Cumhuriyet’in ilanı ile neler değişti?

“Cumhuriyet, bağımsızlık ve özgürlük bayrağını elimizde sağlam ve yüksek tutmak, onu her zaman her şeye karşı korumak; bunu yapabilmek için kafamızı bilimle, yüreğimizi umut ve yurt sevgisiyle doldurmak demektir. İyiye, güzele, doğruya bağlanmak, çağı yıllar önce yakalayan Mustafa Kemal’in çağdaşlığına varabilmek demektir”. (Hanri Benazus)

cumhuriyet atatürk

Batı’da Cumhuriyet deyimine çağdaş anlamını veren Makyavel’dir. Makyavel’e göre Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönettiği ve Antik Çağ’ın demokrasi adını verdiği bir düzendir. Halkın kendi kendini yönetmesi, egemenliğin halkta olması demektir. İktidar ise halkın temsilcilerindedir. Bu sistemde egemen devlet yok, halkın istemlerini onlara bir şey katmadan siyasaya dönüştüren “siyasal sistem” vardır.

Buna göre Atatürk’ün devlet düşüncesinde, cumhuriyet, egemenliğin bir bölümünün halkta, diğer bir bölümünün ise devletin makamında olduğudur. “Ruh ve esas” olarak Hakimiyet-i Milliye kavramı halkın genel çıkarıdır. Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olması, halkın genel çıkarının ve geleceğinin halkın değil, yalnızca kendi çıkarını düşünen kişilerin elinde olmaması; aksine halkın genel çıkarını düşünen kişi ya da kişilerin elinde bulunmasıdır. Hakimiyet-i Milliye’nin temel amacı halkın esenliği’dir. Atatürk, genel çıkarlar çatışmadığı ölçüde halkın istemlerinin yerine getirilmesini her şeyin üstünde tutmuştur.


“Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık; korkuya, tehdide dayandığı için korkak, aşağılık ve tembel insanlar yetiştirir” (Atatürk)

“Bugünkü hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümettir ki, onun adı Cumhuriyettir” (Atatürk)

Osmanlı Devletinde toplum düzeni

15-17. yüzyılların Osmanlı yönetimlerinde o çağın Avrupası’na göre dini bir hoşgörü ve Osmanlı hukuk düzeninde din dışı uygulamaların yaygınlığını gördüğümüz halde, Osmanlı devlet ve toplum düzenini laik diye adlandıramayız. Bunun başka nedeni, toplumun resmen din esasına dayanan “millet” denen gruplara bölünmesi, vergilerin bu gruplamaya göre salınıp toplanması, yargı düzeninin ve eğitiminin bu anlayış içinde cemaat liderleri tarafından örgütlendirilip, yürütülmesidir.

Bu ise adli ve yönetsel örgütlenmede dine dayalı bir tür adem-i merkeziyetçilik ve çeşitlilik demektir. “Millet” ayrımında dil ve ırk esası gözetilmezdi. Aynı dil konuşan Ermeniler, mensup oldukları Kiliseye göre “Ermeni”, “Ermeni-Katolik”, 19. Yüzyılda bir kısım Ermeniler de “Protestan” milletleri olarak geçerdi. Buna karşılık Bulgarlar ve Rumlar aynı millet sayılıyordu. Türkler, Arnavutlar, Araplar “İslam”dı.

İmparatorluk dağılana kadar, nüfus sayımında bile etnik ayrım değil, dinsel gruplama esas alınmıştır. Dini cemaat örgütlerinin liderleri, yargı, eğitim, maliye, belediye hizmet alanlarında sorumlu ve yükümlü tutulmuştur. Bundan başka gayrimüslimlere gösterilen hoşgörü, sünni olmayan Müslümanlara hiç gösterilmemiştir. Bu nedenlerledir ki böyle bir düzeni laik olarak niteleyemeyiz.

Cumhuriyet’in ilanı

1876 Osmanlı Anayasası olan Kanun-i Esasi 1909 ve sonrasında değişikliğe uğramış “kuvvet ayrılığı”- yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı ellerde olması ilkesine dayanmaktaydı. Bununla beraber TBMM’nce yapılan 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu “kuvvetler birliği” ilkesini ve meclis egemenliğini getirmişti. Buna göre bakanlar birer birer meclis tarafından seçilmekteydi. Bu da ortak sorumlu olacak bir kabine hükümeti kavramıyla bağdaşmıyordu.

TBMM ikinci başkanlığı ve bazı bakanlıklar için, Gazi Paşa’nın uygun görmediği adaylar ortaya atılınca, hükümet istifa etti ve siyasal bunalım doğdu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla anayasa değişikliği ile bu bunalım çözüldü. İlk Cumhurbaşkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Bir dizi köklü değişimlerin sağlandığı Cumhuriyet’in ilanı ile laikleşme yolunda ileri adımlar atıldı.

