Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan her kesim Atatürkçülüğü farklı algıladı, sınıflandırdı. Atatürk’ün söz, düşünce ve özdeyişlerini tıpkı bir papağan gibi ezberleyip yineleyenlerin en sevdiği söz “Beni hatırlayınız”dır. Sadece ulusal ve resmi bayramlarda, törenlerde Atatürkçü olan kişilerdir ki, ne kadar nefret dolu olursa olsunlar, ziyaret ettikleri Anıtkabir defterine hep aynı şablonda “İzindeyiz” yazarlar.
Atatürk’ün ölümünün üzerinden 77 yıl geçti. Bu 77 yılın sonunda çağdaş Türkiye’nin geldiği noktanın aydınlık olduğunu söylemek olası mıdır?
Atatürkçü düşünce yapısını benimseyen ve yaşamını bu görüşe göre düzenleyen kitlenin tedirgin olması ve azınlıkta kalmasının nedeni; emperyalizme karşı verilen savaşlarla kurulmuş bir devletin temellerinden sarsmaya ve çökertmeye çalışanların başarılı olması mıdır? “Atatürkçüyüm!” söylemi bu gün yakışmayan ağızlarda gerçeküstü bir anlam kazanmaktadır!
Ak Parti iktidarı başlangıcına kadar hiç kimse doğrudan Atatürk’e karşı olduğunu söyleme cesareti gösteremezdi. Günümüzün reel siyasetine baktığımızda, sağcısından, solcusuna, ilericisinden gericisine kim varsa Atatürk karşıtlığında birleşmiş görünmektedir. Atatürk’ün şapka, harf, cumhuriyet, laiklik devrimleri tatlı su aydınları ve günümüz siyasilerinin deyimi ile eski Türkiye’nin burjuvazisi arasında hararetle savunulmakla beraber, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin değiştiği / dönüştüğünü söyleyebiliriz. Ancak bu güne kadar, Atatürk devrimlerinin gerçek anlamını kavrayacak bir araştırma ve incelemeye sözü geçen kesim hiç yanaşmadı.
Atatürkçülük, sadece biçimsel devrimlerde başlamakta ve bitmektedir anlayışı “Gardrop Atatürkçülüğü” değilse nedir?
Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan her kesim Atatürkçülüğü farklı algıladı, sınıflandırdı. Atatürk’ün söz, düşünce ve özdeyişlerini tıpkı bir papağan gibi ezberleyip yineleyenlerin en sevdiği söz “Beni hatırlayınız”dır. Sadece ulusal ve resmi bayramlarda, törenlerde Atatürkçü olan kişilerdir ki, ne kadar nefret dolu olursa olsunlar, ziyaret ettikleri Anıtkabir defterine hep aynı şablonda “İzindeyiz” yazarlar. Reklam Atatürkçülüğünü gerçekten benimsemedikleri halde, yakalarında altı ok ve Atatürk rozeti eksik olmaz. Korkularından Atatürkçü olanlara, korku Atatürkçüleri veya zoraki Atatürkçüler denir. Bunlar, korktuklarında, sıkıştıklarında, zor durumda kaldıklarında Atatürkçü olurlar; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat Darbelerinin değişmeyen koro elemanları olarak bilinir. Tekelci Atatürkçüler, Atatürk’ü, Atatürkçülüğü, Atatürk ilke ve devrimlerini kendi tekellerinde gören kişilerdir. Bunlar, Atatürk’ü tabulaştırırlar, putlaştırırlar. Atatürkçülüğün belli kalıplar içinde dondurulmasını isterler. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü bir anlam ifade etmediği gibi eleştirisi bile en büyük hakarettir.
Bugün, Atatürkçülüğe açıkça tavır alma yürekliliğini gösteren dinci siyasetin, ana akım medyadaki fikirleri, yazıları ve konuşmaları arasında dönüşüm olanca görkemiyle sırıtmaktadır. Atatürk “deccal”dir. “Camilerin ahır yapıldığını, ve Allahüekber diyenlerin zindanlara atıldığı” devirlerden ülkenin en başında bulunanlar, yaptıkları kitlesel mitinglerde açık seçik söylemektedirler. Atatürk’e kaşı bitmeyen, tükenmeyen bir kin devam etmektedir!
