Bugünün Türkiye’sinde öç alma mekanizması gibi işleyen adalet sistemimiz; nefsin esiri olmuş, ideolojilere kurban edilmiş, yetim bırakılmıştır. Adalet sistemini ve anayasayı hiçe sayan, gerektiğinde özgürce değişiklik yapabilen siyasi iradeler, kendi çıkarları uğruna, her türlü nefsi emareleri işletmektedirler.
“Nefs” insandır, insan da Nefs’tir. Nefs, ruh ve kalp manasında da kullanılır. Nefs, insanın özüdür. Nefs görülmez. Nefs’e aslı itibariyle birçok anlam yüklenmiştir. Ego, vicdan, kötülük, izzet, görüş, düşünce, beden, arzu, istek, günah, cazibe, şehvet, ar, edep vb. bunlardan bazıları…
Allah-u Tealâ tarafından insana üfürülen ruh, bedene taalluk edince ‘nefs’ adını alır. Yeri iki kaşın arasıdır. İnsanın içi ve dışıyla irtibatlıdır. Asıl hâkimiyeti beyin ve manevi bir lâtife olan ‘kalp’ üzerindedir. Yürek dediğimiz kanı pompalayan maddi kalple de irtibatlıdır.
“Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder” (Yusuf 53)
“Nefsini terbiye edemeyen, ona uyan acizdir, ahmaktır.”
“Asıl kahraman, nefsini yenendir, Aklın alameti, nefse galip ve hâkim olmak ve öldükten sonra gereken olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.” Hz. Âişe
Nefs ile ilgili kısa bir giriş yapmak istedim. Aslında o kadar çok şey yazılabilir ki. Lakin konunun özü noktasında açıklamalarımın yeterli olacağı kanaatindeyim.
Adalet, Nefs ile savaştığında kazanan her zaman Nefs olur. Nefsi hareket eden adalet, adalet değil garabettir. Lakin bazen öyle olur ki adalet, nefsi paramparça eder. İşte bunu başarabilenler, gerçekten de vicdan ve adalet sahibi insanlardır.
Hz. Ali (r.a.) bir savaş esnasında düşmanı olan yiğitle epeyce vuruşarak sonunda onu yere yıkıp öldürmek üzereyken, o düşman Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürür. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalkar, “Yürü git, seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin” der. Savaşçı bu duruma şaşırıp kalır: “Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu? diye sorar.
Hz. Ali cevap verip şöyle der:
— Ben seninle Allah yolunda ve sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce öfkelendim, sana kızdım. Eğer o an öldürseydim, sana olan kızgınlığımdan dolayı bunu yapmış olacaktım. Yani seni Allah rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. İşte bu düşünceyle seni serbest bıraktım.
Bunu duyan adam, bu büyük asâlet ve ince anlayış karşısında iman ederek Müslümanların safına katılır.
***
Türkiye’nin intikam odaklı adalet sistemi
Bugünün Türkiye’sinde öç alma mekanizması gibi işleyen adalet sistemimiz; nefsin esiri olmuş, ideolojilere kurban edilmiş, yetim bırakılmıştır. Türk adalet sistemini ve tüm anayasal kanunları hiçe sayan, gerektiğinde özgürce değişiklik yapabilen siyasi iradeler, kendi çıkarları uğruna, her türlü nefsi emareleri işletmektedirler.
Kendileri için en uygun olan şekli ile adalet ve hukuk normlarını egale eden şahıs veya yöneticiler aslında herkes için adalet değil, kendileri için adalet arar bir konuma gelmişlerdir. Hukuk sadece kendilerinin istediği kararları versin, “onlar isterse olsun, istemezse olmasın” mantığı artık yalnızca siyasi iradeler için geçerli değil; tüm siyasi destekçileri, iş adamları ve para babaları için de geçerli bir durum.
Hukuka bakış açısı ve adalet kavramları ciddi anlamda erozyona uğramış, zengin ile fakirin hukuk savaşını güçlü ile güçsüzün hukuk mücadelesini ezici bir üstünlük ile her zaman güçlüler kazanmıştır. Kazanmayanlar da kaybetmelerine sebep olan hukuk ve hukukçulara karşı savaş başlatmışlardır.
Amacı anayasa ve hukuk normları içinde adalet ve hak dağıtmak olan savcı ve hâkimlerimizin ideolojik veya nefsi her türlü durumdan uzak durması, kararlarını vicdanları ve anayasanın gösterdiği şekli ile vermesi önem arz etmektedir.
***
Tarihte, Yassı Ada mahkemeleri buna çok önemli bir örnektir:
1960 darbesinde Yargıtay 1.Dairesi başkanı olan Salim Başol kendisine yapılan teklif üzerine Yassı Ada Mahkemesi Başkanlığını kabul etti. Sanık koltuğunda oturan Rahmetli Adnan Menderes, adil yargılanma hakkının nasıl ihlal edildiğini anlatmaya çalışırken Salim Başol sözünü keserek, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” dedi.
***
Nefs’in adaleti, adalet değildir. Vicdan tartısından geçmeyen, anayasa ve yasalara aykırı ideolojik kararlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Adalet herkes için gerekli. Bugün haksızlık ile kazananlar, aslında geleceğin kaybedenleridir. Tarih her zaman tekerrür eder. İlahi adalette zaman aşımı yoktur.
Bağımsız bir yargı, demokrasinin ışığıdır. Bu ışığı söndürmemek adına topyekun ahlaki demokrasi ve ahlaki hukuk normlarına saygı duymalı, kuvvetler ayrılığı ilkesine sadık kalmalı, günün şartlarına göre çıkar odaklı değil, akıl ve ihtiyaç odaklı olarak yasaları revize etmeli, demokratik ve sosyal bir ülke olmak adına devletin gücünü “tek kişiye odaklamadan” hareket etmeli, adaleti tüm özgürlükler için, tüm renklere saygı için kullanmalı, benden olmayana saygım da yok anlayışını çöpe atmalıyız.
Kimseyi nefsi ile baş başa bırakmamak adına Nefs’in adaletine itaat etmemek adına, vicdanı hür, korkusuz, siyasi kararlar almayan, yasalara saygılı ve bağlı, ahlak, irade sahibi, insanlara ve hukukçulara ihtiyacımız var.
“Ey iman edenler! Allah için adaleti (hakkı) ayakta tutan (hâkimler), adalet timsâli şâhitler olun. Bir kavme duyduğunuz kin sizi adaletten sapmaya sevketmesin. Âdil davranın, takvâya daha yakın olan da budur. Allah’a karşı takvâlı olun (emirlerine uygun yaşayın). Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Maide-8.