Türkiye’nin 81 iline, Başbakanlık tarafından terör olaylarının arttığı gerekçesiyle özgürlükleri sınırlayacak yeni bir genelge gönderildi. Sosyal medya hesaplarımız, takip ettiğimiz internet siteleri, yazılı basın ve okuduğumuz kitaplar ile büyük gözaltımız gerçekleşmek üzere!
Kafkavari bir distopyanın karanlığında yaşamaya alıştırılıyoruz; mendilin içine koyup elimizde tuttuğumuz aklımız ile adalet arayışımız, özgürlük arayışımız, çığlıklarımız Babil Kulesi’ne erişemeyen cılız bir umutsuzluk türküsü değil de nedir? “Ya sev ya terk et” çelişkilerinde, teslim olmamayı seçip, dünyanın yeni mültecileri mi olacağız?
Yeni Güvenlik Genelgesi
Türkiye’nin 81 iline, Başbakanlık tarafından terör olaylarının arttığı gerekçesi ile özgürlükleri sınırlayacak yeni bir genelge gönderildi. Sosyal medya hesaplarımız, takip ettiğimiz internet siteleri, yazılı basın ve okuduğumuz kitaplar ile büyük gözaltımız gerçekleşmek üzere!
5 Ağustos 2015 tarihli genelgede valiliklerden ve merkeze yönetime bağlı jandarma, emniyet, başsavcılık, MİT’ten; terör olaylarına yapılacak müdahalelerin etkinliğini arttırmak, kurumların arası işbirliğini arttırmak ve terör örgütlerinin illegal yapıları ile teröre müzahir legal görünümlü yapılara ilişkin; sivil toplum kuruluşları, muhalif örgütlenmeler, vatandaşlar hakkında bilgi toplanması amaçlı fişleme yapılması istendi.
Yeni Güvenlik Genelgesi’nin gerekçesi
Bu genelge ile devlet otoritesinin pekiştirilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaç duyulan her yerde kullanılabilmesinin de yolu açıldı. Başbakan Davutoğlu’nun genelgesinde terör olaylarının şiddetine bağlı olarak, gerekirse askerin sokağa indirileceği medyada yer buldu.
Resmi gazetede yayımlanmayan genelgenin hukukiliği elbette tartışılacak ve tepki görecektir. Başbakan otoritenin pekiştirilmesi adına yaptığı açıklamada:
“Bu çerçevede; ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliği süratli ve kesintisiz bir şekilde sağlanacak, her vesile ile devletin otoritesi pekiştirilecek, bütün kolluk kuvvetleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri birlikleri ihtiyaç duyulan her yerde görevlendirilecek, ülke sınırlarımızın güvenliği sağlanacak, hiçbir terör örgütünün vatandaşlarımız üzerinde tehdit ve baskı kurmasına asla izin verilmeyecek, terör örgütlerinin finansmanının önlenmesi için gerekli tüm tedbirler alınacak yollar güvenli bir şekilde ulaşıma açık tutulacak, herkesin kurallara uyulması sağlanacak ve önceden belirlenmiş yerler ve güzergâhlar dışında toplantı ve gösterilere kesinlikle izin verilmeyecektir. Terörle mücadele, halkın desteği ile kamu düzeninden taviz verilmeksizin terör örgütlerinin silah bırakmasına kadar kararlı bir şekilde sürdürülecektir. Terör olaylarına müdahale sırasında, istihbarata dayalı olarak durum ve ihtimaller önceden değerlendirilerek planlı ve proaktif davranılacak, can ve mal kaybı yaşanmaması için gerekli tüm tedbirler alınacaktır. Şehirler, tüm yerleşim yerleri, mücavir ve kırsal alanlar terör unsurlarından arındırılacaktır.”
Terörle mücadele kapsamının dışında bir değerlendirme yapmamız gerekmekte. Neden? Başbakanlık tarafından kurulan ‘Koordinasyon Merkezi’ Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünce yürütüleceğinden, muhalif görüşlerin de bu fişlemede yer alması kaçınılmazdır. Siyasi boyutun dışında değerlendirilebilecek salt bir güvenlik sorunu değildir bu uygulama!
Genelge nasıl uygulanacak?
Genelge kapsamında Ankara Valiliği, il ve ilçelerde örgütlenmesini tamamladı. Bu kapsamda değerlendirebileceğimiz; Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği, başkentin en kalabalık ve işlek ilçesi Çankaya’da polise 30 günlük genel arama yetkisi verdi. Bu yetki ile birlikte Emniyet Teşkilatı, bir buçuk milyon kişiyi makul şüpheli sıfatı ile aralıksız olarak; üst, araç, umuma açık işyerleri ve özel evrak araması yapabilecek, makul şüphe üzerine kimlik kontrolü yapıp, gözaltı işlemi uygulayabilecek.
Aralık 2014 tarihinde ”Paralel yapıyla mücadele” adı altında hazırlanan yargı paketi TBMM’de kabul edildi. CMK’nın “şüpheli veya sanıkla ilgili arama” maddesinde yapılan değişiklikle, “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir” ifadesindeki “somut delillere dayalı kuvvetli” ibaresi, “makul” olarak düzenlendi. Ankara bugün makul şüphelidir! Yarın, tüm ülke makul şüphe adı altında sindirilecek midir?
Gülse Birsel’in 18 Mart 2015 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazısında belirttiği gibi; “Bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak” diyen Andy Warhol’un vizyonsuzluğunu, ne kadar küçük düşündüğünü, devletimiz açık seçik ortaya koydu. Allah’ıma bin şükür, bugün ülkede yaşayan yetmiş yedi milyon, sonsuza kadar ünlüdür!” mizahının dışında durmak gerekiyor. Bizimle ilgili bilgileri kim, nasıl toplayacak; fişlenmenin kriteri neye göre olacak? Sorgulamamız gereken nokta burasıdır.
Genelge antidemokratik mi?
George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’teki anlatımındaki gibi, en tehlikeli muhbirlerimiz çocuklarımız mı olacak? Muhtarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, eşimiz karşısında hep bir suçluluk psikolojisi içinde yaşayabileceğimiz nasıl bir örselenme olacak? Suçlu duruma düşmemek için, iktidara övgüler düzüp, kimse davranmadan ilk önce biz mi ihbar edeceğiz en yakınımızdaki muhalifi? Aziz Nesin’in tanımı ile bu mutlak bir ‘Korkudan Korkmak’ durumu! Öyle bir an gelecek ki, sonra ‘denize manalı baktı’ diye bir şikayet türü çıkacak ortaya!
Güvenliği tehdit edeceği gerekçesi ile yasal grevler; kadın cinayetleri, çocuk gelinler, çevre gibi duyarlı konularda yapılacak protestolar; muhalif konser organizasyonları, tiyatrolar; iktidar aleyhine yapılacak toplantılar bu genelgenin içinde yer aldığında demokrasimiz daha mı güvenli olacak, göreceğiz?