Artık iki cins aşk ve romantizm için birbirleriyle birlikte olmak istiyor. Atalarımızın ilişki dinamikleriyle şimdiki ilişki dinamikleri arasında dünyalarca fark var.
Aşk ve romantizm ilk çağlarda var mıydı?
İnsanlığın ilk çağlarını düşünün. Vahşi ve tehlikeli dünyada kadın ve erkek barış dolu partnerlerdi. Kadın, erkeği dış dünyaya çıkıp ona yiyecek bulduğu ve kadınını korumak için hayatını riske attığı için, sevgi ve saygı hissediyordu. Erkeğinin duyarlı ve ilişkiyi besleyici olmasını beklemiyordu. Erkeğin iş tanımlanmasında iyi iletişim yeteneği yazmıyordu. İyi bir avcı olduğu ve evine dönecek yolu bulabilme yeteneği olduğu sürece, ilişkiyi sürdürebilmek için çok fazla özelliğe ihtiyacı yoktu. Erkek ihtiyaçları gideren olduğu için, kadından sevgi ve takdir ihtiyacını karşılıyordu. Hayatta kalmak zor olsa da, ilişkiler şimdikine göre daha kolaydı.
Hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaçları vardı. Yemek, cinsellik, barınma ve güvenliğin ortak olarak sağlanması için iş bölümü ve beceri gerekiyordu. Erkek sağlayıcı ve koruyucu rolünü üstlenmişken, kadın yuva düzeni ve beslemekten sorumluydu.
Aslında bu doğal bir iş ayrımıydı. Çünkü biyolojinin kadına verdiği doğurma becerisi ve çocuk yetiştirme güdüsü, evi yönetme ve çocuklarını yetiştirebilme görevini doğal olarak kadına yüklüyordu.
Aşk ve romantizm aile içinde başrolde mi?
Şimdi ise yaşam tamamen değişti. Artık iki cinsin korunma ve hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyacı kalmadı.
Artık iki cins aşk ve romantizm için birbirleriyle birlikte olmak istiyor. Atalarımızın ilişki dinamikleriyle şimdiki ilişki dinamikleri arasında dünyalarca fark var.
Eşinizin duygusal ihtiyaçlarını kendi kişisel tatmin isteğini göz ardı etmeden karşılayabilme yeteneğine sahip olmak gerekliliği gibi atalarımızın bilmediği çeşitli durumlar ortaya çıktı.
Zaman çok hızlı değişti. Artık kadınlar da hayatın zor alanlarında erkeklerle beraber mücadeleye başladı. Mücadele içinde erkekler tarafından korunma ve hayatı idame etme yetilerinin farkına varan kadınlar artık kendilerine yeter oldular. İlkel ilişkilerde olan birbirlerine bağımlılık dönemi artık geçti.
Erkeklerin de daha önceleri koruma ve kaynak yaratma karşılığında gördükleri takdir ve değer görme dönemi eskilerde kaldı. Kadınlar artık daha farklı şeyler istiyorlar eşlerinden. Artık evin ihtiyaçlarını karşılamak yetmiyor iyi bir eş olmak için.
Yüzlerce yıl önceki ilişki kuralları kitabı yeniden yazıldı…
Artık kadınlar hayatın tüm zorluklarıyla birebir yüzleşme durumunda. Korunmuş ev alanından acımasız çarkların insanları öğüttüğü iş dünyasında yerini aldı. Artık bütün gün yorulmuş olarak evine dönen kadın, çocuk yetiştirme ve ev idaresi görevini tek başına yerine getirecek zamana sahip değil.
Erkekler de yüzyıllardır süregelen geçim sürdürme ve besin sağlama işlerini devam ettirirken evlerine geldiklerinde ilkel çağlar gibi sıcacık, yemekler hazır, çocukların bakımı sağlanmış yuvalarını bulamıyor. Bu işlerinde artık paylaşılması gerektiği gün gibi açık! Hayallerdeki kırmızı pencereli, yemek kokuları gelen sıcacık yuvalar artık ortak çalışmayla veya para vererek iş imkanı yaratılan çalışanlarla mümkün oluyor.
Bu değişim süreci de öyle uzun seneler içinde gerçekleşmedi. Son 40-50 yıl içinde geleneksel aile yapısı hızlıca modern aile yapısına dönüşmek zorunda kaldı. Hiç birimiz, geldiğimiz aile yapısına uygun aile yapısını bulamıyoruz. Kadınlar daha sert bir mizaca, erkekler de daha duyarlı bir yapıya dönüşmek zorunda kaldı. Daha önce kadınların egemenliğindeki alan olan ev ve mutfağa erkekler de dâhil oldu. Artık babalarımızın yapmadığı şeyleri yapar olduk. “Çocuğun bakımı, evin düzeni kadının sorumluluğudur” yasası sekteye uğradı.
Gerçekten bu hızlı rol değişimine ayak uydurmak kolay değil. Bizim kuşağımız bu geçiş sancısını en çok hisseden kuşak durumunda.
Peki kadın ve erkek olarak neler yapmalıyız ki bu değişime ayak uydurabilelim?
Hayat çok zor ve yoğun… Evin idaresi ve en değerli varlığımız olan çocuklarımızın duygusal ve yaşamsal ihtiyaçlarını her iki tarafın dengeli olarak paylaşması lazım. Yalnız bunu yaparken bu işlerin görev olarak değil, sevgi dolu bir birliğin devamını sağlamak için yapılan bir gereklilik olarak kabul ederek.
Sevgi her şeyin çözümünü de beraberinde getirir. Birbirinizin ihtiyacı olan duygusal doyumları sevginizi ve takdirinizi göstermekten çekinmeden sağlamalıyız.
Aile içindeki uyumu aşk ve romantizm ile canlandırabiliriz!
Birbirlerimizin heyecanlarını paylaşabilmeliyiz. Birimiz için çok önemli olan bir olayda diğeri tam destekle yanında olabilmeli. Zaman zaman zor gelse de eşimizin duygusal ihtiyaçları, öncelik sıralamamızda en ön sırada yerini almalı.
Tabii ki en önemlisi aile yapısında birisinin değerinin, diğerinden ayrı görülmemesi lazım. Evlilik bir kurumsa tüm çalışanlar eşit hak ve imtiyazlara sahiptir.
Şunu bilmeliyiz ki aile ortamı ve ilişkiler sizin kendinizi en çok geliştirebileceğiniz alanlar.
Her zaman söylediğim gibi aramızdaki saygıyı yitirmeden ve sevginin önderliğinde…