Açıldığı gibi kapanan Köy Enstitüleri… Ve gözlerinde umutları yarım kalan annelerimiz, teyzelerimiz, dayılarımız… Adını bilmeden büyüyen bizler, olanları tarih kitaplarından okuyan çocuklarımız…
Atatürk’ün temelini attığı, kurucusu İsmail Hakkı Tonguç olan, cumhuriyet döneminde kalkınma planı olarak zor da olsa siyasilerin önderliğinde faaliyete geçirilen, çalışma sistemini kendisi kuran ve oldukça başarılı olup sayıları hızla artan Köy Enstitüleri…
Eğitimde çıtayı yükseltme, okumuş insan sayısının parmakla sayıldığı Cumhuriyet döneminde bir grup aydının halkı bilinçlendirme faaliyetidir Köy Enstitüleri.
Köy Enstitüleriyle ekonomik ve toplumsal açıdan kalkınma hedeflenmiş, o zamanki şartlarda yapılması bana göre zorunluluk teşkil eden, lakin devletin durumu kısıtlı olduğundan bir kısmı gönüllülük esasına dayanan projedir.
Amacı; öğretmen, sağlık görevlisi, ziraatçi gibi bilinçli ve köye faydası olacak, kültürel ve teknik donanımlara sahip aydın gençler yetiştirmekti.
Köydeki sağlık sorunlarını çözmek, modern tarım tekniklerini öğretmek, yetişkinlere okuma yazma, yurttaşlığı öğretmek gibi görevleri vardı. Uygulamalardan olumlu sonuç alınınca, 1937’de “Köy Eğitmenleri Kanunu” çıkarıldı.
Köylerine dönen eğitmenler, çocukların eğitimleriyle 3 yıl ilgilenmekle yükümlülerdi.
Köy Enstitülerini bu kadar başarılı yapan etmenler:
1- Eğitim
2- Disiplin
3- Gönüllülük
Demek ki imkan verilen her insan evladı başarıyı göğüsler ve kendinden sonra gelen gençlerin elinden tutar. Yeter ki imkan verilsin. Ama maalesef bu olanaklar fazla sürmedi.
Çıkarcı ülkeler, kitleler ve bağnaz gruplar, “sadece kendini düşünenler” de diyebiliriz, aramıza sızarak din ve gelenekleri öne sürüp kasıtlı bir ön yargı oluşturmuşlar ve bir şekilde kapanmalarını sağlamışlardır. Bunlara aşama aşama geçilmiş, ilerleyen zamanda Köy Enstitüleri öğretmen okullarına dönüştürülmüş daha sonra da kapatılmıştır.
Yazık ki faydası olan her faaliyette olduğu gibi enstitülere de karalama girişimlerinde bulunulmuş ve nihayetinde başarılı olunmuş. Gençlerimizin yani Türkiye’nin belinin kırılması sağlanmış ve bir daha da toparlanamamıştır.
“Köy ve şehir ayrımı vurgusunun artacağı” düşünülse de günümüze kadar süregelen faaliyet olsa idi bu ayrımın olmayacağı aşikârdı.
Nitekim eldeki kaynakları en üst seviyede kullanma girişiminin nesi yanlış olabilir?
İmece usulü eğitimde, eğitmenlerin sayıları artarak öğrencilere hizmet verirken, bu bilinçle onların çocukları da yetişmiş olacak ve yurtta vatanseverlik, hizmet, gelenek ve değerlerimiz korunacaktı.
Tarih, matematik gibi derslerin yanında müzik, tiyatro, tarım, sağlık, sosyal sorumluluk işlenmekteydi.
Buna ek olarak bulunduğu grupta sorumluluk bireyin sorumluluk alması sağlanırdı.
Enstitüler kapandı da ne oldu?
Eski gençlerden eser yok!
Farklı eğitimden geçen gençlerin kaçı sorumluluk alıyor?
Kaç kişi kendini her yönden yetiştirebilir?
Kime bu kadar imkân verilir?
Böyle bir eğitimin maliyeti ne kadardır?
Günümüzde ancak özel eğitimle farklı okullara çuvalla para harcayarak tüm bu eğitimleri alabilirsiniz.
Türkiye’yi etkisizleştirme planları, yıkma çabaları şu an içinde bulunduğumuz durumdan belli.
Üzerimizdeki olumsuz etkileri büyük. Kabullenmek gerek!
Tam istedikleri gibi olduk…
“Dost ve müttefik yoktur. Gelişmenizi istemeyenler vardır.”
Etrafımızda bu kadar ülke, kendi çıkarları için bizi harcarken; buna “hay hay” diyecek kadar kör yetişen bizlerin akıbeti ne ola ki!..
Bu durumdan kendi çabamızla yine bizi biz çıkarabiliriz.
Ülkemizi severek, herkesin söylediğine aldanmayarak, disiplinli olup ve sorumluluk alıp, kendimizi geliştirerek…
Yani yeni enstitüler kurarak!