Sağlıklı bir toplum birlikte yaşamanın bilincindedir ve sadece kendi biyolojik çocuğuna değil toplumdaki tüm çocuklara karşı sorumluluk hisseder. Sağlıklı ve güzel bir toplum kurmak için neler mi yapılabilir?
İmkanlara göre Yetiştirme Yurtları’nda yaşayan çocuklar evlat edinilebilir, koruyucu aile olunabilir ya da Hayat Sende Gençlik Akademisi gibi Sivil Toplum Kuruluşları’nda “gönüllü” olup, Devlet koruması altında yaşayan ya da ailesi olmayan binlerce çocuğa rehberlik yapılabilir.
“Çocuklar hic göremeyeceğimiz bir zaman dilimine gönderdiğimiz canlı mesajlardır.”
Toplum ve çocuk
Nasıl bir insan olacağımız çocukluğumuzda şekillenemeye başlar. Küçükken doğru beslenmişsek yetişkinlikte dirençli bir bünyeye sahip oluruz, çocukluk travmalarımız ne kadar az ise sağlıklı bir psikolojiye sahip olma ihtimalimiz o kadar artar. Çocuk, şiddetin kanıksandığı bir ortamda, ebeveyn ve öğretmenlerinden dayak yiyerek büyürse Faşizim’i olağan bir sistem gibi algılar. Öte yandan tüm temel ihtiyaçları karşılanarak, sağlıklı ve anlayışlı yetişkinlerin koruması altında, arkadaşları ve kardeşleriyle eşit hak ve olanaklara sahip olarak büyürse Demokrasi’ye saygı duyar.
Doğası gereği insan, toplum içinde diğer insanlarla etkileşim halinde yaşar ve her birey toplumdan aldığını bir biçimde topluma yansıtır. Toplumun genel ruh hali insanlara, hatta hayvanlara bile sirayet eder. Bugün nüfusun üçte birini oluşturan ve toplumun hem en önemli hem de en hassas üyesi olan çocuklar, gelecekteki nüfusun tamamını oluşturacak ve ne kadar güzel ve mutlu bir çocukluk yaşamışlarsa kuracakları toplum da o kadar sağlıklı ve huzurlu olacaktır.
Çelişkili toplum
Maalesef her çocuk eşit şartlarla dünyaya gelmez. Kiminin ailesi maddi manevi tüm koşulları hazırlayıp, yıllarca düşündükten sonra çocuk yapma kararı alır. Kimisi ise şartları ne olursa olsun “sen doğur, Allah bakar” tavsiyelerine uyup, evlenir evlenmez toplumun kendisinden beklediği “kutsal aile”yi kurmaya girişir.
Bugün Türkiye’deki çiftlerin yüzde 15’i doğal yollardan çocuk sahibi olamıyor ve kısırlık oranı giderek artıyor. Ne var ki özellikle ataerkil kültürde “kısırlık” hala utanılacak bir kavram olarak algılanıyor. Bunun yanında çocuğun fiziksel olarak babaya benzemesi ise büyük gurur kaynağı. Medyamız da nabza göre şerbet veriyor. Gazete ve televizyonlarda kısırlığa çare olarak sunulan tüp bebek, kök hücre, taşıyıcı anne, sperm bankası, yumurta veya sperm dondurma gibi yöntemler, cinsel gücü artırıcı haplar, afrodizyak gıdalar konusunun ele alınmadığı bir gün bile yok. Bunun yanında nüfus artışındaki dengesizlikten, sokakta ya da yetiştirme yurtlarında yaşayan veya okul çağında çalışmak zorunda olan çocuklardan, çocuklarını dayakla terbiye eden anne babalardan ya da Yetiştirme Yurtlarındaki çocukların birbirine uyguladığı şiddete göz yumulmasından bahseden haberler gündem yaratmıyor, hatta bazen spor karşılaşmaları kadar bile ilgi çekmiyor.
Toplumda “evlatlık” algısı
Anne, baba ve onların DNAlarını taşıyan çocuklarından oluşan geleneksel çekirdek aile, hem devlet hem de toplum tarafından “kutsal” olarak niteleniyor ülkemizde. Bu yüzden de “evlat edinme” konusu mevzu bahis olduğunda hemen kollektif bir yıldırma politikası başlıyor. Evlat edinmeyi düşünen kişiler çevrelerinde bol bol şu tür konuşmalara maruz kalıyorlar: “Ya babası bir katilse, büyüyünce seni keser bu” “elalemin çocuğunun derdi sana mı kaldı?”, “ya kalıtımsal bir hastalığı varsa, uğraş dur.”
Oysa ki “aile” dediğimiz şey biyolojik değil duygusal bir kavramdır ve aile bireyleri arasındaki ilişki, kan bağına değil, sevgi ve dayanışmaya dayanmalıdır. Yani biyolojik bağımız olmayan insanlarla da aile kurabiliriz. Ayrıca aile kurmak için toplumun ya da Devlet’in çizdiği kurallara da uymamız gerekmez. Mesela; aile ortamına ihtiyaç duyan binlerce çocuk varken, evlatlık edinecek ya da koruyucu ebeveyn olmak isteyen yetişkinlerin cinsel eğilimi ya da medeni hallerini sorgulamak da gereksizdir.
