İçimiz nasılsa, dışımıza durum aynen öyle yansıyor. Hal böyleyken, dışarıda olup bitenlerden bana ne demek, bir anlamda içeride yani içimizde olup bitenlere de sırt çevirmek oluyor. Tam da bu sebepten ister içimize bakıp dışarıyı anlayalım, istersek de dışarı bakıp kendimizi anlamaya çalışalım ikisi de aynı şey olacaktır.
Beni tanıyanlar bilir, bugüne kadar hiç bir zaman siyaset ya da ekonomi üzerine yazı yazmadım. Bugün ilk defa bu konuyu yazmak lüzumunu hissediyorum.
Yansıma kitabımda da yazdığım gibi içimiz nasılsa, dışımıza durum aynen öyle yansıyor. Hal böyleyken, dışarıda olup bitenlerden banane demek, bir anlamda içerde yani içimizde olup bitenlere de sırt çevirmek oluyor. Tam da bu sebepten ister içimize bakıp dışarıyı anlayalım, istersek de dışarı bakıp kendimizi anlamaya çalışalım ikisi de aynı şey olacaktır.
Eminim birçoğunuz dünyayı asıl yönetenlerin, ülkeler üstü büyük güç sahibi kimseler olduğunu duymuşsunuzdur. Bu teşkilatı illuminati ismiyle tanımlayanlar vardır.
Ben isimlere takılmayacağım ancak bir tespiti de ortaya koymak istiyorum; dünya öyle bir noktadadır ki parayı yöneten güç sahibi kişilerin, dünyayı yönetmesi kaçınılmazdır. Zira neredeyse bütün dünya ülkeleri borçlu durumdadır fakat kimin alacaklı olduğu hiç belli değildir. Bugün dünyanın en büyük süper gücü diye anılan ABD’nin bile dış borcu bulunmaktadır. Dünyanın neredeyse tamamı borçludur. İnternetten dış borçları olan ülkelerin listesi diye baktığınızda tüm tabloyu görmeniz mümkün.
Peki o halde bütün dünyaya borç verebilecek kadar büyük paranın sahibi olan kimdir, kimlerdir ve ayrıca ne istemektedirler?
İnsanın vazgeçemeyeceği en büyük tutkusu güç sahibi olmaktır ve eğer siz bu kadar paraya sahipseniz çok güçlü olursunuz. Bu arada bu kişiler insan mıdır ondan da emin olamıyorum. İnsan ırkı dışında bir varlık grubu da olabileceğini düşündüğüm zamanlar olmuyor değil.
Böyle bir gücünüz varsa, size tehdit olabilme potansiyelinde olan bütün toplulukları dağıtacak, bölecek ve parçalayacak stratejiler üretirsiniz ki yarın sizin istediğiniz gibi gitmeyen hiç bir unsur olmasın.
Dünya üzerinde elbette bu gücün tamamen yönetimine geçmiş ülkeler bulunmaktadır diye düşünüyorum ama bu sorun çıkarabilecek diğer ülkelerin yok sayılmasını gerektirmez. Sorun çıkarma potansiyelinde olanları da halledebilirseniz, ortada sizin yaptıklarınıza itiraz edecek, isyan edecek, başkaldıracak kimse kalmaz demek olacaktır ki bu durum da önceliklidir.
Halk seçiyor; Diktatör, halkına zulmediyor!
Yakın geçmişimizde neredeyse bütün Orta Doğu hala bir diktatör tarafından yönetiliyor, halkına zulüm ediyor gerekçesiyle istila edilmiş, yönetimleri değiştirilmiş, doğal kaynakları büyük oranda ellerinden alınmıştır. Bunun adına da özgürlük harekatları denmiştir.
Elbette bu tür diktatörlere de öncesinde halkına zulüm etmesi için her türlü imkan sağlanmıştır. Özgürlükler kısıtlanmış, demokrasi işletilmemiş, ekonomik olarak gelişim engellenmiş vs vs. Çünkü işin sonunda bu ülkede demokrasi yok edilerek, halk ya bir ihtilali ya da bir dış müdahaleyi arzulayacak hale getirilmiştir. Hal böyle olunca da yani halkı yanınıza alınca o ülkeyi fethetmek de çok kolaylaşmış olacaktır.
Bir başka deyişle, bir ülkeyi dışarıdan müdahale edilebilir hale getirebilmeniz için, o ülkenin özgürlüklerini yok etmeniz gerekir ve bunu da ancak demokratik olmayan bir yönetim sayesinde kolaylıkla yapabilirsiniz.
Bir süredir Türkiye’de olan bitene baktığınızda, gerek hukuk, gerek anayasa ihlallerinden sıkça dem vurulduğunu görecek ve hatta yaşadıklarınızla da bunu onaylayacaksınız. Bu durumda yukarıdaki bilgiler ışığında aslında olabilecek olanları ve devamını tahmin etmek çok güç olmasa gerek.
Yaşadığım ülkenin, hatta bırakın ülkeyi tüm bölge ülkelerinin (Irak, Suriye, Mısır, Libya, Filistin, Afganistan) bu yaşananları hak etmediğini ve bütün olanların sistemli bir plan çerçevesinde gerçekleştiğini düşünüyorum. Umarım yanılıyorumdur ve umarım Türkiye böyle bir durum yaşamaz ama yaşarsa bugün kaleme aldığım bu yazımdaki sebepten olduğunu düşüneceğim.