Siyaset tüm alan boşluğunda yaşanan gelişmelere ne diyordu? Kim, ne desin? Elin şarkısını kendi şarkısı gibi sunup Dombradan mebus olanı mı? Adam döven Yerkel’i, gazete döven Boynukalın’ı mı durumu eleştirecek? Diğer partililer bu boşluğa yeterince muhalefet mi etti sanki…Hiçbiri olmadı. Bu boşlukta meydan “Atatürk Heykeli mi, bardak heykeli mi olsun? Referandum yapılsın…” diyenlere kaldı.
Brunch deniyordu, hani şu başı g.tü belli olmayan zaman dilimini ifade eden beslenme aralığı. İşte o zamanlarda,
Bir kıpırdanma oldu. Yaklaşık 13 milyon seçmen sandığa hiç gitmedi…
Kampanyalı tatiller, etrafı duvarla çevrili bir Akdeniz oteli, bir kısıt orman, israfa açılan sınırsız yemekteyken…Tatilde şebekliğe, birkaç kırmızı burun, kıvırcık peruğa bakıp eğlenirken ve size hayat güzelken…
Tırmanışa geçti.
Sendikalar çadırda, işçiler madende kapkara kupkuruyken sen her hafta sonu programın bozulmasın aman yağmur yağmasın diye yalvarırken..
Dünyan bu kadar küçük, bu kadar haftasonuyken,
Epeyce yükseldi.
Gündüz programında kayını atlayanlara ilgi artıp mahalleli evlendirme programının ücretsiz servisi, yüz gram pilavıyla tavlanırken…
Hani bunlar sizi hiç ilgilendirmiyorken,
O ara pik yaptı. Son seçimlerde %16 sandığa hiç gitmedi.
Ve siz indirim takip ettiğiniz alışveriş çılgınlığındayken, fırsattan istifade nur topu gibi bir alan boşluğumuz doğdu.
Bu memlekette yeter ki azıcık boşluk oluşmasın…
Hani şu meydan bunlara mı kaldı? dedikleriniz o boşlukta ikamet eder. Bu boşluk tepkisizlikle beslenir.
*
Yiyip, içip her Cuma bayramınız kutlu olsun diyerek başlattılar serüveni. Girizgah iyiydi, dindardılar ve kardeştik…
Devamında adada kumda oynayıp takla atan, yerin dibine girmesi için müsaade edilen Nihat Doğan boş sözleri yapışkanımsı ve seviyesiz gelse de, bu boşlukta inanması güç ama ilgi gördü.
Tuğçe Kazaz tivitleri uçtu.. Dinine imanına kendine bir hoplama alanı keşfedip, birden çok dinin tecrübesi ve parasızlığıyla gümbür gümbür geldi.
Nabız ve şerbetin yazarı Mehmet Barlas, istikrar, yatırım, AB uyum durumları çok iyi dedikçe algı körlüğünüz pekişti.
Liberal doluluğumuz yetmiyordu, Bunlar solcuysa ben Fidel Castro’yum diyen Yavuz Bingöl’le biraz da sosyalizm pompalandı boşluğa.
İsraf var diyene, heyetini toplayıp üstün gayrimenkul değerlemesiyle cık, benim evim daha lüks demek için fırsat bulunca Hülya, kafalar epey karıştı…
Herkes birbirini şaşkınlıkla izliyordu.
*
Siyaset tüm alan boşluğunda yaşanan gelişmelere ne diyordu? Kim, ne desin?
Elin şarkısını kendi şarkısı gibi sunup Dombradan mebus olanı mı?
Adam döven Yerkel’i, gazete döven Boynukalın’ı mı durumu eleştirecek?
Diğer partililer bu boşluğa yeterince muhalefet mi etti sanki…Hiçbiri olmadı.
*
Atatürk anıtı meydana konacak mı belli değil diyen belediye başkanıyla boşluğun maziyi doğru uzandığı da görüldü. Değerlere doğru bu uzanış herkesi çok rahatsız etmiş lakin:
Ey meydanı değiştirecek,
Çok boşsun, keşke bardak olsan diyecekleri çoktan yayın platformundan çıkarmışlardı.
*
Alan boşluğu, boş yaşamlara bir hediye gibiydi, alternatife yer kalmayınca memleket insanı boşluğu sahiplenmek durumunda kaldı.
Siz boşluğa müsaade eden bir uzaklaşma tercihinde oldunuz, haliyle yoktunuz..
Ne de olsa sıkı bir milli bilinç oluşturmuştunuz, hani çocukların çantasına kek koyup yerli malını savuştururken. Ona güveniyordunuz:
Keklenmeye.
Bilenleriniz 1 Temmuz’a güveniyordu, hani şu ne anlama geldiği az bilinmediği üzere Google amcanın insafına kalan Kabotaj bayramımız. Öğretememiştik, milli bilincimiz kapitalist duvarlara toslamış, sarsıntı geçirmişti…
*
Gündeme gelecek olursak, eski seyrinde devam ediyor:
Evet sayın seyirciler tüm insanlığın kısır kaldığı bu günde bir mucizeye tanıklık edeceğiz. Tüm dünya dikkat kesilmiş durumda, tüm ajanslar canlı yayında.
Dedikodular doğruysa, doğa da kadınla erkeğin yıllar sonra buluşmasına tanıklık edeceğiz. Murat Boz’la Hadise arasında bir aşk yaşanacağı dedikoduları sardı bacayı. Ümidimiz ömür boyu birbirlerini sevmeleri…
İşte insanımız tam bu boşlukta.