Anonim ruhların anonim hikayeleri

Ülke tarihine damga vurmuş siyasilerin isimleri hep hatırlanacak. Hakan Fidan, Doğu Perinçek gibi adamlar bile uzun yıllar anımsanacak. Fakat şehitlerin isimlerini kimse bilmeyecek. PKK terörü yüzünden hayatlarını kaybeden binlerce anonim onlar. İsimsiz ruhları şad olsun.

kapak

“Bu dünya bir gün silah tüccarlarına kalacak çünkü herkes birbirini öldürmekle meşgul. Hayatta kalmanın sırrını söyleyeyim: Asla savaşa girme, özellikle de kendinle.” – Lord of War (2005)

Tartışma programlarında şehit askerlerden şöyle bahsederler: “Dağlıca’da on altı tane şehit verdik, on tane de yaralı var.” Rakam verirken gayri ihtiyari tane sözcüğü kullanılır ki semantik açıdan tartışmaya açıktır bu. Program boyunca şehitlerin isimleri en fazla birkaç kez anons edilir. Son dönemde çekilmiş fotoğraf veya videoları varsa yayına verilir, hepsi bu. Her birine ayrıca zaman harcanmaz, hayatları belgesel tadında izleyicilere sunulmaz, cenaze hariç nerede ve nasıl yetiştikleri, eğer ölmeselerdi ülkeye neler katabilecekleri gündeme getirilmez. Sadece taneli cümleler kurulur ve siyaset kokan ağızlardan ülke kurtarma senaryoları dökülmeye devam eder.


Sokaklara, caddelere verilir bazı şehitlerin isimleri. En işlek sokak bile olsa kimse merak edip araştırmaz kimmiş bu adam diye. Belki seneler sonra orada yürüyen küçük bir çocuk sorar annesine, “Anne, Şehit Yarbay İlker Çelikcan kim?”. Eğer anne çocuğun sualini ciddiye alırsa anlatır durumu, “Ülke için hayatını kaybeden bir asker, oğlum.” İşte bir şehidin isminin zikredildiği ender anlardan biridir bu.

Vefalı olmamamız değildir mevzu. Fakirken ölmüş insanlar şehit dahi olsa unutulur.

Can vermekten ziyade, devlet hazinesiyle canına can katmış siyasilerin isimleri yüzyıllarca yaşatılırken, askerlerin kahramanlıkları hemen anonimleştirilir. Tuhaf bir durumdur bu. Orduya kafanızı soktuğunuzda başlar anonimleşme süreci. Yeşil üniformayı giydiğiniz vakit adınız Mehmetçiktir artık. Sağ olduğunuz sürece kişisel başarılarınız kimsenin umurunda olmaz. Tek başınıza koca bir gerilla sürüsünü yok etseniz mesela, Twitter’da Trend Topic olmazsınız. Ya da gençliğinizi sınır bölgesinde nöbetlerde geçirseniz İrlandalı turist kadar yüceltilmezsiniz. Kısacası askerlik birkaç istisna dışında yalnızca anonimlerin mecrasıdır.

Bu arada aklıma gelmişken sormak isterim. İstanbul’un fethi on sekiz milyon dolarlık bir bütçeyle filme çevrildi. Bizans imparatorluğunun bile saçma sapan filmleri çekildi. Peki PKK terörü yüzünden can veren askerlerin kaç tane filmi çekildi? Ben bir tane sayabiliyorum, ya siz?

Bana kızanlarınız, küfür edenleriniz olabilir. Hatta hasbelkader yazıyı muteber bir şahsiyet okursa, askerlikten soğutma suçundan dava bile açabilir. Ben kimse askere gitmesin, demiyorum. Fakat bir asker öldüğünde ölmüştür. Karısı dul, çocuğu yetim kalmıştır. Dünyaya doyamadan gitmiştir. Taze bir meyve yiyemeyecektir artık; sıcak bir pidenin tadına bakamayacaktır. Dolayısıyla “Ne mutlu size, oğlunuz şehit oldu” ya da “Allah nasip ederse ben de şehit olmak istiyorum” zırvalarını nakarat haline getirenler, sadece gülünçtür, hatta densizdir.


Bu ülkede istifa kültürü yok

Hatırlarsınız geçtiğimiz aylarda Süleyman Şah Türbesi ile ilgili tapeler sızmıştı medyaya. Suriye’ye yönelik askeri müdahale için gerekçe arayan Başbakan Davutoğlu’na, MİT müsteşarı Hakan Fidan “ben öbür tarafa dört tane adam gönderirim, sekiz tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o gerekçe üretilir” diyordu. Kulaklarını kasten tıkamayan herkes bunları duydu.

Yani strateji gereği kendi türbesine saldırabilen bir MİT söz konusuydu. Bunları hep beraber yaşadık. Böyle bir atmosferde, insanların komplo teorileri üretmeleri; askerlerimizi aslında derin devletin öldürdüğüne, PKK’nın içine MİT ajanlarının sızdığına veya savaşın sırf 400 milletvekili verilmediği için kasten çıkarıldığına inanmaları çok normaldir.

Ben AKP’li olmadığım halde, -tamamen apolitiğim- bu komplo teorilerine inanmıyorum. İnanmak istemiyorum. Çünkü inanırsam ülkenin yüzde kırkını terör yandaşı olarak damgalamam gerekiyor. Hepsinden tek tek hesap sormam gerekiyor. Ayrıca ispatlayamayacağımız tezlerle hükümete saldırmanın, Kemalist refleks olarak algılanıp onları zayıflatacağına, tam aksine güçlendireceğini on üç yıllık deneyimlerimizde gördük.

Sadece barış isteyen ve bunun silahla olmayacağını bilen biri olarak, sorulması gereken soruların farklı olduğunu düşünüyorum. Bunların başında şu geliyor, zira fazlasıyla da soruldu: “Suriye konusunda kandırıldınız, cemaat tarafından kandırıldınız, PKK saflarınca kandırıldınız ve bunları itiraf da ediyorsunuz. Peki hiçbir bedel ödemeyecek misiniz?”

En acısı da bu işte. Hiç kimsenin bedel ödememesi. Cumhurbaşkanı, milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı veya rütbeli paşalardan tek bir istifa sesi duyulmaması. Batıda olsa şu yaşadıklarımızın onda biri bile yüzlerce koltuğu yerinden ederdi. Batıyı geçelim, inşa ettiği köprünün halatı kopunca Japon mühendis harakiri yaparak intihar ediyor. Hiçbirinizde o Japon’un haysiyeti yok.

Kendinizi öldürün demiyorum. Aslına bakarsanız kimseye istifa edin dememin de manası yok. Çünkü istifa, erdemli insanların işidir.

Son Söz


Ülke tarihine damga vurmuş siyasilerin isimleri hep hatırlanacak. Hakan Fidan, Doğu Perinçek gibi adamlar bile uzun yıllar anımsanacak. Fakat şehitlerin isimlerini kimse bilmeyecek. PKK terörü yüzünden hayatlarını kaybeden binlerce anonim onlar. İsimsiz ruhları şad olsun.


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.