Bilmezdi ki oturduğumuz semti, geldi mi de gidici hep, hep acele işi! Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi…
Köy Enstitüleri’nin kurulmasında en aktif rollerden birini üstlenen Hasan Ali Yücel’i, oğlu Can Yücel böyle anlatıyordu bir şiirinde. Okuma yazma oranının % 10’ların altında olduğu yıllarda, Atatürk’ün teklifi ile harekete geçilmişti. Aslında; Osmanlı’nın son yıllarında köylülere bakış açısının iki temel yönü vardı: Vergi kaynağı ve asker sayısı. Devletin bekası için bu iki önemli faktörün varlığı çok önemliydi. Ancak; böylesine bir düşüncenin, köylünün eğitimine hiçbir katkısı yoktu, yani köylü, devlet içindi. Cumhuriyet Dönemi ile birlikte, köydekilerin okuma yazma oranının ve tarıma dayalı bir toplum olarak, tarımdaki verimliliğin artırılması adına bir eğitim sisteminin kurulması planlandı.
Bu çalışma Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığını üstlenmesiyle birlikte daha da genişletildi. Başlatılan yeni programın mimarı, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç oldu. Köy enstitüleri, kurulmasının ardından, eğitimde, eğitime başlamadan toplumun bazı kesimlerinde tepkiyle karşılanacak bir sisteme adım atmıştı. Karma eğitim sistemi. Sözüm ona dindar olduğunu iddia eden guruplar, dinin elden gittiğini, karma eğitim sisteminin dini vecibelere uygun olmadığını dile getirmeye başlamıştı.
Köy Enstitüleri’ni kim kapattı?
Çok partili rejime geçildikten sonra (1946), Demokrat Parti iktidarı döneminde de Köy Enstitüleri ağır eleştiriler almaya devam etti ve bu anlamda Enstitü faaliyetlerinde duraklama dönemine geçildi. Kolay değildi Köy Enstitülerine katlanmak; köylü hem eğitilecek, hem düşünecek, hem de çalışacaktı. Peki bu durum kimlerin işine gelmezdi sizce? Toprak ağalarının bunu onaylaması mümkün müydü sizce? Evet dediğini gibi oldu. Kendisi de bir toprak sahibi olan Adnan Menderes, Köy Enstitüleri’nin kapatılması için düğmeye bastı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünün kapatılması ile başlayan bu süreç, İsmail Hakkı Tonguç’un (Tonguç Baba) görevden alınması ile devam etmişti. Son olarak da Köy Enstitüleri, adı İlköğretmen okulu olarak değiştirilerek kapandı (1954). Bu enstitülerin yegane vizyonu, iş içinde eğitim, eğitim içinde iş anlayışıydı.
Günümüzde Köy Enstitülerine denk gelecek hiçbir eğitim kurumu söz konusu değildir. Düşünsenize, günümüzde; meslek liseleri ve düz liseler (şimdiki haliyle onlar da Anadolu lisesine dönüşüyor) şeklinde keskin bir ayrım var. Eğer elinden mesleki işler geliyorsa meslek lisesinde gönder çocuğu, okuyacaksa da düz liseye ve türevlerine gitsin çocuk… Bu düşünceye aslında neredeyse hepimiz sahibiz. O enstitülerde meslek lisesinin, normal liselerin, yabancı dilde ağırlıklı eğitim veren liselerin, sosyal bilimler liselerinin tamamı yer alıyordu. Orayı bitirdiğinizde, yukarıda saydığım liselerin tamamından mezun oluyordunuz hatta. Böylesine maharetli bir bireyin, ülkesi için ne faydalar sağlayabileceğini bir düşünün. Evet, gerçekten de Köy Enstitüleri, ilkel tarımdan modern üretime yönelme arayışlarının, çağdaş demokrasiye geçebilmek için özgür yurttaşlar yaratma projesinin adı, yüzyılların karanlığında kalan Anadolu köylüsüne insan olduğunun hatırlatılması, cumhuriyet yurttaşı yaratmanın projesiydi. Köylülerin Orta çağdan kalma uygulamaları idrak ettikleri bir dönemde, onları Orta çağın karanlık dehlizlerinden çıkarıp uygarlığa yükseltecek bir uygulamanın öyküsüydü.
Köy Enstitüleri, bugün günümüzde olmayan bir değer iken, günümüzde var olan pek çok sorunun da adeta devası niteliğindeydi. Doğudaki ‘feodal düzeni’ yıkmak ve köylüye köylü olduğunu hissettirmek. Bugün ülkemizin doğusundaki terörün kökü nereden geliyor olabilir ki? Doğudaki insanımız Köy Enstitüleri’nin kollarında büyüseydi, terör ile ilgili sorunları bugün yaşar mıydık? Hep eğitimin şart olduğundan bahsederken neden kendimizi suçlamıyoruz? Bizleri, millet olarak ülke olarak kurtarabilecek tek şey, eğitimimizi Köy Enstitüleri’nin modeline geri çevirmek ve Tonguç Babaların, çağın en güzel gözlü maarif müfettişinin ellerinden tutup, onları yukarılara çıkarmak olacaktır.