koşullarına adapte olabiliyorlar. Özellikle İstanbul trafiği ve kalabalığı için “Prime Time” olarak kabul edilen sabah 07:30-08:30 saatleri ve akşam 17:30-19:30 saatleri arasında bindikleri göç araçlarında nefes almadan durabiliyor, sıcaktan etkilenmiyorlar. Normal şartlarda maksimum 350 yolcu taşıyabilen göç araçları Metrobüs’e, 700 kişi binebiliyorlar. Yani günde iki kez, belirli saatlerinde yarım kişilik yer kaplayacak esnekliğe ulaşabiliyorlar.
Peki, bu evrimi nasıl gerçekleştirdiler?
Metrobüslüler’in normal bir insandan daha üstün adapte olma ve hayatta kalma özellikleri var. Kavim kendi içinde her gün rastgele bir dizilimle ikiye ayrılıyor: Oturan Metrobüslüler ve Ayaktaki Metrobüslüler. Her iki familyanın kendine has hayatta kalma yöntemleri var. Oturanlar, ayakta kalanlara göre daha yaşlı ve tecrübeli kişiler oluyor. Yön kavramları çok güçlü olduğundan güneşin göç sırasında Metrobüs’ün hangi tarafına denk geleceğini hemen kestirebiliyor ve oturacak yer seçimlerini ona göre tahlil ediyorlar.
Yüzlerce insanın kuyruk oluşturduğu geleneksel “yer kapma ritüeli” içerisinde araca binip oturabilecek doğru zamanı hemen kestirebiliyorlar. Pratik ve hızlı işleyen bir zekâları var. “Ayaktakiler” ise daha daha savaşçı bir familya. Metrobüs içerisinde klimaların nereden hava üflediğini saniyenin dörtte biri kadar kısa bir sürede kestirebiliyor, doğrudan klima altına yerleşip zor iklim koşullarında hayatta kalabiliyorlar. Metrobüs’ün ayakta durulabilen yerlerinde kendilerine buldukları üçgenler içerisinde optimum rahatlıkta seyahat edebiliyorlar. Bu üçgene de “Hayat üçgeni” adı veriyorlar.
Metrobüs göç süreci nasıl?
Göç yolları sabah 05:00 saatinde açılıyor ve gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor. Tüm kavimin bir araya geldiği saatler; 07:30-08:30 saatleri ve akşam 17:30-19:30 saatleri… Bu saatlerde Metrobüs yaşamı en vahşi haline ulaşıyor. Muazzam bir hayatta kalma mücadelesi…
Metrobüs kapılarının kapanabilecek konumda olması, içerideki Metrobüslü sayısını belirliyor. Kapılar kapanmadığında kavimden 1-2 kişiyi arkada bırakıyorlar. Kapı kenarında olanlar, üstün hayatta kalma kabiliyetleri sayesinde, kapıyla organik bir bağ oluşturuyor ve varacakları yere gidene kadar kapıyla aynı hareketleri yapıyorlar. Birlikte açılma, birlikte kapanma; kalan durak sayısı sekiz. Birlikte açılma, birlikte kapanma; kalan durak sayısı yedi. Birlikte…
“Ayaktakiler” familyasının en önemli özelliği ise kendilerine göz açıp kapamadan daha kısa bir süre içinde (Göz açıp kapama süresi 1/5sn.’dir) kendilerine tutunacak bir yer bulabiliyorlar. Sol ayaklarını Metrobüs’ün burun kısmına bakacak şekilde öne ve arka ayaklarını omuz açıklığında geriye yerleştirip kara sörfü yapabiliyorlar. Bu savaşçı familyanın en kuvvetli kasları ise vücudun denge kurmada kullandığı yan karın kasları ve bacak bölgeleri… Tutunacak yer bulamayanlar ise orta kısımlara ilerliyor ve ellerini bırakarak seyahat ediyorlar. Eğer metrobüs yeterince kalabalıksa tutunmalarına gerek kalmıyor ve kendilerini kavimin sıkışıklığı arasına bırakıyorlar. Son durağa gelindiğinde ise durağı kaçırmış, inememiş ya da oksijen almamanın bünyelerinde yaratmış olduğu mayışma sonucu uyuyakalmış olanlar, Metrobüs’ün tepesi açılmak koşuluyla göç aracından çıkartılıyorlar. İlgili görevliler tarafından biraz su tutulduktan sonra güneş altında açılmaya bırakılıyorlar. Dikdörtgen biçimindeki bu kalıbın açılma hali tam bir doğa mucizesi. Mutlaka görülmesi gerekli… (Bu ritüel için Sardalya konservesinin içindeki balıklardan esinlendikleri bazı kayıtlarda yer alıyor.)
Kavim kendine bir yer bulabilecek mi?
Kavimin konuşma özelliği de var. Ancak göç sırasında çok tercih ettikleri bir kabiliyetleri değil. Konuşan birkaç cesaretli kişinin temel konuları şikayet üzerine kurulu. Şoförün aracı kullanma biçiminden (ki göç aracı şoförleri özellikle kümes hayvanı taşıyıcılarından seçiliyor), sıcaktan, kalabalıktan sonucu olmayan ve süresi kestirilemeyen biçimde şikayet edebiliyorlar. Aralarından birinin şikayet sohbetini açabilmesi için hemcinsinden ufak bir tepki (gülme, onaylama, kafa sallama, gözünün içine bakma, vb…) alması yeterli. Ara sıra kendi içlerinde de yaşam alanı kavgası olabiliyor. Özellikle ayaklara basma, bacaklarını uzatma gibi nedenler bu alan kavgalarının temelini oluşturuyor.
Uzmanların hala incelediği bu yeni kavim Metrobüslüler’in nereden geldiği kimse tarafından kestirilemiyor. Daha da önemlisi bu insanların göç araçları Metrobüs’ün devlet tarafından resmen kabul edilmesinden önce nasıl seyahat ettikleri… Araştırmacılar, nereden geldiği ve nasıl bir anda bu kadar çoğalabildiği kestirilemeyen bu kavimi kontrol altına almak için üreme biçimlerini inceledikleri gelen bilgiler arasında. Korkutucu ve düşündürücü olan ise bu kavimin, ortaya çıkan her yeni toplu taşıma aracını hızlıca ele geçirebilme yetenekleri. Biz insanlara ise araştırmaların sonuçlarının gelmesini beklemek kalıyor.
Sevgiler Metrobüslüler! Biz dostuz!