AKP Popisini Kaybetti!

13 yıl boyunca iktidarda kalan AKP iktidarının, o kadar yıl sonra pusulası nasıl şaştı, dümene nasıl ikinci bir el dokundu? AKP’nin gücünü hangi olaylar kırdı, süreçte ne yaşandı?

akp

AKP Popisini Kaybetti!

Genç bir arkadaşım, kardeşim ile siyasi sohbete yeni girmiştik ki şöyle bir cümle kurdu: “Ağabey AKP popisini kaybetti!” Güldüm bir an… Bu “popi” ne demek dedim gülümseyerek?..

Ağabey anlatayım…


“Nereden nereye” dediğimiz bir süreç…

Türk siyasetinde Menderes’in, Demirel’in, Özal’ın yapamadığını yaptı…

Çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren “Milli Şef” diye tarihe kazılan CHP’nin yıllarca başında bulunan İsmet İnönü dahi çok partili hayata geçtiğimiz süreden sonra AKP iktidarı kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin başında bulunamadı…

13 yıl…

2002 yılından 2015 yılının 7 Haziranına kadar “tek” oldu Ak Parti… Her seçim onlar için yeni bir güç, yeni bir dinamo oldu. Trene benzetilen demokrasi, onları 13 yıl iktidarda tuttu ve en sonunda 7 Haziran’da bir kişi çıktı ve bu iktidara “Dur!” dedi.

“Seni başkan yaptırmayacağız!” söylemi ülkede yankı buldu ve Ak Parti’nin koltuğunu salladı! 7 Haziran’a kadar her seçimde 300 küsur olan Ak Parti’nin sandalye sayısı 13 yıl sonra ilk defa tek başına iktidar yapacak 276 sayısın altına düştü.

Peki bu süreç nasıl oluştu; nasıl bu noktaya gelindi?

2009 yılını hatırlayın!

Türkiye, yerel seçimlere girmiş ve seçimlerde AKP, 7 yıllık iktidarının ilk darbesini yemişti. Oyu % 38,8’e düşmüştü! O dönemde AKP, halka “Kriz bizi teğet geçti!” türküsünü söylüyordu. Halbuki kriz ne teğet, ne paralel geçmişti; kriz aslında doğrudan vurmuştu. Sokakları; binlerce işsiz, yolları iş bulmak ümidiyle aşındırıyordu!

Bu durum Ak Parti’yi ekonomik olarak etkileyen ilk ciddi olay olarak tarihe geçmişti… Seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklaması ortaya çıktı: “Türkiye’de güzel şeyler olacak!”. Neydi o güzel şey? O güzel (!) şey? PKK’lı teröristlerin davul zurna ile karşılandığı, devletin seyyar mahkemeler kurarak o 34 PKK’lıyı akladığı “Habur Olayı”…fethullah gülen

Yerel seçimlerde ekonomik krizin etkisini gören AKP iktidarı, Habur Olayında Türkiye’ye akıl tutulması yaşatıyordu! Habur Olayı, olayın da ötesine geçerek “facia” adını almıştı artık!..


Bu durum da Ak Parti’nin topluma yaşattığı sosyal, sosyolojik bir kriz olarak akıllara kazındı…

MHP’nin “Çözülme Süreci” diye ifade ettiği Çözüm Süreci devam ederken, ne anlattıklarını kendi de bilmeyen “Akil Adamlar” ortaya çıktı… Bu adamlar gittikleri yerlerde birçok yerde yuhalandı, protesto edildi! Bu süreçteki, belki de en büyük hüsrandı. Ardından gelen süreçte çöküşe giden en önemli unsur, Gezi eylemleri oldu… Eylemlere uluslararası basın da ilgi göstermiş; CNN, BBC, Al Jazeera konuya odaklanmıştı…

Ak Parti ile yakın temasta olan cemaat kanalları dahi AKP lehine haberler yapıyordu. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyoruz!” ifadesi ulusal basında ciddi anlamda tartışılmaya açıldı…

Ve en sonunda, belki de hiç beklenmeyen bir savaş başladı!

Savaşın adı: AKP – Cemaatfethullah gülen

Birden geminin dümenine iki ayrı el geçti ve ikisi de dümen için çaba sarf ettiler…

Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen “17-25 Aralık Operasyonları”

Bu operasyonlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar açık ve net olan en büyük operasyondu!.. Bu olay da AKP iktidarı için kriminal, sosyo-politik kriz olarak tarihe yazılmış oldu!

Bu arada Oslo görüşmeleri

AKP’nin en sonunda yediği en büyük darbe ise yıllarca kol kola olduğu HDP‘den geldi! HDP, 7 Haziran’da demokratik yollardan iktidara tam anlamıyla sivil, demokratik bir darbe yapmış ve iktidarı AKP’nin elinden almıştı!

İşte bu kadar Ağabey…

Popi nedir peki?

Ak Parti’nin kaybettiği ülkedeki imajı, gücüdür. “Popüler” kelimesinin kısaltmasıdır “popi”…


Yine gülümseyerek siyasi sohbetimize son verdik…


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…