Hayat Sende
Hayat Sende Gençlik Akademisi, 2007 yılında yetiştirme yurtlarında büyümüş bir grup idealist genç tarafından kuruldu. Gönüllülük prensibiyle çalışan Hayat Sende gençleri kendileri gibi Devlet korumasında yaşayan çocuk ve gençlerin temel yaşam becerilerini kazanması ve ayrımcılığa uğramadan hayata atılmasını sağlamak amacıyla birbirinden farklı bir çok çalışma yapıyor.
Hayat Sende gönüllüleri kendi işlerinden arta kalan zamanda beraber vakit geçirdikleri çocuklarla bazen ders çalışıyor, bazen de günlük olayları değerlendiriyorlar. Onların yurttan ayrıldıklarında dış dünyada yalnız kalmayacaklarına inanmalarına, toplumda faydalı bireyler olduklarına, kendi güçlerini fark etmelerine, yani kendilerindeki ışığı yakalamalarına yardımcı oluyor.
Hayat Sende çocuğa yardım etmenin ya da temel ihtiyaçlarını karşılamanın bir lütuf değil, toplumun görevi olduğuna inanıyor. Dernek ayrıca Medya’nın kullandığı dil ve haber tarzının empati yaratmaktan ziyade bu çocuklar hakkında yanlış önyargılara sebep olduğunu düşünüyor ve çocukların reklam ya da tiraj malzemesi olarak kullanılmasına karşı çıkıyor. Dernek üyeleri düzenledikleri kurs ve seminerlerle de toplum ve medyanın devlet koruması altında yetişen gençlere yönelik negatif tutumunun değiştirmesini, devletin vatandaşları “koruyucu aile” olmaya özendirecek çalışmalar yapması gerektiğini anlatıyor, evlat edinecek ya da koruyucu aile olacak kişileri bilinçlendiriyor .
Devlet korumasındaki çocukların ne şartlar altında yaşadığını ve nelere ihtiyaç duyduklarını diğer bir çok kişiden çok daha iyi anlayabilen dernek üyesi gençler, bugüne kadar bu çocukların şartlarını en kısa ve doğru yoldan düzeltecek ve bu konuda hem toplumu hem de medyayı bilinçlendirecek bir çok projeye imza attı. Grup üyeleri aynı zamanda sivil toplum haberlerini, uluslararası araştırmaları ve kendi kişisel deneyimlerini paylaştığı Proje Panosu isimli ortak bloglarında bir gazeteci ve araştırmacı disipliniyle çalışarak Yetiştirme Yurtları ile ilgili tüm sorunları ve gelişmeleri kayda geçiriyor.
Hayat Sende Farkındalık Filmi
https://www.youtube.com/watch?v=oHTxfOO-63M
Gönüllülük
Demokratik toplumlarda sosyal sorumluluk anlayışı, hem bireysel hem de toplumsal gelişimin en önemli unsurlarından biridir. Sosyal sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler, içinde yaşadıkları toplumun sorunlarına karşı duyarlı olduklarını maddi karşılık beklemeden yaptıkları gönüllü işlerle gösterirler. Gönüllülük, bireylerin sahip oldukları bilgi, deneyim, yetenek ve zaman gibi kaynaklarını diğer insanlara aktarması, bir nevi kendini gerçekleştirmesi demektir.
Ancak gönüllülük kavramı ülkemizde halen hayırseverlik gibi dar bir anlam çerçevesinde algılanıyor ve ayni-nakdi bağışlar aracılığıyla gerçekleştirildiğine inanılıyor. Zengin ailelere mensup kadınların ya da politikacı eşlerinin kürk manto ve parlak topuklu ayakkabılarıyla Yetiştirme Yurtları’nı ziyaret edip çocuklara pahalı hediyeler getirmesi, biraz daha vakitleri varsa çocuğa annelik yapması ve bunların fotoğrafların medyada ve tanıtımlarda kullanılması tabii ki o çocukları ve kurumları mutlu ediyordur. Fakat bu tür ziyaretler devamlı olmayıp, bir kaç kereden sonra kesildiğinde çocuk kendini (bir kere daha) terkedilmiş hissediyor. Yani bu tür ziyaretler daha ziyade reklam veya vicdanı rahatlatmak için yapılıyor.
Gönüllüler yardımlaşmadan ziyade dayanışmaya inanır, fildişi kulelerde oturmak ya da şikayet etmek yerine çözüm üretir. Bazen bize ihtiyaç duyan bir kişiyle geçirdiğimiz iki saat o insanın hayatına bir çok şey katar. Ve belki de o insan bir gün yaşadığımız toplumu değiştirir.
Kaynak: http://www.hayatsende.org/Makaleler.aspx
NOT: Verdigi bilgiden dolayı Koruyucu Aile, Evlat Edinme Derneği Başkanı ve Hayat Sende Derneği Yönetim Kurulu üyesi Abdullah Oskay’a teşekkür ederiz.