Atatürkçülük gerek söylemleri, gerekse uygulamaları itibari ile kendi içinde elbette ki çelişkiler barındırır. Ama Atatürk’ün yaptığı bir iş, ortaya çıkardığı bir büyük eser de vardır. Hayatının 11 yılını cepheden cepheye koşmakla geçirmiş bir askerin milli kurtuluş savaşını gerçekleştirmesi ve sonrasında da bir devlet kurmasını özgür düşünen kim görmezden gelebilir ki? Atatürkçülük, kayıtsız şartsız milli bağımsızlık demektir.
Mustafa Kemal’in Cumhuriyet Türkiye’sinin amacı şuydu: “Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek!” Oysa, AK Parti iktidarı süresince “özgür – çağdaş gençlik” yerine “dindar gençlik” yetiştirme yolu açıldı; ilkokul 2. sınıf öğrencilerine Arapça dersi verilmesi için hazırlıklar başlatıldı. Eğitim sistemi imam hatipleştirildi…
Yanı başımızda IŞİD belasını görmemek için kör olmak gerekiyor! ABD ile birlikte şimdi Rusya da işin içine girdi. Dinci terör örgütüne karşı ABD Suriyeli muhaliflere silah yardımı yaparken, Rusya Esad’ı koruyacağını saklamıyor. Hükümet, IŞİD’e karşı savaş açtığını söylese de “terör örgütü” diyemiyor. Havuz medyasının algı yöntemi beş benzemez terör örgütünü ortak yapmaktadır. Laik bilimsel eğitim yerine, din eğitiminin getirilmesi gelecekte arzulanan rejimin göstergesi değil midir? Kimin hegemonyası hükmü sürecek bu coğrafyada? Türkiye’nin elinde sarılabileceği Atatürkçü bir politika kalmadı mı?
Sonuç
Bugünkü halimizin Atatürk devriyle tam bir zıtlık içinde olduğunu söylemek için bilimsel araştırmalar gerekmez. Değerli yalnızlığımızın içinde, AB/ABD ve Rusya’ya bağımlı bir devlet haline gelmiş bulunuyoruz. Şapka giymek, kravat takmak, yeni harfleri kullanmak, laik olmak tutsak olmaya engel değildir. Uşaklaşmaya hazır kompradorlar istedikleri kadar gardrop Atatürkçülüğü yapsınlar; dinci siyasetin karşısına bir alternatif çıkaramadıkları sürece minarelerde ezan ister Türkçe ister Arapça okunsun yabancı kapitalistlerin umurunda değildir. Yabancı kapitalist bütün bu yüzeydeki değişimleri kayıtsız gözlerle seyreder. Parasını verir, mültecilere nöbetçi yapar seni; içindeki ayrılıkçı hareketleri kaşıyarak, iç savaşın eşiğine getirir. Yeni sömürgeciliğe karşı bir çıkış ve gerçek Atatürkçülüğün gerçek savaşı olan emperyalizme karşı bir mücadele, yabancı kapitalizmi ve yabancı kapitalizmin dünyası içindeki işbirlikçilerini korkutur.
Gerçek Atatürkçüler, Batı emperyalizminin Türk kurtuluş hareketini nasıl yozlaştırdığının tahlilini, günümüzdeki politikalara bakarak yapmalıdırlar. Bugün Suriye’nin, Irak’ın ve tüm üçüncü dünyanın mazlum milletlerinin emperyalizme baş kaldırmasını yeren kişiler, şapka da giyseler, çarşafa karşı da olsalar, yeni yazıya taraftar da olsalar, Atatürkçü değildir. Onlar devrim hareketlerini gardroba saklayacakları naftalinlenmiş bir ideoloji sanmaktadırlar. Dün Kemalist çizgide, bu gün dinci eksende dönmeye devam edeceklerdir!
Nasıl bir Türkiye? Düz mantıkla Atatürk nefreti