İsmen çoğumuzun tanımadığı, mütevazı yaşam tarzı ve namuslu bir liderin nasıl olması gerektiğine dair söylevleriyle videolarını izleyip hayran kaldığımız eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, Türkiye’ye geliyor. Mütevazı ve dürüst bir siyasetçi görebilecek miyiz diyenlere duyurulur.
Sıra dışı bir adam Jose Mujica. Şimdiki sakin görüntüsünün aksine hareketli bir gençlik dönemi geçirmiş. Devrimci bir gerilla iken defalarca vurulmuş, 14 yıla yakın hapsedilmiş, işkence görmüş, mahkumiyetinin büyük bölümünü hücrelerde geçirmiş. Serbest bırakıldıktan sonra ise politikaya girmiş. Senatörlük ve Hayvancılık, Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı yapmış.
2009 yılında Uruguay Devlet Başkanı seçilip 2010 yılında göreve başlayan Mujica, yaşam tarzı ve söylevleriyle benzeri nadir görülen bir politikacı portresi çizdi. Peki ama neydi Mujica’yı diğer politikacılardan farklı kılan?
Mujica başkanlık için aday olduğunda “Dürüst hükümet, birinci sınıf ülke” sloganını kullandı. Başkan seçildikten sonra maaşının sadece ülkedeki asgari ücrete denk gelen kısmıyla geçindi ve arda kalanı hayır kurumlarına bağışladı. Eski evini ve 1987 model arabasını değiştirmedi. Yardımcısı ya da hizmetçisi yoktu. Hükümet binasında kalmayı reddetti. Başkanlıktan arda kalan zamanlarda tarımla uğraşmaya devam etti.
Mujica’nın önüne serilen tüm imkanları elinin tersiyle itmesinin ve mütevazı yaşantısına devam etmesinin temel nedeni, insanların konumları ne olursa olsun kendine yetecek olanla geçinebileceklerini göstermek isteyişi. Bir insanın kendine yetecek olandan fazlasına sahip olmasını ise israf olarak görüyor. Diğer devlet başkanları gibi bir hayata sahip olmamanız garip değil mi sorusuna, garip olan onların yaşam tarzı diye cevap veriyor. Düşündüğün gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi düşünürsün diyerek dürüstlüğü değil, gücü ve parayı seçen siyasetçilere taş atıyor.
Türkiye’ye bir siyasi partinin davetlisi olarak gelen Mujica, umarız ki siyasetçiler için birlikte fotoğraf çektirecekleri bir davetliden öte, nasıl dürüst ve mütevazı bir siyasetçi olunabileceğini öğrenebilecekleri bir üst akıl olarak kabul görür. Zira siyasette söylemek kolay, yapmak zordur. İktidara ve güce kavuşmak pahasına her yanlışı sineye çekmek, yozlaşmış siyasetçilerin geleneğidir. Hazır zor olanı yapıp, yanlışla savaşmış birini bulmuşken, umalım ki böyle bir değerden zerre de olsa faydalanılsın.