TBMM’de gelişmelere tepki olarak doğan muhalefet, kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı oluşturdu. 1925 Şubat’ın da patlak veren Şeyh Sait isyanını bahane edinen Cumhuriyet rejimi, Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkararak ülkedeki bütün muhalefet odaklarını susturdu. Böylece 1927’de Milli Mücadele ve sonrasını öznel bir biçimde özetleyen Mustafa Kemal Paşa Nutuk’unu TBMM’de okuduğu sırada Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar süren fiili tek parti dönemine girmiştir. [5]

“Cumhuriyetimizin ve ulusumuzun ruhundan ilham alan prensiplerimizin bir vücudun yok edilmesi ile ortadan kalkabileceği düşüncesinde bulunanlar, beyinleri çok zayıf bedbahtlardır. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”. (Atatürk)

Cumhuriyet’in ilanı ile neler değişti?

1920’lerde, dinin devlet işlerinden ayrılması diye tanımlanan laiklik adım adım geliştirilmiştir. Kadınlara eşit haklar sağlanması konusunda ilerlemeler sağlanmıştır. Eğitime önem verilmiştir. Batı hukuk sistemi benimsenmiştir. Ekonomide, yabancı sermaye ile çalışan işletmelerin millileştirilmelerine başlanmıştır. Bayındırlık alanında büyük atılımlar yapılmış, demiryolu ulaşımı geliştirilmiştir. Sağlık konusunda yaygın hastalıklarla savaşılmıştır. Savunma işleri, ordunun siyasetin dışında tutulmasıyla yürütülmüş ve barışçıl bir dış politika izlenmiştir.


Giyim kuşamdan uluslararası saat ve takvime kadar birçok konuda gerçekleştirilen Cumhuriyet devrimlerinin en köktencisi, eski yazı yerine Latin harfleri temelindeki yeni Türk alfabesinin kabul edilmesi olmuştur. [7]

“Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmeliyiz. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir toplumun yüzde onu okuma-yazma bilir, geri kalanı bilmez türdendir. Bundan insan olarak utanmak gerekir”. (Atatürk)

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye köklü bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Özellikle 1925’ten itibaren devrimler peş peşe beraberinde gelmiştir. Böylece, siyasal devrimden sonra toplumsal devrimlere geçilmiştir. Ülkenin sanayi, bayındırlık, ulaşım alanında yaptığı atılımların yanında hukuk, eğitim ve kültür alanında da çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.

“Dün ve bugün olduğu gibi yarın dahi memleket ve millet için yegane kudret, ikbal ve refah kaynağı olan devrim prensiplerinin ve cumhuriyet rejiminin uygulanması üzerinde fikir ve elbirliğinin görüntüleri sergilenecektir”.

“Hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” (Atatürk)

Cumhuriyetçi yurttaş oluşturabilmek

Fransa’da 1880’lerde evrensel Fransız ilköğretim sisteminin temellerini atan ve 1927 yılında Nobel Barış Ödülü alan Ferdinand Buisson, ülkelerin çağdaşlık yolunda ilerlemeleri için Cumhuriyetçi yurttaşlar yetiştirmenin önemine değinmiş. Buisson şöyle diyor:

Cumhuriyetin birinci ödevidir Cumhuriyetçi yurttaşlar oluşturmak. Bunun içindir ki, insanı en küçük ve gösterişsiz haliyle ele almak gerekir. Bir çocuk, bir ergen veya bir genç kızı… İnsanların en eğitimsizini, fazla iş yükü altında en bunalmış emekçiyi almak mesela. Ve ona kendi kendine düşünmesi gerektiği, hiç kimseye inanç ve itaat borcu olmadığı fikrini aşılamak gerekir. [Ona] gerçeği dünyevi ya da ruhani bir efendinin, bir müdürün, bir önderin ağzından hazır bir bilgi almak yerine kendi başına aramasının doğru olduğunu anlatmak gerekir.” [9]

“Sarık ve cüppe ile artık dünyada başarılı olmanın olasılığı yoktur. Yaptığımız çok büyük devrimlerle çağdaş bir millet olduğumuzu tüm dünyaya kanıtladık”. (Atatürk)

“Benim gücüm, benim size olan sevgim, sizin bana olan sevginizdir. Bu millet, bu memleket, yeni rejim üzerinde dünyanın en çalışkan varlığı olacaktır. Ben bunu kendi gözlerimle görmedikçe ölmeyeceğim”. (Atatürk)

Kaynaklar:


1. Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk
2. İlber Ortaylı- İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı (1983)
3. Tarih Dergisi– 1839/1939
4. Tarih Dergisi- 1839/1939
5. F. Buisson- Radikal Parti Kongresinde yaptığı konuşma-1903

Atatürk’ün 15 Ekim 1927’de okuduğu Nutuk neden önemli?


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...