Bugünün Türkiye’sinde insanlar arasındaki makas giderek açıldı. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel dengeler ciddi şekilde yara aldı. Artık insanlar her olaya ‘bizden’ veya ‘onlardan’ şeklinde bakmaya başladı. Zıt kutupların ülkesi haline nasıl geldik?
Zıt Kutuplar
Yıl 1923… Yorgun ülkemizde Cumhuriyet ilan ediliyor, milletimiz bağımsızlığına kavuşuyordu. O dönemlerde halkın büyük çoğunluğu birbirine kenetlenmiş, topraklarımıza yabancıları sokmamak için yıllarca mücadele vermişlerdi. Sarıkamış’ta donan binlerce askerimiz, Çanakkale Zaferi’nde bu vatan uğruna can veren insanların yaptıkları en büyük dayanışma göstergelerinden birisiydi.
Zaman ilerledi, Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk siyasal, sosyal, iktisadi, eğitim-öğretim vb. alanlarda birçok devrimleri gerçekleştirdi. Burada batı örnek alınarak gelişimimize katkılar sağlandı. O dönemler Türk milletinin tek hedefinin bağımsızlık olduğu, cılız seslerin çıkmadığı, milletçe tek yürek olduğumuz zamanları gösteriyordu.
Zaman geçti mertlik bozuldu!
Devrimlerin ardından meydana gelen 2. Dünya Savaşı, birçok ülkenin bir kez daha savaşa girmesine sebep oldu. Altı yıl süren savaşta pek çok devlet, kapatılması zor yaralar aldı. Bazı devletler ise topraklarını ve bağımsızlıklarını kaybettiler. Böylelikle dünyadaki dengeler bir kez daha değişti.
Kılıçla savaş dönemi bitti
Hemen hemen 1950’lerden itibaren fiili savaşlar sona erdi, artık dünya savaşlarının yerini psikolojik savaşlar almaya başladı. Yapılan icatlar, ülkelerin ekonomik güçleri, üretim düzeyleri, ihracat-ithalat dengesi tarafların elini güçlendirdi. Nükleer ve kimyasal silahlar olası savaşlar için en büyük güç konumuna geldi.
Makas açılıyor…
Yaşadığımız ve bizzat içinde bulunduğumuz zamanlara gelindiğinde, insanlar arasındaki makasın giderek açıldığını görüyoruz. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel dengenin ciddi şekilde yara aldığının farkındayız. Artık insanlar her olaya ‘bizden’ veya ‘onlardan’ şeklinde bakmaya başladı. Bu durum aynı ülkede yaşayan insanlar için zamanla çok büyük bir handikap olacaktır.
Gri renk kayboldu
Ayrımcılık, bölümlenme, kutuplaşma öyle yoğun yaşanmaya başladı ki konu insan hayatı da olsa, yürekler buz oldu. Orta düzeyde yaşayan insanlar yok olmaya başladı, aynı yörüngenin içerisinde farklı düşünceleri savunan, farklı kişileri seven, farklı siyasi partileri destekleyen, farklı takımları tutan insanlar birbirlerinden soyutlaştırılmaya başlandı. Daha eski jenerasyonlar hatırlar; iki ezeli rakibin yan yana maç izlediğini, şimdi bırakın yan yana maç izlemek aynı statta farklı tribünlere giremiyorlar. Artık insanlar ya siyah, ya da beyaz duruma getirilmek isteniyor. Herkesin bir tarafı olsun, herkes ona göre davransın misali…
Özgürlükler yok oluyor!
Şu anda özgürlüğün çok uzağında yaşayan ülkenin insanlarıyız. Düşünce özgürlüğü yok, kendini ifade edebilme hakkı yok, tarafını belirtme hakkı yok, eleştiri hakkı yok… Bu kadar yokların içerisinde bir Hukuk Devleti olabilmek ne yazık ki hayalden öteye gidemiyor.
Ya bizdensin, ya da onlardan…
Tüm öğrencilik hayatımız boyunca her durumda okunan ‘Andımız’ son birkaç yıl içerisinde yasaklandı. Bir devlet bankasının isminin önündeki T.C. ibaresi kaldırıldı. Milli bayramlarda camlara Türk bayrağı asmaya bile korkar hale geldik. Araçlarda bulunan bayraklar ve flamalar gönül rahatlığıyla bırakılamıyor. Nasıl ki insan hayatta özgürse, duygularını ve düşüncelerini çekinmeden söyleyebilmelidir. Gazetecilerin yazmaya, muhabirlerin soru sormaya korkması, yaşam alanımızın giderek kısıtlandığını gösteriyor.
Kim neden yapıyor?
Ülkemizi bu duruma getiren kim ya da kimler? Bunu yaptıklarında hangi amacını yerine getirmiş olacaklar? Bu bölünmenin sonunda neler yaşayacağız? Bu konuda elbette çok daha fazla soru sorulabilir. Ancak yapılması gereken şey; tek bayrak, tek vatan, tek millet ile hangi ırktan, hangi dinden olunursa olunsun ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı, İstiklal Marşımızın ilelebet okunduğu bir coğrafyada yaşamımızı sürdürmek olmalıdır…
Ne Mutlu Türküm Diyene!