Barış için Kanlı Meydan Türküsünü Bırakmalı mı?

Muhalif gösterilerde atılan sloganların yanında, kitleler tarafından söylenen marş ve türkülerin sözlerine bakacak olursak; ölümün, kanın ve gözyaşlarının kutsandığını göreceğiz. Yarınlara ait beslenen umutların bu sözlerde ne kadar yeri olabilir?

kanlı meydan kanlı cumartesi ayağa kalkın

Sol veya sağ görüşün temsilcisi olan insanlar yıllarca cezaevleri, işkenceler, sürgünler, kalleş pusularda ölümler yaşamıştır; fakat, var olma ve muhalif duruş sergilemek, dünde kalmayı mı gerektirmektedir?

Nazım Hikmet’in “Büyük insanlığın toprağında gölge yok/ sokağında fener/ penceresinde cam/ ama umudu var büyük insanlığın/umutsuz yaşanmıyor” dizelerindeki büyük insanlığın, Ankara’da umudunu bombalarla imha (mı) ettiler (?)


Ankara Tren Garı’nda barış için toplanan insanların “Bu meydan kanlı Meydan” türküsü eşliğinde halaya durması “asıl amaç barış değil, olay çıkarmaktı” algısının yaratılmasına bahane oldu. “Kan isteyenlerin kanı döküldü” söylemi sosyal medyada dillendirilmekte, kirli bir propagandaya alet edilmektedir.

Sözleri Mehmet Ali Yurtışığı‘na ait olan ve yıllar önce Ruhi Su tarafından seslendirilen türkü, yapılan her muhalif eylemde kitleler tarafından söylenmektedir:

Ellerinde Pankartlar Gidiyor
Bu Çocuklar Kalkın Ayağa
Kalkın Gidiyor Bu Çocuklar
Bu Pazar, Kanlı Pazar
Dert Yazar Derman Yazar
Kalkın Ayağa, Kalkın
Gidiyor Bu Çocuklar
Bu Meydan Kanlı Meydan
Ok Fırladı Çıktı Yaydan
Kalkın Ayağa, Kalkın
Biz Şehirden, Siz Köyden…

Ya da “gün doğdu hep uyandık/ siperlere dayandık/ bağımsızlık uğruna da/ al kanlara boyandık/ yolumuz devrim yolu/ gelin kardaşlar gelin/ yurdumuza yanki doldu/vurun kardaşlar vurun/ işçi-köylü hep hazırız/ faşist düzene karşı/ halk savaşı vereceğiz/ emperyalizme karşı”


Veya Sami Çitçi’ye ait olan Zap Suyu şiiri ölümü şehadeti vatan uğruna kutsamakta ve kahramanlık duygularını sonuna kadar okşamaktadır. “Alın yazımızda vatan ve bayrak, şehitlik yazılmış / En güzel türküyü kurşun söyler özüme / Ola ki Pendürek ağıdı, Cudi, Gabar türkülerinde muhabbeti bulurum bir zaman / Şahadet aslanlarının savaşında/ Ölümsüzlük, şehitlik, bayrak hilalinde can veren kan veren yiğitler / Savaş türkülerinde kendimizi bulduk / Vatan türküsüyle toy eyledik her zaman / Kürşat baskınlarında, şahadetime destur verilirken / Tekbir-i ilahi ki bayrağındaki iman / Vatan olası gönül neylerim, neylerim, sensiz acep/ Seninle gezerim Şavşat’ı Kars’ı / Seninle inerim Bingöl’den Van’a / Muş’tan el ederim Adıyaman’a / En deli sevdaları yaşarım, pusuya geçerken/ Keleş sesinde yas tutarım ölen şehitlerin ardından…”

Gezi Parkı direnişinde, ülke genelinde yapılan eylemlerde ve şarkı sözlerinde bir farkındalık oluşturuldu. Duman Grubu’nun marş olarak kitle tarafından kabul gören ve sıkça söylenen şarkısı…

Biberine gazına
Jopuna sopasına
Tekmelerin hasına
Eyvallah eyvallah
Saldırın bana utanmadan sıkılmadan
Gözlerim yanar ama ezilmedim azalmadım
Özgürüm dedim hala
Haklıyım dedim hala sana
İnsanım dedim hala
Vazgeçer miyim söyle bana
Şamarı yüzümüze
Garezi dilimize
Şerefe hepinize
Eyvallah eyvallah

Bu farkındalık, devletin gösterileri bastırmakta uyguladığı şiddetin karşısında tutunamamasıyla sonuçlandı.

Örnekleri çoğaltmak olasıdır. Vurmak, öldürmek, kan, barut, eziyet temaları hemen hemen tüm marş ve türkülerde işlenmektedir. Devrim veya vatan uğruna dün de şehit olanlar, bugün dava için şehit olacaklara örnek gösterilmekte ve bu ritüel değişmez bir tabu olarak sorgulanmamaktadır.


Ortaya konulan muhalif eylemleri organize edenlerin, kendi kitlelerini yönlendirirken marşından sloganına yeni bir söylem geliştirmesinin zamanı geldi. Yoksa bir türkü sözü de kıyımların bahanesi olmaya devam edecektir.